Öncelikle, bu yeni miladi yılda, zulme, tuğyana ve emperyalizme karşı İslami değerleri, ümmetimizin özgür ve aydınlık geleceğini savunma noktasındaki azimli duruşundan, tüm savrulmalar karşısında hak bildiği yolda onurluca yürüme kararlılığından dolayı "Anadolu Gençlik Dergisi"ne başarılar diliyor, Allah Tebareke ve Teala"dan bu hayır dolu çalışmaları kendi katında bereketlendirmesini niyaz ediyorum.
Bu vesile ile, sorumluluğunun bilincindeki tüm bacı ve kardeşlerimle, ümmetimizin içinde bulunduğu birkaç tehlikeli noktaya işaret etmek istiyorum.
Bizler, Rabbimizin tavsif ettiği üzere "tek ümmet" bilincini benliklerine kazıyan Müslümanlar olarak, emperyalist haçlı dünyasının yeni kültürel ve ideolojik saldırganlığı ile karşı karşıya kaldığımızın, ümmetimizin hayat damarlarının koparılarak, "İslam" kisveli sahte politikalarla köleleştirilme taşlarının adım adım döşendiğinin farkında olarak gereken önlemleri almalı ve "Muhammedi İslam"ın sedasını en yüksek sesle haykırmalıyız.
Geçmişte adı "Yeşil Kuşak Projesi" olarak konulan ABD planları bugün karşımıza "ılımlı İslam" olarak çıkmakta, İslam dünyasında, bölgemizde ve ülkemizde, "ABD standartlarına uygunluğu tescil edilmiş bir İslamcılık" terviç ve teşvik edilmektedir. Öyle ki, emperyalizm ve içimizdeki uzantıları, artık karşımıza apaçık küfür ve şirk söylemleri ile değil, "dindarlık" "demokratlık" "muhafazakarlık" ve "yeni Osmanlıcılık" tezviratı ile çıkmakta, "dine karşı din" savaşının cephelerini derinleştirip yaygınlaştırmaya çalışmaktadır.
Şehid Seyyid Kutub"un "Amerikan stili İslamiyet" olarak tanımladığı bu aldatıcı komplo ne yazık ki birçok Müslümanı kapsam ve etki alanına alarak, onları, yeryüzünde hakk esaslarına dayalı özgür bir İslam Ümmeti"ni ve evrensel adalet nizamını yeni baştan inşa etme sorumluluğundan uzaklaştırıp Erbakan hocamızın en güzel tespitiyle, ölü bir kuş misali, ruhsuz, cansız, dirençsiz, iradesiz boş ve şekilci kalıplar içinde öğütmektedir.
Hz. Resul-i Ekrem (s.a.v) Mekke cahiliyyesinde tevhid meşalesini yaktığında, Mekke"nin egemen putperest sisteminin sütunlarını sarsmış, bu yüzden emsali görülmemiş zulüm, saldırı, hakaret, iftira ve suçlamalara maruz kalmıştı. Muhammed Kutub"un tanımlamasıyla, "Yirminci Asrın Cahiliyyesi" sadece Mekke"nin Lat ve Menat"larının dikilişini değil, hayatın her alanına, ruhlara ve zihinlere egemenlik kuran küresel müşrik hegomanyayı ifade etmektedir. Geçmişte köleleştirilme zincirlerin ve ayakların prangalara vurulmasıyla tezahür ederken, günümüzde ise zihinlerin emperyalizme ve uluslararası şirk diktatörlüğüne boyun eğdirilmesiyle kendini gösteriyor. Bu cihetle, günümüz cahiliyesinin Mekke cahiliyesinden çok daha karanlık ve çok daha sapkınlık getirdiğini belirtmek gerekiyor.
Hz. Bilal-i Habeşi (r.a) misali muvahhidlerin ellerine ne kadar zincir bağlasanız da, üzerine ne kadar ağır kayaları yükleseniz de, ondan duyacağınız sedâ "ehad" olurken, günümüzde Müslümanların zihinlerinin kuşatılıp esir alınmasıyla, Müslüman toplulukların küresel ve yerel şirk hegemonyalarına nasıl gönüllü kullar haline dönüştürüldüğünü görüyoruz. Hatta öyle ki, "ılımlı İslam" rengine boyanmış esaret halkaları, Müslümanlar tarafından manevi bir şevk anaforuyla birbirlerinin boynuna hizmet aşkıyla takılıp kutsanıyor.
Üzerine "İslam" ve "dindarlık" damgası vurulmuş bir aldatıcı tuzaklardan korunmanın ilk yolu tam bir ihlas ve teslimiyetle Rabbimizden "hidayet" niyazı olacağı gibi, ikinci yolu da, bir "furkan" misali bir kıstasımızın elimizde bulunması gerekliliğidir. Eğer bizler, saf ve arı duru bir "Muhammedi İslam" mizanına sahip olamazsak, kazılan bu çukurlara düşme tehlikesi ile karşı karşıyayız demektir. Zira hiç ummadığımız kimselerin dün hakk nizamın erleri iken bugün "ılımlı İslam"ın gayretli bir şövalyesi kesilmesi gerçekliğiyle sıkça karşılaşıyoruz.
Allah dostlarının yazılı ve sözlü irşadlarıyla "şeytanın hileleri"ne karşı uyarılışımız misali, günümüzde ins şeytanlarının kurdukları bu tuzaklara düşmemenin de bir yolu ve yöntemi olsa gerek. Acaba hidayet rehberliğimizin mirengi noktası ne olacak? Bizleri Allah yolunda, muhlis muvahhidlerden kılacak kılavuzlarımız ne olacak? "Beyaz Saray"ların aldatıcı din tezgahları"na düşmeden bizleri Hz. Resulüllah"ın önderliği altında, onun kutlu izinde götürecek şiarlarımız ve esaslarımız ne olacak? Eğer bizler bu hususlara gereken ciddiyeti gösterip kimliğimizi ve hedeflerimizi bu minval üzere belirlemezsek, kendimizi Washington"un eşiğinde secdelere kapanmaktan koruyacak bir güvencemiz kalır mı?
İnşaallah başka yazılarımızda tafsilatına girmek üzere, burada sadece birkaç kriteri paylaşmak istiyorum:
1- İçinde bulunduğumuz halden küresel haçlı emperyalizmi, Siyonizm ve onların sözcülüğünü üslenen işbirlikçileri ne kadar rahatsızlık duyuyor; hangi amellerimiz, hangi projelerimiz, hangi söylem ve hedeflerimiz onların öfkesine neden oluyor?
2- Kimlerle birlikteyiz, hangi hareketin ve camianın içindeyiz? Gittiğimiz yol, kuşandığımız misyon bizleri Ümmetimizin birliği, esenliği ve özgürlüğü kavgasına mı götürüyor, yoksa, emperyalistlerin yeni sömürgeci politikalarının, yeni haçlı seferleri ve tecavüzlerinin destekçisi, yandaşı ve hizmetçisi mi kılıyor?
3- Bizim varlığımız İslam"ın ve ümmetimizin azılı düşmanları için bir tehlike ve tehdit mi oluşturuyor, yoksa, onların "tehdit" algılamalarına paralel kendi adımıza yapay tehditler mi üretiyoruz?
4- Bizler dünya İslam birliğini, dünya Müslümanlarının küresel bağımsızlık ve özgürlük yolunda kurtuluş mücadelesini ve ümmetimizin birbirine kenetlenmiş kardeşliğini mi kendimize eksen alıyoruz, yoksa ayrımcı söylemlerle Müslümanlar arasında çatışma ve ihtilaf çıkaran çatışmacı tavırları mı?
5- Bizler modernist, reel-politikçi, teslimiyetçi savrulmalarla maddi hesapların girdabına sürüklenenlerden miyiz, yoksa, izzet ve başarıyı yalnız ve yalnız Allah katında bilip O"na teslim olanlardan ve O"nun rızasını her şeyin üstünde tutanlardan mıyız?
6- Bizler başarının ölçüsünü dünyevi mevki ve makamlara ulaşmakta mı görüyoruz, yoksa niceliğin ve dünyeviliğin her türlü aldatıcılığından sıyrılıp tek başımıza da kalsak, küresel put sultasına karşı İbrahimcesine bir ümmet olabilme kararlılığında mıyız?
7- Bizler, Rabbimizin Sırat-ı Mustakim olarak tanımladığı Peygamberlerin, sıddıkların, salihlerin ve şehidlerin yolundan gitmeye mi çalışıyoruz, yoksa dünya müstekbirlerinin çizdiği yol haritalarına mı uyuyoruz?
8- Bizler "İslam" ile geçinip yol alanlardan mıyız, yoksa İslam yolunda kurban olanlardan mıyız?
9- Bizler ümmetimizin acılarını dindirmek için ellerimizi kardeşlerimize uzatanlardan mıyız, yoksa birilerini sırtımıza alıp ümmetimize ateş açtıranlardan mı?
10- Bizler, Allah"a verdiği sözde sadakat gösterip cihad ve şehadet yolunda koşanlardan mıyız, yoksa düşmanların kuru gürültüleri ve dünyanın aldatıcı süsleri karşısında, dünya sevgisi ve ölüm korkusuyla dava adamı olmayı terk edip mücadele meydanlarından kaçanlardan mıyız?
Rabbim ayaklarımızı hidayet üzere sabit kılsın, üzerimize sabırlar yağdırsın; bizleri vadettiği başarı, zafer, esenlik ve kurtuluş yollarına ulaştırsın inşallah.
Anadolu Gençlik Dergisi