ABD'de İslamla Savaş Kampanyası

22-26 Ekim 2007 tarihlerinde Amerikan Üniversiteleri’nde “İslâm Faşizmine Duyarlılık Haftası” düzenlenmesi için davet yapıldı

DAVİD HOROWITZ, “Müslümanlara Karşı Nefret ve Entrika Dersine Davet” kampanyasının öncülüğünü yapıyor

ABD’nin gerçek ve çirkin yüzü

22-26 Ekim 2007 tarihlerinde Amerikan Üniversiteleri’nde “İslâm Faşizmine Duyarlılık Haftası” düzenlenmesi için davet yapıldı. Bu davetin amacı Müslümanları şeytan gibi göstererek dünya kamuoyu önünde küçük düşürmek.

FEHMİ HUVEYDİ / AHRAM-KAHİRE
Tesadüf olmasa gerek, bu hafta 100 (yüz adet) Amerikan üniversitesinde Müslümanları şeytan gibi göstermek amacıyla bir kampanya düzenleniyor. İsrail de boş durmuyor, ırk ayırımcılığı ve teröristlik yapacağı iddiasıyla herhangi bir İslami hareketin seçimlere katılmasını üye ülkelerin önlemesi için BM’den bir karar çıkarmaya gayret ediyor.

“Kıyametin Küçük Alametleri”
1 – Bu kelam ne derece ciddiye alınır bilemem, görülmemiş ve tuhaf bir söz çünkü. Ancak bunu yalanlamak veya görmezden gelmek mümkün değil. İki sebeple: Birincisi, bunu nakleden haberler büyük oranda kesin. Diğer sebep ise öyle bir zamanda yaşıyoruz ki her şey tepe taklak gitti, asla olmayacak şeyler mümkün, çok istisnai ve tuhaf şeyler de normal hale geldi. Mesela bakınız Filistin sahnesinde olanlara, ister inan, ister inanma.. Eskilerin “Kıyametin Küçük Alametleri” dediği sözleri hatırlatıyor bu olaylar bize. O alametler arasında her şeyin alt üst olacağı, bir cariyenin kendi efendisini doğuracağı... gibi hususlar da zikredilir. Bizim üzerinde durduğumuz nokta işte birtakım karanlık ve damgalı ellerin tahrik ettiği o alt üst oluş görünümlerinden biri.

ABD’de üniversitelere yapılan bu davetin arkasında İsrail’e tam dostluğu, Araplara ve Müslümanlara nefreti hiçbir delile gerek duyulmayacak derecede açık olan Neocon elemanlar var. 22-26 Ekim 2007 tarihlerinde Amerikan üniversitelerinde “İslam Faşizmine Duyarlılık Haftası” düzenlenmesi için geçen ay yapıldı bu davet. Bu kampanyayı David Horowitz adlı hastalık derecede mutaassıp bir adam üstlendi. Bunun (Siyasi Çekişme Sanatı) diye bir de kitabı var. Horowitz siyah Amerikalılara karşı iddiaları ile gündeme gelmiş, onlara: “Siz köle olduğunuza şükredin, memnun olun. O sayede Afrika’daki sefil hayattan kurtuldunuz, ABD’deki uygarlık ışığına kavuştunuz.”demiş. İsrail’e mutlak bağlılık göstermeyen  veya Irak’ın işgaline karşı çıkan ya da Filistin davasına, Araplara ılımlı tavır alan  Amerikan üniversitelerindeki hocalara baskı yapılması kampanyası arkasında da o yer alıyor. Bu kampanya sonucu öğrenciler hocalara karşı kışkırtıldı, ispiyonculuk yaptırıldı ve çok sayıda öğretim üyesinin iş akdi sona erdirildi. Fikri terör estirildi, akademisyenler kendi aleyhlerine sayılabilecek herhangi bir görüşü açıklamaktan korkar oldular.

“İslam Faşizmi ABD’yi tehdit ediyor”
Bu baskı ve tedhiş, yıldırma vasıtasıyla Horowitz ve yandaşları şu andaki yönetimin güttüğü siyasete karşı yapılan herhangi bir muhalefete hemen faşizm damgasını basıyorlar. ( İsrail de kendisine yönelik her eleştiriyi anti-Semitizim saymakta malum, tıpkı onun gibi)

Neoconların egemen olduğu Bush’a ve yönetimine halk desteğinin gittikçe düşmesi ve aşağıda söyleyeceğimiz başka sebepler karşısında bu adam ve yandaşları tehlike çanlarını çalmayı tercih ettiler.

Şimdiki iddiaları şu: İslam faşizmi ABD’nin sadece dışarıdaki çıkarlarını tehdit etmiyor. Aynı zamanda ABD dahilindeki kalelerini de istila etmiş ve yıkmaya çalışıyor. Amerika’da İslam’ın mevcudiyeti ve Müslümanları temsil eden çeşitli kuruluşlar, işte bu işgal ve istilanın süngü başıdır.

O yüzden 100 üniversitede “İslam Tehlikesine Karşı Bilinçlenme Haftası” düzenlemek için davet yaptılar. Bu üniversitelerde yapılacak toplantılara konuşmacı olarak neocon elemanlar çağırıldı. Üniversite öğrencilerine dağıtılacak broşürlerden birinde taşlanmak üzere gömülmeye başlanan başörtülü bir Müslüman kadın resmi konmuş. Bununla güya Müslümanların kadınlara ne kadar gaddarca davrandığı anlatılmış oluyor. Tabii  bu sahnenin 1994 yılında çevrilmiş bir filmden alıntı olduğu, o sahnedeki başörtülü kadının aslında rolünü oynayan ve halen hayatta bulunan bir aktris olduğu söylenmemiş.

Horowitz’in başını çektiği Amerikalıları İslam’dan korkutma kampanyasına kendisi gibi başka aşırı hayalperestler de katılıyor. Aralarında 11 Eylül olayından sonra ABD’nin İslam dünyasını işgal edip bütün liderlerini öldürmesi ve başkalarını Hıristiyan olmaya zorlaması gerektiğini ilan ederek şöhret yapmış Ane Colter adlı bir kadın da var. İslam faşizminin fecaatine (!) karşı uyarı kampanyasının ne şekilde olduğu olduğunu anlatmaya bu örnek de kafidir.   

2 – Üniversitelerde 22 Ekimde başlayacak bu kampanya öncesinde 2 Ekim tarihinde Amerikan Temsilciler Meclisi İslam dininin dünyanın en büyük dinlerinden biri olduğunu kabul eden bir karar çıkardı, ABD ve dünyadaki Müslümanlara karşı dostluk duygularını ve onlara desteğini ifade etti, insanlar arasında nefret, şiddet ve terörü onaylayan veya teşvik eden yorumları ya da hareketleri reddeden Müslümanları övdü. Aynı zamanda ABD içinde ve dışında Müslümanlara karşı  nefret, taassup ve şiddet hareketlerini kınadı ve reddetti.

Bu karar her ne kadar Ramazan ayının girmesi münasebetiyle çıkmış gibi gözükse de Amerikan üniversitelerindeki gençliği eyleme geçirme ve onları Müslümanlardan korkutmak için yapılacak konferansların desteklenmesi kampanyası ile zamanlaması bize iki olayı birbirine bağlama izni veriyor.

Bu irtibat doğru olsun veya olmasın o kararı, Demokratların çoğunlukta olduğu Temsilciler Meclisi’nin Neoconların Amerika içinde ve dışında Araplara ve Müslümanlara karşı sürdürdüğü nefret kampanyası karşısında kaydettiği bir tavır olarak görebiliriz.

Milletvekillerinin kararı şüphesiz takdir ve tebrike şayandır, bunu da  karardan sonra çeşitli Müslüman kuruluşlar ifade ve beyan etmişlerdir. Kararın siyasi önemine rağmen ben Neoconlar grubunun kampanyasının daha etkili olduğunu düşünüyorum. Zira Kongre üyeleri genelde siyasiler zümresidir. Ama karşı nefret kampanyası 100 üniversitede onbinlerce genç arasında yapılıyor, elbette kamuoyunda yankıları daha geniş olacak. Özellikle Fox ve benzeri İsrail’e tam sadakat konumunda ve Müslümanlara karşı düşmanlık borusu durumunda olan medya organları Kongre kararından daha çok üniversitelerdeki kampanyayı önemsemiş haldeler.

3 – İşin daha vahim olanı İsrail’in son zamanlarda ortaya çıkan gayretleridir. İsrail Birleşmiş Milletler’den bir karar çıkartma peşinde. BM’ye ülkeler kendi toprakları üzerinde bulunan herhangi bir İslami hareket veya partinin seçimlere katılmasını yasaklayan bir kararı kabul etsinler, istiyor. (Çünkü bu İslami hareketler veya partiler terörist ve ırkçıymış!!))  İsrail’deki Heaartz gazetesinin yazdığına göre ( 24 Eylül ) Dışişleri Bakanı Tzipi Livni bu konuda bir plan hazırlamakla meşgul. Plan terörist İslami hareketlerin dünyanın herhangi bir yerindeki seçimlere katılmasını engelleyecek şekilde olacak.

“En iyi savunma hücumdur”
Gazetenin bildirdiğine göre Tzipi Livni, ülkesini temsil etmek için BM genel kurulunda bulunurken bu konudaki fikirlerine diğer ülke temsilcilerinden destek arayacak. Böyle bir adım atmasına Filistin seçimlerine aslında terörist bir hareket olan Hamas’ın katılmasına izin verilmesinden ve demokratik yollarla parlamentoda çoğunluğu, ardından başbakanlığı ele geçirmesinden, ardından aynı silahla demokratik olmayan kendi gündemini dayatmasından çıkardığı ders ve ibretin sebep olduğunu vurgulayacak.

Tzipi Livni herhangi bir hareketin seçimlere katılmasına izin vermek için aranacak ölçüler arasında silahlı örgütlerin, ırkçı bir siyasi program benimseyen teşkilatların yasaklanması olduğunu da belirtti. Yediot Ahranot gazetesi de 27 Eylül sayısında İsrail eski Genel Kurmay Başkanı Moşe Yalon’un bir makalesini yayınladı. Yalon makalesinde ılımlı Arap ve İslam devletlerini Amerika’nın Irak’ı işgal etmesinden sonra faaliyete geçen cihadcı İslami hareketleri yenmeye yönelik bir stratejiyi kabul etmek konusunda batılı devletlere ve İsrail’e ortak olmaya çağırdı. Bu arada “En iyi savuna hücumdur.” siyasetinden hareketle o cihadcı İslam’dan kurtulmayı sağlayacak yeni bir dünya düzeni yerleştirmek için bu devletlerin onaylayacağı bir plan teklif ediyor general.

Buna göre bu devletler cihadcı teşkilatları tasfiye edecekler, onlara destek olan diğer söz dinlemezleri de kontrol altına alacaklar. General, durumlarını güçlendirmek ve batı uygarlığı ilkelerini benimseme yolunda devam etmelerini teşvik için batılı ekonomik yardımların da ılımlı Arap ve İslam ülkelerine yönlendirilmesini de teklif ediyor.

Bu açıklamaları okuyunca akla gelen ilk soru şu oluyor: Konuşana bak hele! ABD’de nefret kampanyasını yürütenlerin, İslam’ı faşistlikle itham edenlerin bizzat kendileri, Arapları ve Müslümanları bırak, Amerikalı aydın ve liberaller üzerinde kontrol, yasaklama, baskı, eslekten uzaklaştırma gibi aynı faşist yöntemleri uygulayan kişiler. Faşist İşçi (Socialist Worker ) Gazetesi’ndeki Nicole Colson son kampanyalarının Araplara ve Müslümanlara karşı nefretle dolu bir faşist haçlı hareket olduğunu açıkladı (19 Ekim sayısı)

Bayan Livni zaten bir Mossad subayı idi. Bir zamanlar Mossad’ın lideri olan Nahom Admoni diyor ki: Livni, Mossad’ın Avrupa’daki en gizli faaliyetleri yürüten ve Filistin liderlerinin tasfiye edilmesini  de hedefleyen birimlerinde çalışıyordu. Menahem Begin’in kurduğu Siyonist örgüt Atsel liderlerinden Ritan Livni’nin kızıdır. Karakterindeki insan öldürmeye ve tedhişe düşkünlükten dolayı ona Şeytan Yeruham derlerdi. 1948 yılından önce Filistinde yapılan katliamlardaki ve özellikle Deyri Yasin katliamındaki rolü unutulamaz. Bay Yalon’u da anlatmaya 2005 yılı sonunda askerliği bırakırken sarfettiği: “Askerlik hizmeti süresince bizzat veya yönettiği operasyonlarda öldürdüğü binlerce Filistinli’den dolayı hiçbir pişmanlık duymadığı” şeklindeki sözleri kafidir.

Telaviv’in hazırladığı nefret kampanyası
Aynı zamanda insan İsrail liderlerinin hoşlandığı bu cüretkarlıktan duyduğu dehşeti gizliyemiyor. Kendileri bir taraftan ancak terör üzerine kurulmuş ve hala da 1948’den kalan Filistinlilere karşı ırkçılık yapmakta olan, laik ve dinci partilerinin hepsi da onların siyasi haklarından mahrum bırakılmasını talep eden bir devleti temsil ediyorlar, bir taraftan da  Müslüman faaliyet adamlarını ırkçılık ve teröristlikle itham damgası vuruyorlar.

Hatta İsrail parlamentosu Kenisset’in eski başkanı Abraham Borag açıkça bütün İsrail partilerinin ırkçılık yaptığını, bazılarının Siyonist ideoloji ile yollarının kesiştiğini söylemiştir. Devlet terörünü ise Elan Babeh, Be Mihael, Gedon Levi gibi bir çok İsrailli tarihçilerin yazıları açıkça kabul ediyor. Lahey İnsan Hakları Mahkemesi’nin İsrail’in yaptığı yerleşim faaliyetlerinin bir tür savaş suçu olduğunu kabul ettiği biliniyor. BM Genel Kurulunun 1975 yılında Siyonizmin bir ırkçılık türü olduğu kararını verdiğini de unutmayalım. O karar 20 yıl sonra ABD’nin yoğun baskısına boyun eğerek iptal ettirilmişti.

Telaviv’in hazırladığı nefret kampanyasının ve tuzak çukurunun akla getirdiği diğer bir soru: Bütün bu karşıt yığınağın İran’ın vurulmasına hazırlık havasıyla bir ilgisi var mı acaba? Direniş hareketleri ve onları destekleyenlerle olan hesaplarını görmek için İsrail bunu bir fırsat olarak mı değerlendirmek istiyor?

Üçüncü soru ise şu: Olup bitenlerle ilgili olarak Washington’da ve Telaviv’deki bu nefret ve entrika kampanyalarını yürütenlere mi kabahat bulacağız sadece? Yoksa Arap ve İslam ülkelerinin başkentlerinde bulunup da aynı kare içinde yer alan bazı kardeşlerimizde de kabahat yok mu, onlar suçsuz mu??..

Milli GAZETE

Amerika Haberleri

The Telegraph: Trump'ın İran'a azami baskı politikası büyük bir zorlukla karşı karşıya
Malcolm X'in ailesinden ABD yönetimine 100 milyon dolarlık dava
Büyük Şeytan ABD'den küstah açıklama!
ABD askerleri Güney Kıbrıs'taki üsse yerleşmeye hazırlanıyor
WSJ: Trump, İran'ın petrol endüstrisine 'radikal' yaptırımlar planlıyor