- Lütfü Bey; Demokratik Toplum Partisi Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, sınır ötesi operasyon tezkeresi için düğmeye basan Başbakan Erdoğan'a "Başbakan ne yaptığını, ne dediğini bilmiyor; belli ki oruç kafasına vurmuş. Bilsinler ki bizim arkamızda Cudi var" diyerek hakaret etti ve aynı zamanda Türkiye'yi de tehdit etti. Ne diyorsunuz buna?
- Hasip Kaplan "Arkamızda Cudi var" derken ne demek istiyor? Hadi adını koyalım; "Arkamızda Kürt Silahlı Kuvvetleri var" demek istiyor! Öyle ya, ABD'nin, Kürt örgüt ve aşiretlere her türlü askeri desteği vererek Kuzey Irak merkezli Kürt Silahlı Kuvvetleri oluşturduğu dünya alemin malumu değil mi? Zaten bu oluşumun liderleri hanidir Türkiye'yi tehdit ediyor, Türk Silahları Kuvvetleri'ne meydan okuyor. Nitekim "Türkiye Kuzey Irak'a girerse savaşı Diyarbakır'dan başlatırız" demediler mi? "Kuzey Irak'ı Türk Silahlı Kuvvetleri'ne mezar yaparız" demediler mi? Peki bu gücü nereden alıyorlar? Dünya alem biliyor ki arkalarında ABD'nin, AB'nin, İsrail'in siyasi, askeri desteği var. Beş yıl önce peşmergelerden ibarettiler; ama artık bir ordu oldular. Beş yıl önce aşiretlerden ibarettiler, ama artık bir devlet oldular. Peki onlar ordu kurmadan, devlet olmadan önce Türkiye ne yaptı? "Kuzey Irak'ta bir Kürt devleti kurulmasını savaş sebebi sayarız" dedi ama Kürt devleti kuruldu; Türkiye buna seyirci kaldı. Ardından Kuzey Irak'ta kurulan Kürt devletinin yöneticileri Türkiye'ye de, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne de inanılmaz hakaretler yağdırdı; buna da sessiz kalındı. Bu arada ABD ile Kuzey Irak'taki Kürt devletinin işbirliğiyle Türk subaylarının başına çuval geçirildi; Türkiye buna karşı da en ufak bir tepki koyamadı. İşte tüm bu hakaretlere, aşağılamalara, meydan okumalara böylesine sessiz, tepkisiz kalınmasından cesaret alarak konuşuyor şimdi Hatip Dicle gibiler. Onun içindir ki onun gibiler Başbakan'a hakaret, Türkiye'yi tehdit edebilmekteler. Konuşana değil de onu böyle konuşturana bakmak daha doğru olmaz mı?
BAĞIMLILIKTAN KURTULURSAN PKK'DAN KURTULURSUN
- Sınır ötesi operasyon yetkisi veren tezkerenin çıkmasıyla birlikte Türkiye "PKK terörü" denilen teröre karşı daha kapsamlı bir şekilde mücadele verebilecek mi sizce?
- Türk devletinin PKK'ya karşı kapsamlı bir mücadele verememesinin asıl nedeni tezkeresizlik değildi, bağımlılıktı. Türkiye'nin ekonomisiyle, dış ve iç siyasetiyle bağımlı bir ülke olmasıydı. Bu bağımlılığın boyutunu ortaya koyabilmek için sırasıyla soralım şimdi: Türkiye'de sermaye piyasasının yüzde 72'si yabancıların elinde mi? Elinde. Türkiye'de bankacılık sektörünün yüzde 51'i yabancıların kontrolünde mi? Kontrolünde. Bu durumda Türkiye'nin PKK'yla mücadelesini sınır ötesinde de sürdürmesi her gündeme geldiğinde "Aman piyasa bozulmasın, borsa düşmesin, kriz çıkmasın" denilerek bu engellenmekte mi? Engellenmekte. Türkiye'nin PKK'yla mücadelesini Kuzey Irak'ta da sürdürmesi her gündeme geldiğinde "Acaba ABD ne der; AB ne der" diye düşünülerek bundan vazgeçilmekte mi? Vazgeçilmekte. Ekonomide, dış ve iç siyasette bağımlı olduğumuz ülkeler Türkiye'ye "Benim verdiğim silahları PKK'ya karşı kullanamazsın" demekte mi? Demekte. Ama aynı ülkeler PKK'yı hem siyasi, hem askeri bakımdan desteklemekte mi? Desteklemekte. Mesela ABD'ye ait araçlar Kuzey Irak'taki PKK kamplarına konvoy konvoy silah götürmekte mi? Götürmekte. Kuzey Irak'taki PKK kamplarında ABD'li komutanlar ile PKK'lı komutanlar ortak toplantılar düzenlemekte mi? Düzenlemekte. Kuzey Irak'taki PKK'lılara da, Barzani ile Talabani'ye bağlı peşmergelere de ABD'li ve İsrail'li subaylar askeri eğitim vermekte mi? Vermekte. Peki ABD ile AB, PKK'nın da, peşmergelerin de böylesine arkasındaysa, Türkiye ise ABD ile AB'ye böylesine bağımlıysa, sadece tezkere çıkartmak neyi çözebilir ki? Önemli olan Türkiye'yi ABD'ye, AB'ye, yabancı sermayeye, emperyalizme böylesine bağımlı bir ülke haline getirmemekti. Türkiye bu bağımlılıktan kurtulmadan "PKK terörü" denilen terörden kurtulabilir mi?
KUCAKTA SUS, KOVULUNCA KUS!
- Hürriyet gazetesinden kovulan Emin Çölaşan, patronu Aydın Doğan'ın ve onun medyasının içyüzünü anlatan "Kovulduk ey halkım, unutma bizi" diye bir kitap yazdı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
- Emin Çölaşan'ın anlattıkları Aydın Doğan Medyası'nın yatak odası sırları gibi bir şey! Ancak Emin Çölaşan kovulmasa bu yatak odası sırlarını anlatır mıydı? Nitekim kovulana kadar da bu yatak odasının kapısını kamuoyuna hiç açmadı. Aydın Doğan Medyası'nın kirlenmişliğini anlattığı bu kitabı kovulmadan önce yazsaydı bir itibar kazanırdı. Şimdi bu kitabın satışından para kazanır, ama itibar kazanamaz. Çünkü "Aydın Doğan'ın kucağında otururken niye bunları yazmadın" diye sorarlar adama! Kucağa binince yazma, kucaktan inince yaz! Kucakta sus, kovulunca kus! Emin Çölaşan holding medyasındaki kirlenmişlikten bahsediyor ama, holding medyası yeni kirlenmedi ki. Herkesin bildiği gibi medyada kirlenme, çürüme, yozlaşma, ahlaksızlaşma başladığında buna karşı ilk isyanı ben başlatmıştım. Bu uğurda holding medyasının bana sunduğu başyazarlık unvanını da, göz kamaştırıcı maddi imkânları da reddetmiştim. Peki ben bu isyanı başlattığımda holding medyasının yazarları neredeydi? Hepsi patronlarının kucağında mayışmış vaziyetteydi! Bu yazarların bir teki bile, elindeki medyayı hükümetlerden çıkar sağlamak için silah gibi kullanıp, medya kirliliğine yol açan patronlarına isyan etmedi. Mesela Emin Çölaşan, hükümete uygulanan medya baskısı sonucu patronunun devlete olan 1 katrilyon 30 trilyonluk borcunun silinmesine, yine Hilton projesinde patronuna 2.5 milyar dolarlık bir rant kıyağı geçilmesine bırakın isyan etmeyi, itiraz bile etmedi. Bu durumda adı Emin olsa da, millet Emin Çölaşan'ın samimiyetinden nasıl emin olabilir ki?
Vakit