Amerikan CBS Kanalı'ndaki programa katılan Temim, geçen Eylül ayında New York'ta düzenlenen Birleşmiş Milletler (BM) toplantıları kapsamında Trump'la görüştüklerini belirtti.
"Trump, bu görüşmede bana Körfez krizinin sona ermesi gerektiğini söyledi ve dostlarının savaşmasını kabul etmeyeceğini çok net bir şekilde ifade etti." diyen Temim, askeri operasyon düzenlenmesinden korkup korkmadığı yönündeki soruya ise "Askeri bir operasyon olursa tüm bölgenin kaosa sürüklenmesinden korkuyorum" şeklinde cevap verdi.
'DİĞER ÜLKELERDEN CEVAP ALAMADIK'
Sputnik’in bildirdiğine göre, "Trump, Körfez krizine çözüm bulmak için çalıştığını söyleyerek, bu doğrultuda Camp David'e gelmemizi önerdi" ifadelerini kullanan Temim, davete icabet etmeye hazır olduklarını ve ilk günden itibaren diyalog çağrısı yaptıklarını kaydetti.
Temim, diğer ülkelerden ise şu ana kadar bu konuyla ilgili cevap alamadıklarını dile getirdi.
Katar ile bazı Arap ülkeleri arasındaki kriz, aralarında Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır ve Bahreyn'in olduğu dört Arap ülkesinin Körfez ülkesi Katar ile tüm sınırlarını kapattıklarını ve ülkeye ekonomik ambargo uygulamaya başlayacaklarını duyurmalarıyla patlak vermişti. Ülkeler, Doha yönetiminin teröre ve aşırılıkçılara destek verdiğini ileri sürmüştü.
CAMP DAVİD ANLAŞMASI NEDİR ?
1973’te gerçekleşen Yom Kippur Savaşı’ndan sonra imzalanan mütâreke anlaşmasının ardından Amerika’daki yahudi lobisinin ileri gelenlerinden olan ABD dışişleri bakanı Henry Kissinger Mısır’la İsrail arasında bir mekik diplomasisi başlattı. Bu diplomasinin ürünü de 17 Eylül 1978 tarihinde imzalanan Camp David anlaşması oldu. Anlaşmaya göre İsrail 1967 Haziran savaşında işgal ettiği Sina yarımadasından çekilecek buna karşılık Mısır, İsrail’i resmen tanıyacak ve onunla diplomatik ilişkileri başlatacaktı. Böylece ilk kez bir Arap ülkesi İsrail’i resmen tanımış ve işgal ettiği topraklar üzerindeki gayri meşru varlığını meşru bir varlık gibi kabul etmiş oluyordu. Anlaşma Gazze ve Batı Yaka bölgeleri hakkında ise tam bir açıklık getirmiyordu. Bu konuda sadece beş yıl içerisinde bu bölgelerde bir özerk yönetim kurulması için gerekli altyapı oluşturulması için çalışılmasını öngörüyordu. Ancak bu madde bağlayıcı nitelik taşımadığından sadece göstermelik bir mahiyet arz ettiği ortadaydı. Zaten gelişmeler de bu bölümün anlaşmaya öylesine eklendiğini ortaya çıkardı.
Camp David anlaşması öncelikle İsrail’e işgal ettiği Filistin toprakları üzerinde meşruiyet kazandırma amacı taşıyordu. Bunun yanı sıra bu anlaşmayla İsrail, Arap ülkelerinin en güçlülerinden sayılan Mısır’ı devre dışı bırakmış oluyordu. Böylece İsrail, Mısır tarafını güvenceye aldığından Filistinliler üzerine daha fazla yüklenme imkânı bulacaktı.
Camp David anlaşması İsrail işgal rejimine Kudüs’le ilgili yahudileştirme ve gasp işlemlerini yoğunlaştırması için fırsat vermiştir. Çünkü anlaşmada siyonist işgal yönetimi Kudüs konusunun anlaşma dışında tutulmasını istedi. Bundaki amacı ise şehirdeki gasp ve yahudileştirme faaliyetlerine zaman kazandırmaktı. Mısır yönetimi bunu kabul ederek Kudüs davasına ihanet etti. Aynı ihaneti Kudüs konusunu “nihâi anlaşma merhalesi”ne bırakmak suretiyle Oslo İlkeler Anlaşması’na imza atanların da tekrar etmeleri oldukça ilginçtir. İsrail’in o zamanki İskân bakanı şimdiki Dışişleri bakanı David Levy 1981’de yaptığı açıklamada Kudüs çevresinde 1979-81 yılları arasında yahudiler için sekiz bin daire inşa edildiğini söylemekten çekinmemişti.
Arap ülkeleri başlangıçta Camp David anlaşmasına tepki gösterdiler ve Mısır’la ikili ilişkileri kesme kararı aldılar. Ancak bu boykot uzun sürmedi ve ABD’nin oyunlarıyla Arap ülkelerinin Mısır’a karşı uyguladıkları boykot kademe kademe kırıldı.
Camp David anlaşmasıyla birlikte başlayan Mısır – İsrail ilişkileri Mısır’ın başına çeşitli dertler de açtı. Bunların başta gelenleri de uyuşturucu belâsıdır. Mısır kapılarının İsrail’e açılmasından sonra bu ülkeye rahatlıkla girebilen İsrail pasaportlu uyuşturucu tâcirleri Mısırlı gençler arasında uyuşturucunun hızla yayılmasına sebep oldular. Camp David anlaşmasından sonra bu ülkede uyuşturucu kullanımı hızla arttı. İsrail’in uluslararası uyuşturucu mafyasıyla işbirliği içinde olduğu 1989’da Kolombiya’da yaşanan uyuşturucu savaşıyla da ortaya çıktı. Camp David anlaşmasından sonra Mısır’da uyuşturucu ticaretinin bir hayli mesafe katettiği bunda da en önemli rolün uyuşturucu ticaretiyle uğraşan İsrail ajanlarına ait olduğu Mısır emniyet müdürlüğü tarafından da dile getirilmiştir. Emniyet müdürlüğünün açıklamalarında söz konusu anlaşmadan sonra birçok İsrail ajanı Sina yarımadasına kaçak giriş yapmaya çalışırken yakalandı. Bunların bazılarının uyuşturucu ticaretiyle uğraştığı belirlendi. Mısır’ın İsrail’le barış anlaşması imzalamasından sonra uyuşturucu belâsının yanı sıra fuhuş ticareti, para sahtekârlığı ve benzer dolandırıcılıklarla da iyice başı derde girdi. Mısır Limanlar Güvenliği Dairesi’nin suçlar masası tarafından yapılan açıklamada bu ülkeye sahte para sokulması işlemi 1978’den sonra İsrail ajanları tarafından başlatıldı.