Malûm, gazeteciyiz...
Üstelik, her gün de yazılar yazıyoruz...
Dolayısıyla “televizyon”ları ve “gazete”leri takip etmek zorundayız...
Hemen her gün “gazete”leri önüme alır, en azından “1. sayfa”larına bakar,“yazar”lardan ilgimi çeken olursa da, yazdıklarını okurum...
Ne yalan söyleyeyim;
“Paralel İhanet Çetesi’nin sözcülüğü”nü yapmaya başladığından beri,Sözcü gazetesine pek bakmıyor, manşetlerine gülüp geçiyordum...
Çoğu “kaşar” olan yazarlarını ise hiç okumuyordum.
İKİ BARIŞ’IN KİTABI
Önceki gün;
“Yeni terör örgütümüz, Fetullahçı Terör Örgütü” başlığını görünce, Emin Çölaşan’ın yazısına bir bakayım dedim...
Sayfayı çevirince, Emin’in; “İki Barış’ların Kitabı” başlıklı yazısı daha fazla dikkatimi çekti ve başladım okumaya...
Meğer Odatv’de çalışan Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan’ın yeni kitapları çıkmış piyasaya... Adı; “Gizli Belgelerde Türkiye’nin Sırları... Mahrem.”
Kitapta, “ABD Büyükelçiliği diplomatları ile bizim bazı siyasetçilerin yaptığı görüşmelerin gizli kriptoları”ndan söz ediliyormuş!..
Emin Çölaşan, bu kitap hakkında; “Anlatılan olayların çoğu belgeli” deyip;“ülkemizin ne durumda olduğunu ve kimlerin, hangi kafalar tarafından yönetildiğini göreceksiniz” diye, övgü dolu bir yazı yazdığını görünce, ilgimi çekti, “bir bakayım” dedim...
ABD KRİPTOLARINDA KILIÇDAROĞLU
Kitaba bakmaya fırsat kalmadan, sıra Aydınlık’a gelmişti ki; aaa orada daHikmet Çiçek’in yazısı... Ne tevafuktur ki, o da “İki Barış’ın kitabı”ndan söz etmiş!..
“Birinci sayfadan anonslu yazı”nın başlığı da hayli ilginç;
“ABD kriptolarında Kılıçdaroğlu”
İç sayfadaki başlık, olayı biraz daha aydınlatıcı mahiyette;
“Kılıçdaroğlu’nun yolunu
1 Mart tezkeresi açtı.”
Yazının spotu işe şöyle:
“ABD kriptoları; CHP’de Kılıçdaroğlu’na liderlik yolunu açan sürecin anlaşılmasına ışık tutuyor... Kriptolarda, Baykal için Zavallı, Sarıgül için Hödük denilirken, Kemal Derviş’in de elitlere hitap ettiği bildiriliyor!”
Baykal’a niye “zavallı”, Sarıgül’e niye “hödük” denildiğini merak ettiğim için, başladım “Harem”den alıntılar yapan Hikmet Çiçek’in yazısını okumaya...
BAYKAL OTORİTER, SARIGÜL EĞİTİMSİZ!
Yazı, özetle şöyle:
“28 Ocak 2005 tarihli, ABD Büyükelçiliği Maslahatgüzarı Robert Deutschimzalı kriptoda, CHP içindeki o dönemki kavga anlatılıyor. Kripto, CHP’deKemal Kılıçdaroğlu’na liderlik yolunu açan süreci anlamamıza yardımcı oluyor:
l “CHP içinden haber veren birçok kaynağımız Baykal’ın otoriter liderliğini beğenmiyor ve bunun partiye zarar verdiği kanısında. Fakat yolsuzluklara karışmış, eğitimsiz ve otoriter gördükleri Sarıgül’e de güvenleri yok. Baykal ve parti içindeki müttefikleri açıkça, ABD Ordusu’nun Türkiye üzerinden Irak’a girmesine izin verecek 1 Mart 2003’teki Meclis tezkeresine CHP’nin karşı çıkmasına ceza olarak, Amerika’yı Baykal’ın yerine başka birini getirmeye çalışmakla suçluyor.”
l Tarih: 17 Şubat 2005.
Wikileaks belgelerinde açık sözlülüğü göze çarpan Büyükelçi Eric Edelman, “Türk Kabinesinde İstifalar: Başbakan Erdoğan’a Gerçek Bir Alternatif Nasıl ve Ne Zaman Doğacak?” başlıklı kriptosunda, şu tespiti yapıyor:
“Merkez sol CHP’nin genel başkanı Baykal bir zavallı. Baykal’ın rakibi Sarıgül de rüşvetçi bir hödük olduğunu gösterdi. Baykal’ın Hamletvari yarı rakibi Kemal Derviş ise ancak bir avuç elitiste hoş görünüyor.”
Deniz Baykal, 1 Mart tezkeresinin Meclis’te reddedilmesinde takındığı tutum nedeniyle ABD’lilerin hoşlanmadığı bir isim, Sarıgül ise bir “hödük.”
l ABD İstanbul Başkonsolosu Deborah K. Jones, 19 Aralık 2006 günüMustafa Sarıgül’le sekiz gün önce yaptığı görüşmeyi kripto haline getirip, Washington’a iletti.
Başkonsolos bakın neler yazdı:
“Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, kendinden emin olarak, gelecek seçimlerde AKP’nin kazanacağını, CHP lideri Baykal’ın liderlikten düşeceğini ve kendisinin parti lideri (CHP) olup seçimleri kazanarak 2011’de başbakan olacağını öngördü...
Sarıgül, kendisinin başbakan olarak seçimi ile dengelendiği sürece, Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı ile bir sorunu olmayacağını söyledi... Sarıgül, Kürt sorunundan dışişlerine kadar her konuda cesur reformlara ihtiyaç olduğunu söyledi. Çok daha güçlü Türkiye-ABD ittifakını Atatürk’ün en önemli rüyası olarak adlandırarak, ABD’yi eleştiren CHP ve diğer politikacılara kızdı.”
Amerikalı diplomatların Washington’a geçtikleri “kripto bilgi”ler böyle...
Hikmet Çiçek ise, yazısının sonunda şu ifadeleri kullanıyor:
“Bu kriptolardan beş yıl sonra Deniz Baykal bir kaset komplosuyla CHP liderliğini bırakmak zorunda kaldı. ABD’lilerin “hödük” dediği Mustafa Sarıgül CHP’nin başına gelemedi, ama Kemal Kılıçdaroğlu genel başkan oldu!”
TEZKERE ÖNCESİ AT PAZARLIĞI!
Hikmet Çiçek, bu “yorum”ları yapsa, Emin Çölaşan, “Anlatılanların çoğu belgeli” dese ve bu “kripto”lar, gerçekten “doğru” olsa bile, şahsen ben “1 Mart Tezkeresi” olayının, “Amerikalıların bildiği gibi olmadığını”düşünüyorum...
Evet, böyle düşünüyorum;
Çünkü Deniz Baykal, “1 Mart Tezkeresi’nin geçmesine karşı gibi görünse”ve bunu her yerde söylese de; aslında “Tezkere’nin geçmesini” istiyordu!..
Nasıl mı?..
Buyrun, sizi “2003 yılı”na götüreyim ve “Tezkere pazarlığı”nı hatırlatayım...
Efendim, Hürriyet yazarı Yalçın Doğan, tezkere tartışmalarının yapıldığı günlerde, yani 20 Eylül 2003’te, tam “10 milyar dolarlık bir soru” soruyor, cevabını da şöyle veriyordu:
“Soru tam on milyar dolar değerinde:
“Kemal, altı milyar doları on milyar dolara çıkarmak mümkün olabilir mi?”
Daha sonraki gelişmeler hatırlandığında, bu soru ibret verici bir tarih sayfasına dönüşüyor.
Sayfayı çevirince, karşımızda soruyu soran kişi var:
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal.
Dört gün önce Sedat Ergin’in çok ilgi çekici bir yazı dizisi başlıyor:
Bizden saklananlar...
Dizi, şu ünlü tezkere günlerini anlatıyor.
Irak’a gidecek ABD askerine Türkiye vize versin mi, vermesin mi?..
Öncesi ve sonrasında, perde arkasında kalmış onca olay, Sedat’ın yazısıyla birlikte şimdi günışığına çıkıyor.
O dizide, ilk gün atılan başlık, “At Pazarlığını Derviş Başlattı” bölümü... Bu bölüm; beni seçim öncesine, o günlerde yapılan, dar çerçeveli bir CHP toplantısına götürüyor. Şu ana kadar yazıya dökülmeyen bir toplantıya...
3 Kasım seçimlerine doğru; Irak, artık ufukta görünen çok ciddi bir sorun.
Belli ki, kim hükümet olursa olsun, kucağında bulacağı ilk ateşten top,Irak’la ilgili gelişmeler ve hükümetin bu yönde alacağı karar... Türk-ABD ilişkilerini yeni bir eksene oturtacak politika.
Dolayısıyla, CHP de, seçim öncesinde bu yönde bir hazırlık yapıyor.
Çok doğru!..
Toplantıda Baykal, “Hükümete gelirsek, her şeyden önce Amerika’nın bizden Irak’la ilgili talepleriyle karşılaşacağız” diyerek, konuyu açıyor.
CHP kurmayları seçenekleri tartışmaya başlıyor.
“ABD’ye yardım edelim ve biz de rol alalım” diyenler var.
“Hayır, girmeyelim, bu bize pahalıya mal olur” diyenler var.
“Girelim” diyenlerin de, kendi içinde seçenekleri var.
İşte, tam bu noktada, yine bir seçenek olarak, Baykal, toplantıda bulunanKemal Derviş’e dönüyor:
“Biz girersek, ABD bize ne kadar para verir?.. Sen bunu öğrenebilir misin?”
Irak pazarlığında para lâfının ilk kez dile getirildiği an!.. Daha seçimden önce!..
Derviş, ABD’lileri yokluyor ve yanıt geliyor:
“Altı milyar dolardan söz ediyorlar!”
Baykal’a altı milyar dolar az geliyor!..
“Kemal, bunu on milyar dolara çıkarmak mümkün olabilir mi?”
CHP, sanki iktidarda, tezkere masada ve bir seçenek olarak on milyar dolar!..
CHP bu sorunun yanıtını ABD’den hiçbir zaman alamıyor.
Çünkü, iktidara AKP geliyor. Ama, para unsuru da pazarlığa girmiş oluyor!..
ÖNCE EVET, SONRA RET!
Beyaz Saray, AKP’nin karşısına daha önce belirttiği altı milyar dolarlık pazarlıkla çıkıyor. Hatta, altı milyar dolar hibe olsun, diyor.
AKP ise, altı milyar yerine, krediye dönüşecek miktarlardan söz ediyor. O günkü hesaplara göre, altı milyar dolar krediye dönüşürse, 26 milyar dolarlık katkı sağlıyor.
Baykal’ın sorusu ve Derviş’in girişimi ortada iken, TBMM’de tezkereyeCHP’nin ret oyu vermesi ise, tam ibretlik!..
Ret oyuna ek olarak, yakalarına taktıkları kırmızı karanfillerle tezkereyi protesto ediyor CHP’liler...
Sedat’ın yazı dizisinde ilk gün çıkan At Pazarlığını Derviş Başlattıgerçeğinin perde arkasında, işte bu on milyar dolarlık soru var.
Tatsız olan şu...
İktidar olursa, kaç para gelecek hesabı.
İktidar değil, o zaman ret!..
Şark politikasının bıkkınlık veren son örneklerinden!..”
ASLINDA KARŞI DEĞİLDİ!
Evet, Yalçın Doğan’ın, 20 Eylül 2003’te yazdığı yazı buydu...
Yazıdan da anlaşılıyor ki;
“1 Mart Tezkeresi’ne karşı çıktığı”(!) için Baykal’a “zavallı” diyen ABD’li diplomatlar; ya yanılmışlar, ya da “eksik istihbarat” almışlar!.. Ya da;“ABD’lilerin nabzı”nı yoklayan Kemal Derviş, Baykal’a “yanlış bilgi”vermiş!..
Gördüğünüz gibi;
Deniz Baykal, aslında “1 Mart Tezkeresi’nin geçmesine karşı değil”miş!.. O da “geçmesini” istiyormuş ama, “6 milyar dolar”ı az bulmuş!.. Eğer “10 milyar dolar” verselermiş, CHP de “evet” oyu kullanacakmış!..
Sonuç ne?..
“Tezkere yine geçmedi!”
Bakmayın siz;
Deniz Baykal’ın, Şubat 2005’teki, “yumruklu ve tomruklu CHP Kurultayı”nda, salonun duvarlarına; “Tam Bağımsız Türkiye için, yaşasın 1 Mart direnişi!.. Katil ABD, CHP’den defol!” afişleri astırdığına!.. Eğer ABD,“10 milyar dolar” vermeyi kabul etseydi; ne “direniş” olacaktı, ne de o afişler asılacaktı!..
Mesele şudur:
“At pazarlığı”nda anlaşamadılar!..
BAYKAL NİYE SUSUYOR?
Haa, şunu da söyleyeyim:
Baykal’ı genel başkanlık koltuğundan indiren, “1 Mart Tezkeresi’ne karşı çıkması” filan değildir!.. Baykal, sadece ABD ile yaptıkları “At Pazarlığı”nda anlaşamamış değildir, aynı zamanda “Paralel Yapı ile pazarlık”ta da anlaşamamıştır ki; onu asıl götüren “Paralel”dir!.. Çünkü Paralel’in, Baykal’ı “Cumhurbaşkanı” yapmak gibi bir plânı ve hesabı vardı!..
Niye anlaşamadılar, bilemiyorum!..
“Baykal’ın kaset olayı”nı ve “koltuktan indirilmesi”ni “ABD kriptoları”ndan değil de,”kendi ağzından” öğrensek, çok daha iyi olur diye düşünüyorum!..
ABD kriptolarında denildiği gibi; Baykal, gerçekten “zavallı”dır!..
“Hâlâ, kendisini düşürenlerin ve Kılıçdaroğlu’nun yolunu açanların Paralelciler olmadığını zannediyor!”
Zavallı Baykal!..
Kendi yerine getirilen Kılıçdaroğlu’nun “son kullanma tarihi”nin de dolduğunu hâlâ görmüyor!..
Oysa Paralel’in “Kılıçdaroğlu ile de işi bitti”... Şimdi, MHP ve Bahçeli’ye doğru dümen kırdılar!..
“Paralel kumpaslar”ın ardındaki,
“Üst Akıl”ı hâlâ göremiyorlar!..
Vah “zavallı”lar, vah “hödük”ler!..
*****************************************************************
Evvelden Jön Türkler vardı... Şimdikiler Bön Türk!
“Jön Türkler” dediğimiz “çeyrek aydın”lara, aynı zamanda “Bön Türkler”de diyebiliriz!.. Niye?.. Çünkü onlar, “Fransa’da yetiştikleri” için, “halkın gerçeklerinden kopuk”tular, “Türkiye’ye Fransız”dılar!.. Şimdi, onların“çağdaş versiyon”ları, Şişli’de, Nişantaşı’nda ve “Çiçek Pasajı”nda oturup,“bira”larını yudumluyorlar!..
Onlar da “Bön Türk!”
Olup-bitene “bön bön baktıkları” için, “Bön Türk” denilmeyi hakediyorlar!..
Sırf “Erdoğan ve AK Parti düşmanlığı”ndan dolayı, “oylarını HDP’ye vereceklerini” söylüyorlar ki; bu bile, ne kadar “bön” olduklarını görmeye yeterlidir!..
Peki, HDP nasıl bir parti?..
Bir yandan “barış” diyen ama bir yandan da “çatışma”dan medet uman bir parti!..
Gördünüz işte; dillerinin ucuyla “silahlar sussun” diyorlar ama dün, Ağrı Diyadin’de “uzun namlulu silah”larla askerleri tarayıp, “biri üsteğmen, 3 askeri yaralayan PKK’lı teröristler”e lâf söylemiyorlar... Bu olayda;“Genelkurmay’ı suçlayan” da “HDP’nin eş başı Selahattin Demirtaş”tan başkası değildir!..
Hal böyleyken, “Bön Türkler” ne yapıyor?..
“Demirtaş güzellemeleri” yapıp, “HDP’ye baraj atlatmaya” çalışıyorlar!.. O kadar “bön”ler ki, “yön”lerini bile tayin edemiyorlar!..
“Bunlar da Türkiye’ye Fransız!”
yeniakit