ABD Kamuoyu Ortadoğu Zulmüne Neden Razı?

ABD kamuoyunun son yirmi yıldır bir milyonun üzerinde Iraklının ve 2001’den bu yana binlerce Afgan’ın öldürülmesine nasıl tahammül ettiğini soruluyor. Kamuoyu yoklamalarında ABD askerlerinin Irak’tan çekilmesi lehine verilen yüzde altmış

ABD’nin Ortadoğu savaşları: Toplumsal muhalefet ve siyasi acz

“İç ve dış düşmanı tanımazsanız barışı kazanamazsınız,”

Tennessee’li Amerikan Donanma Albayı.

Kopenhag’dan İstanbul’a, Patagonya’dan Meksika’ya kadar gittiğim her yerde sıradan yurttaşların yanı sıra, gazeteciler ve akademisyenler, sendikacılar ve işadamları bana mutlaka ABD kamuoyunun son yirmi yıldır bir milyonun üzerinde Iraklının ve 2001’den bu yana binlerce Afgan’ın öldürülmesine nasıl tahammül ettiğini soruyor. Kamuoyu yoklamalarında ABD askerlerinin Irak’tan çekilmesi lehine verilen yüzde altmışın üzerindeki oy niçin siyasal açıdan aciz kalıyor? Hindistan’daki tanınmış bir iş dünyası dergisinde çalışan bir gazeteci bana, ABD’nin çok-uluslu petrol şirketleri de dahil olmak üzere neredeyse dünyadaki tüm büyük şirketler Tahran ile petrol anlaşmaları yapmaya can attığı halde ABD hükümetinin İran’a karşı saldırgan tutumuna son vermesine neyin engel olduğunu sordu. Avrupa, Asya ve Latin Amerika’daki savaş karşıtları halka açık geniş toplantılarda Cumhuriyetçi Beyaz Saray ile Demokrat Parti ağırlıklı Kongre arasındaki mutabakatla Iraklıların katledilmeye devam edilmesi, İsrail’in Filistin’de yürüttüğü aç bırakma, cinayet ve işgalin desteklenmesi karşısında ABD’deki barış hareketinin ne yaptığı soruluyor.

Barış Hareketi Yok mu?

ABD’nin Mart 2003’te Irak’ı işgal etmesinin hemen öncesinde bir milyonu aşkın ABD yurttaşı savaş karşıtı gösteriler yaptı. O tarihten bu yana katledilen Iraklıların sayısı arttığı, Amerikalı ölü ve yaralıların sayısı yükseldiği ve ufukta İran’a karşı yeni bir savaş göründüğü halde az sayıda ve düşük katılımlı gösteriler yapıldı. Barış hareketinin zayıflamasının nedeni büyük ölçüde önemli barış örgütlerinin bağımsız toplumsal hareketlenmelerden vazgeçip seçim politikalarına kaymaları, yani aktivistlerini -çoğu savaşı destekleyen- Demokrat adayların seçilmesi için çalışmaya yönlendirmesi oldu. Bu ‘barış liderleri’ Demokratlar seçildiği taktirde kendilerini iktidara getiren savaş karşıtı seçmenlerin taleplerine yanıt vereceği şeklinde akıl yürütüyorlar. Tabii ki pratik deneyimler ve tarih aslında barış hareketine bunun tam tersinin geçerli olduğunu öğretmiş olmalıydı: ABD’nin Irak ve Afganistan’ı işgal etmesinden bu yana Kongre’deki Demokratlar tüm askeri bütçelere oy vermişlerdir. Yeni seçilen Demokrat çoğunluğun bütünüyle teslim olması yönünü şaşırmış barış aktivistleri üzerinde büyük bir moral bozukluğuna yol açtı ve barış hareketi liderlerinin çoğunun güvenilirliğini yitirmesine neden oldu.

Ulusal Hareketin Bulunmaması

David Brooks’un (La Jornada 2 Temmuz 2007) ABD Sosyal Forumu’nda doğru olarak belirttiği gibi ABD’de tutarlı bir ulusal toplumsal hareket bulunmamaktadır. Bunun yerine, her biri dar (kimlik) çıkarlarına tutunmuş parçalı “kimlik grupları” bulunmaktadır ki, bunlar savaşa karşı ulusal bir hareket oluşturmak konusunda bütünüyle yetersizdir. Bu sekter “sivil” “kimlik” “grupları”nın çoğalması, yapılarına, finansmanlarına ve liderliklerine dayanmaktadır. Çoğu finansman açısından özel vakıflara ve kamu kurumlarına bağımlıdır, bu da onların siyasal tutum almalarını engellemektedir. En iyi koşullarda her iki partinin seçkin politikacıları üzerinde baskı uygulayan “lobiler” olarak faaliyet göstermektedirler. Liderleri maaşlarını hak etmek ve devlet kurumlarında ilerlemeyi güvence altına almak için tek başına tutum almaya bel bağlamıştır.

ABD’nin yarısından çoğunda sendikalar fiilen yoktur: Özel sektörün % 9’dan azını ve toplam emek gücünün % 12’sini temsil etmektedirler. Çoğu ulusal, bölgesel ve kentsel sendika yöneticisi üst düzey işletme yöneticileriyle kıyaslanabilir maaşlar almaktadır: Yıllık maaşları 300.000 dolar ila 500.000 dolar arasında değişmektedir. Üst düzey sendika bürokratlarının neredeyse % 90’ı savaştan yana tutum alan Demokratları finanse etmekte ve desteklemektedir. Bunlar Bush’u ve Kongre’den geçen savaş bütçelerini onaylamış, İsrail Tahvilleri (25 milyar dolarlık) satın alarak İsrail’in Filistinlileri katletmesini ve Lübnan’ı bombalamasını desteklemişlerdir.

Muhalefeti Olmayan Savaş Lobisi

Dünyada barış hareketinin ABD’nin Ortadoğu’da yürüttüğü savaşı her koşulda destekleyen ve teşvik eden büyük, nüfuzlu siyasi ve sosyal kurumların hangileri olduğunu açıklamak, kınamak veya bunlara muhalefet etmek istemediği yegâne ülke ABD’dir. Amerikan İsrail Siyasi İlişkiler Komitesi (AIPAC) tarafından yönetilen, devletin üst kademelerindeki İsrail yanlısı Kongre liderleri, Beyaz Saray ve Pentagon subayları tarafından desteklenen İsrail yanlısı güç konfigürasyonunun siyasi gücü tanınmış gazeteciler, akademisyenler ve eski Başkanlardan Jimmy Carter tarafından kitaplarda gayet iyi bir biçimde belgelenmiştir. Siyonist Güç Konfigürasyonu (SGK) iki binin üzerinde tam gün çalışan görevliye, 250 binin üzerinde aktiviste, her iki partiye de para katkısında bulunan binin üzerinde milyarder ve mülti milyoner siyasi bağışçıya sahiptir. SGK ABD’nin İsrail’e yönelik askeri yardım bütçesinin % 20’sini alır, İsrail’in Gazze’ye uyguladığı boykot ve silahlı saldırılara, Lübnan’ın işgaline ve İran’a karşı önleyici askeri seçeneğe Kongre’de verilen destek % 95’in üzerindedir.

Saldırıyı meşrulaştırmak için uydurulan kanıtlar da dahil olmak üzere, ABD’nin Irak’taki işgal politikası İsrail’e sadık ve onunla uzun süreli bağlantıları olan üst düzey subaylardan fazlasıyla etkilenmiştir. Pentagon’da 2 ve 3 numaralı adamlar olan Wolfowitz ve Feith, İsrail’e belge ilettikleri için daha kariyerlerinin başında güvenlik konusunda açık veren eski Siyonistlerdir. Irak saldırısının planlanmasında Başkan Yardımcısı Cheney’in baş dış politika danışmanı Irving Lewis Liebowitz’dir (‘Skuterin Yaratıcısı’). Hüküm giymiş bir suçlu olan bu adam Wolfowitz tarafından korunmakta ve uzun süredir onunla işbirliği yapmaktadır. Yaratıcı-Liebowitz Beyaz Saray’ın Irak savaşı propagandasını eleştiren subayların cezalandırılmasında suç ortaklığı yapmasını savunarak, yalancı şahitliğe teşebbüs etmiş, duruşması sırasında İsrail yanlısı lobiden güçlü siyasi ve finansal destek almıştır. Beş kere yalancı şahitlik yaptıktan, yargıyı engelleyip, yalan söyledikten hemen sonra, SGK bu adamın hapis cezasının “hafifletilmesi” konusunda Başkan Bush’u ikna etmiş ve bir gün bile hapis yatmaksızın 30 aylık hapis cezasına rağmen serbest bırakılmıştır. Demokrat politikacılar ve bazı barış liderleri Başkan Bush’u eleştirdikleri halde, hiçbiri Beyaz Saray’a baskı yapan İsrail yanlısı lobiyi bu işten sorumlu tutmamıştır.

Büyük Amerikan Yahudi Örgütlerinin Başkanları (PMAJO) –sayıları 52’dir– ve bunların bölgesel ve yerel şubeleri İsrail’in savaş gündemini İran’a karşı yönelten öncü gücü oluşturmaktadır. İsrailli Amerikalı Kongre üyesi Rahm Emmanuel, tanınmış Siyonist Senatörler Charles Schumer ve Joseph Lieberman ile yakın bir çalışma içinde olan PMAJO, ABD birliklerinin Irak’tan çekilmesi için bir tarih belirleyen bütçe tahsis maddesini gündemden düşürmeyi başardı.

Kongrenin ve medyanın savaş politikaları için İsrail yanlısı lobiler tarafından düzenlenip finanse edilen başarılı propaganda ve kampanyaları olmasına rağmen, büyük petrol şirketlerinin Irak savaşını, İsrail’in Lübnan’ı işgalini veya İran’ın muhtemel saldırısına karşı önleyici saldırıları içeren askeri tehditleri desteklediğine ilişkin kamuoyunda hiçbir kayda rastlanmamaktadır. Yatırım bankacılarıyla, petrol şirketlerinin üst düzey yöneticileriyle yapılan görüşmeler ve son yedi yıldır çıkan Petrol Enstitüsü yayınlarının titiz bir incelemesi ‘Büyük Petrolcüler’in Saddam Hüseyin ve İran’ın İslamcı hükümetiyle petrol anlaşmaları yapmakla fazlasıyla ilgilendiğine ilişkin tayin edici kanıtlar sunuyor. ‘Büyük Petrolcüler’ ABD’nin Ortadoğu’da yürüttüğü savaşları Körfez’deki tüm muhafazakâr Arap petrol devletleriyle uzun süredir devam eden kârlı ilişkilerine yönelik birer tehdit olarak algılıyorlar. ‘Büyük Petrolcüler’ ABD ekonomisindeki stratejik konumlarına ve büyük servetlerine rağmen, İsrail yanlısı lobinin siyasi gücü ve örgütlü nüfuzuna karşı çıkmakta bütünüyle yetersiz kalıyorlar. Aslında Büyük Petrolcüler fanatik bir Siyonist ve militarist olan Beyaz Saray’ın Ortadoğu’dan sorumlu Ulusal Güvenlik Danışmanı Elliot Abrams tarafından tamamen marjinalleştirilmiş durumdalar.

Hükümetin içindeki ve dışındaki tanınmış Siyonist örgütlerin yoğun ve kalıcı savaş yanlısı faaliyetlerine ve ‘Büyük Petrolcüler’in açık veya gizli savaş yanlısı hiçbir kampanyaları olmamasına rağmen, ABD barış hareketinin liderleri İsrail yanlısı savaş lobisini eleştirmeyi reddederek, Ortadoğu’daki çatışmalarda ‘Büyük Petrolcüler’in tespit edilemeyen rolüyle ilgili klişeleri tekrarlamaya devam ediyor.

Bazı tanınmış savaş karşıtları tarafından petrol sektörüne karşı atılan bu ‘radikal’ görünümlü sloganlar güçlü Siyonist lobiyle mücadele gibi çok daha zor bir görevden kaçmanın ‘örtü’sü olarak işlev görmüştür. Barış hareketi liderlerinin militan Siyonist lobiye karşı çıkmakta başarısız olmalarının çeşitli nedenleri bulunmaktadır. Bunlardan biri İsrail yanlısı lobinin propaganda gücünden ve uzmanı olduğu bir iftira kampanyasından duyulan korkudur. Bu lobi saldırgan ‘anti-Semitizm’ suçlamalarında bulunacak, kendisini eleştirenleri kara listeye alacak, iş kayıplarına, kariyerlerin mahvolmasına, kamuoyu önünde tacizlere ve ölüm tehditlerine yol açacaktır.

Barış liderlerinin ünlü savaş yanlısı lobiyi eleştirmemelerinin ikinci nedeni, hareketin içindeki İsrail yanlısı ‘ilerici’lerin nüfuzudur. Bu ilericiler ‘Irak’taki barış’a desteklerini yalnızca hareket hükümetin içindeki ve dışındaki savaş yanlısı İsrail lobisini, İsrail’in Lübnan’da, Filistin’de ve Kürtlerin yaşadığı Kuzey Irak’ta ABD’nin savaşçı ortağı oluşunu eleştirmediği takdirde vermektedirler. Barıştan yana olduğunu iddia eden, esas savaş yandaşlarını eleştirmeyi reddeden bir hareket gereksiz bir hat izlemektedir: İlgiyi hükümet içindeki İsrail yanlısı üst düzey görevlilerden ve Kongre’de savaşı destekleyen ve Beyaz Saray’ın Ortadoğu gündemini oluşturanlardan uzaklaştırmaktadır. Barış liderleri ilgiyi yalnızca Başkan Bush’a çekerek Bush’un savaşını finanse eden, birlikleri artırmasına arka çıkan ve İsrail’in İran’a yönelik askeri seçeneğini koşulsuz biçimde destekleyen çoğunluktaki İsrail yanlısı Demokrat kongre üyeleriyle karşı karşıya gelmeyi başaramamışlardır.

ABD barış hareketinin çöküşü, liderlerinin çoğunun itibarsız oluşu ve çoğu aktivistin moral bozukluğu stratejik siyasi hatalara bağlanabilir: Gerçek savaş yanlısı hareketleri tespit edip, bunlarla mücadele etmede isteksizlik ve savaş yanlısı Demokrat Parti’ye siyasi bir alternatif oluşturma konusundaki yetersizlik. Barış hareketi liderlerinin siyasi başarısızlığı, Dört Temmuz’da bayraklarını açmayan ve ne İsrail yanlısı lobi ne de bunların ilerici çevrelerdeki entelektüel savunucuları tarafından dikkate alınmayan savaş karşıtı büyük çoğunluktaki pasif Amerikalılar dikkate alındığında daha da vahim bir tablo oluşturmaktadır. Dünyadaki savaş karşıtları ABD halkının yüzde altmışından fazlasının savaşa karşı çıktığını söylüyorlar, ama barış hareketi liderlerimiz omurgasız ve siyasal anlamda iktidarsız oldukları için caddelerimiz boş.

[La Haine’deki İngilizce orijinalinden Neşenur Domaniç tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]

Medya-Makale Haberleri

Abdurrahman Dilipak: Trump, DSÖ'den önce Gazze ve UCM'ye saldırdı
Acar Medya Nifak Çetesini İfşa Etti (VİDEO)
Abdurrahman Dilipak: Trump, DSÖ'den önce Gazze ve UCM'ye saldırdı
Abdurrahman Dilipak :Biyolojik bir savaşın içindeyiz
Abdurrahman Dilipak: Emekli olmanın dayanılmazlığı üzerine