İslâmî kimliklerinden dolayı Gazze'de tecride ve kuşatmaya maruz bırakılan halk ne yazık ki dinî görevlerini yerine getirme konusunda dahi ve üstelik onlarla aynı dine mensup olmakla övünen dolayısıyla onlarla "din kardeşi" olmaları gereken kimseler tarafından haksızlığa uğratılıyorlar. Üstelik haksızlık edenler bunu yeterli bulmayıp bağlantılı oldukları medya organlarını kullanarak gerçekleştirdikleri medya kuşatması vasıtasıyla zalimleri mazlum, mazlumları ise zalim gösteriyorlar. Hacc konusunda hazırladıkları çirkin komplo ve gerçekleri ters yüz eden çarpıtma işte bu türden. Biz de gerçeklerin gün yüzüne çıkarılması için hadisenin arka planını ortaya koyan bir dosya hazırlamayı zorunlu gördük. Mazlumların davalarına destek veren tüm kardeşlerimizden bu dosyamızı ilgiyle okumalarını ve burada yer alan bilgileri, medya kuşatmasından kaynaklanan çarpıtmalara karşı değerlendirerek gerçeklerin yayılması çabalarına katkıda bulunmalarını rica ediyoruz.
Bütün İslâm beldelerine olduğu gibi Filistin'e de bir hacc kontenjanı uygulanıyor. Bu yıl Filistin Özerk Yönetim bölgelerine tahsis edilen kontenjanın % 60'ı Batı Yaka'ya, % 40'ı ise Gazze'ye verildi. Bu kontenjana göre Gazze'den 3400 kişi hacca gidebilecekti. Bunların 2200'ü normal kontenjandan, 1000'i Suud kralının davetiyle, 200'ü de ek kontenjandan yararlanacaktı. Hacc başvurusu döneminde 19200 kişi bu haktan istifade için yazıldı ve kontenjandan yararlanacakların isimleri kurayla belirlendi.
İsmail Heniyye hükümeti hacc organizasyonu konusunda Filistin'de bir ittifak sağlanması ve herhangi bir sorun yaşanmaması için uzun süreden beri Ramallah'taki Abbas yönetimiyle koordinasyona girmeye çalışıyor ama Abbas yönetimi bu yöndeki taleplere cevap vermeyi sürekli erteliyordu. Böyle bir koordinasyona ihtiyaç duyulmasının sebebi ise tüm Arap ülkeleri gibi Suudi Arabistan'ın da Filistin için sadece Abbas yönetiminin verdiği pasaportu geçerli saymasıydı. Yani hacı adaylarının yola çıkabilmeleri için Abbas yönetiminden pasaport çıkarılması, Suud yönetiminden vize alınması, Mısır'ın da kapıları açması gerekiyordu.
Abbas yönetimi pasaport ve vize başvuruları konusunda koordinasyon taleplerine cevap vermeyi sürekli erteledi. Böyle olunca Heniyye hükümeti, Gazze'den hacc müracaatında bulunup da kurayla hak kazananların isim listesini doğrudan Suudi Arabistan yönetimine göndererek vize başvurusunda bulundu. Ama Suud yönetimi, Gazze'den hacca gideceklerin listesinin de Ramallah'ta, ABD Generali Keith Dayton'un talimatları doğrultusunda kurdurulan Selam Feyyad hükümeti tarafından sunulması gerektiği gerekçesiyle Gazze'deki hükümetin vize başvurularını reddetti. Oysa yukarıda ifade ettiğimiz üzere Gazze hükümeti herhangi bir kayırma işlemi yapmamış, hacc müracaatında bulunan 19200 kişi arasından kontenjandan yararlanacak 3400 kişiyi kurayla belirlemişti. Başvuruda bulunan herkes de şahitlerin huzurunda gerçekleştirilen kuranın sonuçlarına razı olmuştu.
Böyle olmasına rağmen Suud yönetimi vize konusunda sorun çıkardı ve Heniyye hükümetinin vize başvurularını reddetti.
Heniyye hükümetinde Vakıflar ve Din İşleri Bakanlığı görevini yürüten Dr. Tâlib Ebu Şa'r vize sorununun çözümü ve Gazzeli hacı adaylarının yollarının açılması için çaba sarf ederken çok ilginç gelişmeler yaşandı.
Ramallah'taki hükümetin Vakıflar Bakanı Cemal Bevatine, Mekke-i Mükerreme'ye giderek Gazze'den yola çıkacak hacı adayları diye ayrı bir liste sundu. Gazze'deki Filistin halkının oylarıyla seçilmiş hükümetin, şahitlerin huzurunda kura çekilmesi suretiyle belirlenen hak sahiplerinin isimlerinden oluşan listeyle yaptığı vize başvurusunu reddeden ve büyük zorluklar çıkaran Suud yönetimi de Cemal Bevatine'nin verdiği listede isimleri yer alanların bir kısmına hemen apar topar vize verdi.
Bu gelişmenin ardından Cemal Bevatine, Gazze'den hacca gidecekler diye Mısır yönetimine bir liste gönderdi. Bevatine'nin Kahire'ye gönderdiği listede isimleri yer alanlar ise üç gruptan oluşuyordu.
Birincisi: Namazla, hacla ilgisi olmayan mafya mensuplarıyla, Fetih örgütünün özel elemanlarından oluşuyordu. Bunların içinde uyuşturucu kaçakçılığından mahkûm edilmiş olanlar bile vardı. Bunların hacı adayları listesine alınması tıpkı Muhammed Dahlan'ın adamlarının provokasyon amacıyla Cuma namazına gidip botlarını çıkarmadan halılara basmalarına ve hutbe dinlerken sigara içmelerine benziyordu. Dahlan'ın adamlarının hutbe dinlerken sigara içme görüntülerinin kayıtlara alındığını olayları takip edenler hatırlayacaklardır.
İkincisi: Suud yönetimi tarafından kendilerine vize verilen ama pasaportları olmayanlardan oluşuyordu.
Üçüncüsü: Pasaportları olup da vize verilmeyenlerden oluşuyordu.
Birinci gruba girenlerin listeye alınmalarının iki amacı vardı. Birincisi, şüpheli kişiler olmaları veya Fetih'le ilişkileri sebebiyle dışarı çıkmaları istenen bu kişilere hacc bahanesiyle çıkış imkânı sağlanmasıydı. Namazda gözleri, ezanda kulakları olmayan bu insanların hacı adayı diye gösterilmelerinin tam bir oyun olduğu belliydi. Üstelik Cemal Bevatine'nin Mısır'a gönderdiği listede isimleri yer alanların çoğunluğunu da bu gibiler oluşturuyordu. İkinci amaç da Gazze'ye tanınan hacı adayı kontenjanının bu gibilerle doldurulması ve böylece asıl hacc niyeti taşıyanların önünün kapatılmasıydı. Zaten bölgeye toplam 3400 kişilik bir aday kontenjanı tanınmıştı. Bevatine'nin listesinin kabul edilmesi durumunda, yasal yollarla başvuruda bulunmuş ve kurada kazanmış asıl hak sahipleri mağdur edilmiş olacaktı.
İkinci ve üçüncü gruba girenlerin ise zaten çıkamayacakları biliniyordu. Dolayısıyla tarafsız hazırlanmış, Fetih mensubu olmayanların da isimlerini içeren bir liste sunulduğu havası vermek amacıyla göstermelik olarak onların isimleri yazılmıştı. Ama onlara Gazze'den çıkma imkânı verilse de öbür tarafta Mısır'ın pasaport veya vize bahanesiyle geçiş izni vermeyeceği biliniyordu.
Ne kadar ilginçtir ki, Rafah sınır kapısını ölümcül hastalar için bile açmayan, açacağı zaman da önce Heniyye hükümetinin İçişleri Bakanlığı'na bilgi veren Mısır yönetimi Cemal Bevatine'nin hacı adayları listesi kendisine ulaşınca, böyle bir prosedür uygulamaksızın hemen medya organlarını bilgilendirmiş ve hacı adayları için kapıları açtığı duyurusunda bulunmuştu. Gazze'deki İçişleri Bakanlığı'na hiçbir bilgi verilmeden medya organlarının bilgilendirilmesi, medyanın ciddi bir komplo için seferber edilmesi amacıyla alarm durumuna geçirilmesinin işaretlerini taşıyordu.
Nitekim hızlı bir şekilde yaşanan gelişmeler medyanın alarm durumuna geçirilmesinin amaçlarını açığa çıkardı. Kahire'deki yönetimin ve Mekke'de bulunan Abbas yönetimi Vakıflar Bakanı Cemal Bevatine'nin "saldır" emri vermesiyle birlikte medya organları hemen asparagas saldırısı başlattı. Bu asparagas saldırısında Mısır yönetimi Kahire'den, Bevatine de Mekke'den medya organlarına "yalan haber" malzemeleri temin etmek için yoğun şekilde cephe gerisi faaliyetler yürüttü. Bu saldırının henüz sona ermediğini, bir şekilde sürdürüldüğünü ama etkisini kaybetmeye başladığını hatırlatalım.
Söz konusu asparagas saldırısında, Gazze'deki Hamas yönetiminin hacı adaylarının çıkış yapmalarını engellediği, Hamas polislerinin hacı adaylarına dayak attığı ileri sürülüyordu. Hatta Bevatine'nin Mekke'den gönderdiği yalan haberler arasında bir hacı adayının dayak yoluyla öldürüldüğü iddiası da vardı.
Oysa engellenen hacı adayları değil, Abbas Suud - Mısır üçlüsünün Gazzeli gerçek hacı adaylarının önünün kesilmesi, onların yerine uyuşturucu kaçakçılarının, mafya babalarının veya Dahlan provokatörlerinin "hacı adayı" diye yola çıkarılmaları amacıyla hazırladığı çirkin komploydu.
Ne yazık ki bu çirkin komploda kullanılan medya organlarının iğrenç asparagas saldırısına İslâmî camianın ilgi gösterdiği birtakım medya organlarının ve haber portallarının da alet olduğunu gördük. Hamas'ın hacı adaylarının çıkışını engellediği, onlara dayak attığı türünden haberin yalan olabileceğini tahmin edemeyecek kadar şüpheci olmayanların habercilikle uğraşmalarını ben şahsen son derece sakıncalı görüyorum. Çünkü yarın bir gün bundan çok daha çirkin bir yalanı yutturamayacaklarından emin olamayız.
FIEM