Tehdit buralardan geliyordu. Türk-İsrail ekseni ile yine bu sınırlarda İsrail'in izleme, gözetleme merkezleri kurulmuştu. 28 Şubat sonrası gelişen bu askeri ittifak, Türkiye topraklarını ABD'den sonra İsrail için de cepheye dönüştürdü. O günden sonra İsrail savaş uçakları sadece Konya Ovası'nda değil, İran-Suriye sınırında da uçtu. İsrail, son Anadolu Kartalı tatbikatından dışlanana kadar bu böyle devam etti. Türkiye-İran sınırı hem ABD için, hem İsrail için hem de Avrupa için tam anlamıyla cephe olarak belinlenmişti.
Şartlar değişti. Türkiye, İran'la sınırını Doğu-Batı sınırı olmasına, Batı'nın cephe hattı olmasına artık rıza göstermiyor. Güneyindeki Irak, Suriye, Lübnan gibi ülkelerle birlikte İran'la da ekonomik ilişkilerini hızla güçlendiren Türkiye, bölgenin yeni bir çatışma alanı olmasına karşı çıkıyor. Artık İsrail savaş uçakları ne Anadolu semalarında ne de İran sınırında. Tam tersi Türkiye, Çin'den Kızıldeniz'e kadar ekonomik, siyasi, askeri ortaklıkları önceliyor.
Tam da bu dönemde, ABD'den gelen "füze kalkanı için kararınızı verin" açıklaması iyi niyetli bir açıklama değil. Türkiye'yi hazır olmadığı bir kararı vermeye, dar bir alana sıkıştırmaya, yeni ortaklıklar inşa ettiği ülkelerle karşı karşıya getirmeye, belki de bu ilişkiler ağını sabote etmeye dönük kötü niyetli bir çıkış.
Açıklamada, 19-20 Kasım'da yapılacak NATO zirvesine kadar karar verilmesini istemek, daha da önemlisi Türkiye'yi yeni tehditlere karşı coğrafi olarak en yakın "cephe" olarak görmek şiddetle itiraz edilmesi gereken ifadeler. Türkiye elli yıl Sovyetlere karşı Batı'nın cephe ülkesi oldu. Soğuk Savaş'tan sonraki on yıl içinde yine "cephe ülke" olarak tanımlandı. Bu sefer Batı'nın ve NATO'nun yeni tehdit ilan ettiği İslam'a karşı.
Ama artık "cephe ülke" tanımı Türkiye için hem çok tehlikeli hem de dar bir alana sıkışmak anlamına geliyor. Avrupa'nın, ABD'nin ve İsrail'in tehdit algılamalarına, çıkarlarına göre stratejik değer tanımını bu ülke kaldıramaz. 21. yüzyıla güçlü bir çıkışla girmeye çalışan Türkiye'nin elini kolunu koparıp, eskiden olduğu gibi tek yanlı bağımlılık ilişkisine sokmak kabul edilebilir bir şey değil. Buna hayır deme iradesini ittifak ilişkisi ile bertaraf etmeye çalışmak ise, insafsızca bir tavırdır.
Burada söz konusu olan füze kalkanı ile ilgili yıllardır devam eden tartışmanın karar aşamasına gelip gelmediği değil. Dostları, müttefikleri bu çıkışla Türkiye'ye feci bir tuzak kuruyor. On yıldır inşa ettiği her şeyi, komşuluk ilişkilerini yok etmek üzere kurgulanmış bir tuzak bu. Türkiye'nin; İran, Suriye, Rusya ve diğer ülkelerle karşı karşıya gelmesi ve başına buyruk hareketinin önüne geçilmesi arzulanıyor. Türkiye buna razı gelemez, gelmemeli.
Hemen bütün ülkeler hava savunma sistemlerine ağrılık veriyor, füze kalkanı kurmaya çalışıyor, bu doğru... Türkiye için de böyle bir sisteme ihtiyaç duyulduğu biliniyor. Ama bunun yolu, Polonya'ya, Romanya'ya, Çek Cumhuriyeti'ne, Bulgaristan'a kurulan ya da kurulması planlanan Atlantik İttifakı'nın küresel savunma sisteminin bir ayağını Anadolu toprakların kurmak değil. Başka türlü formülleri, yolları da var. Evet ya da hayır dışında ara formülleri var.
Ankara'nın hava savunma sistemi arayışları artık farklı değerlendirilmeli. Önceden "ABD sistem kuracak İsrail füze sistemi satacak"tı. Ama artık İsrail bu pazarlıkta yok, olamayacak da. Arrow füzelerinin Türkiye'ye satışı böylece rafa kalktı. Sistemin Polonya ve Çek Cumhuriyeti'ne kurulması, ABD-Rusya arasında tam bir Soğuk Savaş'a dönüştü. ABD'nin Doğu Avrupa ülkelerini silahlandırması, Karadeniz'in kuzeyinden Orta Asya içlerine kadar Rusya ve Çin'e karşı yeni bir güvenlik kuşağı oluşturması Moskova ve Pekin'in şiddetli tepkilerine yol açıyor. Bu kuşakta Türkiye ve Azerbaycan önemli yer tutuyor. Ancak iki ülkenin pozisyonu, ABD ve Batı için İran'ı dizginleme arayışı olarak ele alınıyor.
Çünkü ABD için Rusya ve Çin'i dizginlemek ne kadar önemliyse, ABD ve İsrail için İran'ı durdurmak da o kadar hayati bir konu. Bu amaçla ısrarla Türkiye'yi cepheye çekmeye çalışıyorlar. Füze sistemlerinin İran sınırına yakın bölgelere kurulmak istenmesi, Azerbaycan'ın bu amaçla donatılması birer gösterge. Aynı Soğuk Savaş'ın iki farklı dünyanın kesişme çizgisinde bulunan Türkiye-İran ilişkilerine de yansıması iki ülkenin de kaldırabileceği, kabullenebileceği bir durum değil.
Hele de Basra Körfezi'nden hatta Pakistan'dan Kızıldeniz'e, Orta Afrika'ya kadar yeni bir güç oluşumunun arayışları sürerken, bu arayış Batı'nın 21. yüzyıl küresel güç haritasını reddederken ABD füzelerini İran sınırına yığmak, Türkiye'ye atılan en büyük kazık olacaktır.
Dünyanın ağrılık merkezi değişirken Türkiye; Amerika'nın cephe ülkesi olmaktansa, Avrupa Birliği'nin kenar ülkesi olmaktansa kendi coğrafyasının ve Avrasya'nın merkez ülkesi olmaya çalışırken bu tuzağa düşeceksek, bugüne kadar inşa edilen her şeyin bir balon olduğu ortaya çıkmaz mı?
İran sınırında da, Suriye sınırında da füze istemiyoruz. Asyalı güçlerle Türkiye'yi karşı karşıya getirecek bu çıkışı kabullenmiyoruz. Eğer ABD ile, NATO ile ittifak ilişkileri devam edecekse, adil bir ilişki üzerinde olmalı. Elli yıl önceye dönüp, birilerinin cephe ülkesi, garnizon ülkesi olmaya razı olmak mümkün değil. Onların düşmanlarını düşman, dostlarını dost kabul etme, onlar için ölme, onların refahı için Türkiye'yi hırpalama dönemi çoktan geçti.
Üstelik bu çıkış, kötü niyetli, Türkiye'yi köşeye sıkıştırmaya, son yıllarda kendi çevresinde edindiği itibarı sıfırlamaya dönükken.. Kendi dostlarımızı belirleme, kendimiz için bir gelecek perspektifi çizme vakti şimdi. Topraklarımızda, komşularımıza yönelen füzeler, savunma hatları istemiyoruz....
yeişafak