ABD Membiç’ten çekilmiyor. Yeni bir taktik deniyor.
Fransa Suriye’nin garantörü ya, o bölgedeki askeri tesislerini Fransızlara devrediyor. PYD’liler ya da doğrusu SDG militanları da Suriye Sivil Halk Milis Güçleri etiketi ile Fransız askerlerine destek verecek. SDG ABD’ye göre “Kürt, Arap, Süryani, Ermeni ve Türkmenlerden oluşan DAEŞ’e karşı mücadele için oluşturulmuş ortak bir operasyon gücüdür.” Tabii inanırsanız!? Sanki DAEŞ’i kendileri kurmadılar. Bölgeye yerleşmek için o iş bir bahane idi.
Hani, Alman Braslav ve Goben savaş gemileri, adını Yavuz ve Midilli olarak değiştirip, Alman askerleri de başlarındaki şapkayı çıkartıp, fes giyip, geminin gönderine Osmanlı bayrağı çekip Sıvastapol’u bombalamış ve biz de Çanakkale savaşına girmiştik ya.
Aynı oyun farklı aktörlerle farklı bir coğrafyada 100 yıl sonra tekrar sahnelenmek isteniyor.
Peki ABD askerleri nereye gidiyor? PYD’lilerin hepsi Fransız kamplarında mı kalıyor?
Yok. Hani diyorlar ya “İran, Hizbullah’la birlikte, özellikle Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen’de giderek hakimiyet alanını genişletiyor. İran’ın sadece Suriye’de Tahran›a bağlı 5 merkezde toplam 70 bini aşkın askeri gücü var.“ İran varsa ABD ne için olmasın. Ilımlı Arap rejimleri hemen ABD’nin kanatları altına sığınıyorlar, bu iddialar karşısında.
Herhalde bu durumda Irak ve Lübnan’la birlikte bu sayı 100.000’in üzerinde olması gerek. Ki buna Suriye ordusuna bağlı Şii milisler dahil değil.
ABD’nin bölge barışını korumak için bu güçle baş etmesi gerek(!). Onun için mevcuda ilave olarak 60.000 asker daha konumlandırmak istiyor.
ABD bu defa Amerika’dan asker getirmeyecek. Bölgede bir “ucuz asker deposu” var. Askerler Mısır’dan. Bu askerlerin parası da Suudi Arabistan’dan. Askerlerin konuşlandırılacağı yer bu defa Kuzey Suriye değil, Güney Suriye. Hedef Suudi Arabistan’ın, Ürdün ve Kuveyt’in güvenliğini sağlamak!? Yani bahane hazır.
Dahası da var, Sadece Mısır’dan asker almayacaklar, bölgedeki savaşan grublardan da destek alacaklar. Yani SDG ve PYD işin içinde olacak. Fransa ve İngiltere de destek verecek. Blackwater gibi profesyonel ordular da işin içinde olacak.
Zaten SDG’nin 30.000 kişilik bir gücünden söz ediliyordu. Bunun yarısını kaybetseler, en az 15.000 buradan milis sağlayabilirler. Zaten bu defa PYD terör örgütüne militan değil, Amerikan, İngiliz, Fransız ordusunun denizaşırı topraklarda görev yapacak paralı askeri statüsünde olacaklar. Gelen haberlere göre başta Afrika olmak üzere, Balkanlar ve Kafkaslardan birtakım adamları da kadrolarına almak istiyorlar.
Gördüğünüz gibi Membiç’ten çekilen filan yok. Güney Koridoru olmadı, Kuzeyden bir koridor oluşturup, orada bir güç temerküzü ile Şam’ı kontrol altına almak, Rusya ve Türkiye’yi dışarı çıkmaya zorladıktan sonra Suriye’yi istedikleri gibi yeniden dizayn etmek.
Esed’in akıbeti belli oldu. Eğer ABD, İngiltere veya Fransa ile masaya oturmayı kabul etmez ise ya sarayı başına yıkılacak, ya da bir operasyonla alınıp Lahey’e götürülecek. Esed’le olmuyorsa ondan sonra gelecek olanla bu pazarlığı yapacaklar.
Bu arada İran’a da gözdağı var bu işte tabii. Suudi Arabistan’la İran’ın kapıştırılması gerek. Husi’ler konusu var, Aden Körfezi konusu var, Yemen konusu var. İran eli ile Suudilerin, Suudiler eli ile İran’ın bir silkelenmesi gerekiyor.
Yeni bir savaş için yoğun bir hazırlık var. Yeni mevziler kazılıyor ve kuvvetler kaydırılıyor. Bu iş için yine PKK ve PYD unsurları var fakat bu defa hiç gözükmüyorlar. Bu yapının koruyucusu yalnız ABD değil, aynı zamanda İngiltere ve Fransa..
ABD de Ortadoğu dedikleri coğrafyada tek başına hareket edemeyeceğini gördü. Proje ortakları olarak artık İngiltere ve Fransa da var. Ve projenin kapsamı daha da büyüdü. Hedefte bütün Arap yarımadası var. Suriye, Irak, Lübnan, Ürdün, İsrail, Filistin, Suudi Arabistan, Yemen, Umman, BAE, Katar, Bahreyn, Kuveyt, Kürt sorunu, azınlıklar. İkinci etapta Mısır ve İran. İran diyince Azerbaycan, Kürdistan, Huzistan, Belücistan öncelikli konular. Oradan Afganistan üzerinden bu iş Pakistan’a ve Türk dünyasına kadar uzar.
ABD planında Lübnan’da bir Hristiyan devlet kurmak da var. Hizbullah’ı oradan çıkarmak, Bekaa’yı İsrail’e vermek, İsrail sınırlarını Sina ve Ürdün’e doğru genişletmek de var. Tabii Ürdün’ün sınırlarını da Hicaza doğru uzatma senaryolarından söz ediliyor. Umman BAE’ye katılabilir bu arada. Yemen birkaç parçaya bölünebilir. Suudi Arabistan da. İran da öyle.
Yani BOP yeniden masada ve tabii yeniden revize edilerek. Bakın, nisan sonunda ABD’den gelen bir açıklama vardı: ABD Dışişleri Bakanı Pompeo, İran’ın bölgede istikrarı bozduğunu ve teröre destek verdiğini söyledi. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Cubeyr, ABD’nin İran’a yönelik politikasını desteklediklerini ve daha fazla ambargo uygulanmasını istediklerini belirtti. Bunlar bundan sonra atılacak adımların bahanesini oluşturmaya çalışıyorlar.
Türkiye’nin bir an evvel seçim sürecini tamamlayıp gelişmeleri yakın takibe alması gerek. Bölgede bizden habersiz bir karınca bile adım atmamalı. Bu şekilde bir hassasiyetle gelişmeleri takip etmek zorundayız.
Düşünsenize Türkiye’de bir iktidar değişikliği olmuş, Kılıçdaroğlu ya da Akşener başkan. Ya da Demirtaş da katılmış, başkanlık konseyinde 3’lü bir koalisyon kurulmuş. “Tehlikenin farkında mısınız!”
Hiç birimizin dünyada olup bitenleri, görmezden, bilmezden, duymazdan gelme hakkı yok.
Selâm ve dua ile..