“Can sıkıcı”, “Sinir bozucu”, “Aşağılayıcı”.. Yok canım! Ciddiye almayın. Bizim baş müzakerecimiz Volkan Bozkır çok sert tepki verdi daha önce de, ne oldu. -“İnceldiği yerden kopsun mu” diyelim. -“İstenmediğimiz yerde ne duruyoruz” mu diyelim. -“Yetti gali bu kadar aşağılanma yeter” de diyebiliriz. “Fazla naz aşık usandırır” da diyebiliriz. -“İt ürür kervan yürür mü” diyelim -“Domuz sürüsünde bir koyun görüntüsü veriyor bu beraberlik” de diyebiliriz. -Haçlı İttifakında bir Müslüman, Bekri Mustafa’nın Ayasofya Camisindeki imamlığı gibi bir şey mi yoksa. -“İslamlaşma”yı bıraktık, “Türkleşmek” diye çıktığımız yolda, son durak “Garblılaşma, Çağdaşlaşma” olacaktı, ne olacak şimdi. O kadar darbe, Çağdaş Yaşamı Destekleme Dernekleri, diğer Çağdaş Dernekler, Batı Çalışma Grubu’nun çabaları sonunda geleceğimiz yer burası mı olmalı idi. “Çağdaşlaşma” Kemalist devrim için verilen emekler boşa mı gidecek şimdi? “Rakıyı içince kardeş olduğumuzu anlayacaktık” Yunan kardeşlerimizle(!), ama olmadı işte! Olmuyor, ne yapalım. “Medeniyet denilen tek dişi kalmış canavar” bizi kabul etmiyor. “Batıya kalkan tren” daha Bulgar sınırında bekliyor! “Onlar ortak oldu biz pazar” bile olamadık. Avrupa Parlamentosu, Hollandalı raportör Kati Piri’nin, Avrupa Birliği’nin (AB) Türkiye ile üyelik müzakerelerinin askıya alınmasını öneren raporunu 109’a karşı 370 oyla kabul etti. Oylamada 143 üye de çekimser oy kullandı. Yani biz AP’de altı’da bir’iz. Kati Piri, Macar asıllı Hollandalı siyasetçi. Temmuz 2014’ten bu yana Hollanda’yı temsilen İşçi Partisi’nin Avrupa Parlamentosu üyesidir. 1979 doğumlu Groningen üniversitesi uluslararası ilişkiler bölümü mezunu olan Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Kati Piri, “OHAL uygulamasının Kürtlere yönelik bir baskı aracı olarak kullanılmaya başlandığını” iddia ediyordu. Kati Piri’nin Türkiye ile ilgili tavrı yeni değil. 2016’da da AB’ye Ankara ile müzakereleri derhal askıya alması çağrısı yapmıştı. PKK’ya yakın duran bir politikacı ve o çevrelerden etkilenen ve onların taleplerini dile getirmekte sakınca görmeyen bir isim. Daha önce de FETÖ yanlısı açıklamalar yapmıştı. Piri’nin raporunda, “üyelik müzakerelerinin askıya alınması çağrısı”na gerekçe olarak Türkiye’deki ağır insan hakları ihlalleri olduğu söylese de, Türkiye karşıtı bir lobinin aktif bir üyesi olarak Türkiye karşıtı herkesle yakın işbirliği içinde.. AP, AB’nin yasama organı ancak aldığı kararlar tavsiye niteliği taşıyor, bağlayıcılığı bulunmuyor. AP’nin aksine, AB’nin yürütme organı olan Avrupa Komisyonu ile birçok birlik üyesi ülke, Türkiye ile müzakerelerin askıya alınmasına sıcak bakmıyor. Ama tabii bu yaklaşım sonuçta, Türkiye üzerinde siyasi bir baskı oluşturmayı hedefliyor ve zamanlama da bu açıdan çok önemli. Türkiye AB’ye “One minute” deyip, çantamızı alıp gidebiliriz. İngiltere gidiyorsa biz niye duruyoruz ki! ABD ve AB ülkeleri ile bunca sorun yaşıyorsak ve her darbenin arkasında bunlar varsa, her taşın altından bunlar çıkıyorsa NATO’dan da ayrılabiliriz. Biz ayrılacak olursak, aslında bizim kaybımızdan daha büyük olur bunların kayıpları. Türkiye’nin eksikliğinin ne anlama geldiğini ancak o zaman anlarlar. Ne Türkiye ile ne Türkiyesiz. Ancak Hristiyan bir Türkiye paylar onları. Ya da terör, darbe, ekonomik ve siyasi krizlerle kontrol altında tutulan batıya muhtaç bir Türkiye onlar için kabul edilebilir bir durumdur. FETÖ bunun için düşünülmüştü. Dinde reform çalışmaları da onun için hep gündemde oldu. Bugün Müslümanların Atomizasyonu, Notralizasyonu, toplumun Agnostik hale getirilmesi için yapılan çalışmalar bu çabanın bir ürünüydü. Reformlar bunun için yapıldı, darbeler de öyle. Ya da duralım, biz gitmeyelim, onlar atsınlar. Atsınlar da görsünler günlerini. Biz AB’den ayrılsak ne yazar. Biz AB ülkelerinde 50 milyona yakın bir nüfusuz. Sömürgelerden gelenler var. Başka ülkelerden gelenler var, farklı etnik kimliklerden kişilerin evlilik yolu ile sahip oldukları çocuklar var. Birçok batılı Müslüman var ve sayıları hızla artıyor. Müslüman nüfusu artmaya devam ederken Hristiyan nüfusu düşüyor. Biz Müslümanlar batıyı terk edecek olsak hayat durur. Ne bizle yapabiliyorlar, ne de bizsiz. Bizim olmadığımız bir Avrupa, bizim varlığımızdan daha sorunlu bir Avrupa olur. Bizim tedirgin olmamıza gerek yok. Kendileri düşünsün. Biz bütün dünyada kapıları zorlamalıyız, kapıları açmalıyız. Dünyaya yayılmalıyız. Ticaret için, okumak için, tebliğ için, insani yardım için bütün kapıları çalmalıyız. Biz Müslümanlarla Müttehid olacağız. Yeryüzündeki tüm erdemli insanlar ve mazlumlarla Müttefik olacağız. Bizim her yerde dostlarımız var, her yerde. Biz yalnız değiliz. Yeryüzünde değer üreten, Allah’a, Resulüne, kitabına, buna iman edenlere özel bir düşmanlığı olmayan herkesle nimet ve külfet dengesine dayalı itilaflar gerçekleştirmeliyiz. “Mutelif” olmalıyız. Taife giden Peygamber gibi olmalıyız. Bizi öldürmeye gelenler, bizde dirilmeli. Yeni Fatihlerin görevleri duvar örmek, kapıları kapatmak değil, engelleri aşmak ve kapıları açmak olmalı. İlayı Kelimetullah için ayağa kalkmalıyız. Kendi egemenliğimiz karşısında halklara boyun eğdirmek değil, insanları adalete, barışa ve özgürlük davasına sahip çıkmaya çağırarak insanlık onurunu ayağa kaldırmak için başlarımızı göğe yükseltmeliyiz. Batıdan medeniyet dersi de alacak değiliz, ahlak dersi de. Biz onları Irak’tan tanıyor, Guantanamo’dan, Ebu Gureyb’den, Mısır’dan, Filistin’den tanıyoruz. Kızılderili katliamından, kara derililerin köleleştirilmesinden, sarı ırkın sömürgeleştirilmesinden beri tanıyoruz bu “tek dişi kalmış canavar”ları. Haçlı seferlerinden, Hitler ve Mussolini’den, Stalin’den tanıyoruz bunları. Kurdukları sömürü düzeninden, darbelerden, destekledikleri terör örgütlerinden tanıyoruz. AB’den ayrılmak ya da kalmak, bizim için “hayat memat” meselesi değil. Bu ailesini, vijdanını ve umudunu kaybetmiş, intihar toplumu haline gelmiş, alkol ve uyuşturucu müptelası, fuhuş bataklığına saplanmış, cehenneme doğru koşan bu kalabalıkları nasıl cehennem ateşinden kurtarabiliriz diye düşünüyorum. Çünkü biz “Alemlere rahmet olarak gönderilen bir Peygamberin ümmetiyiz”, onun için de Taife giden Peygamber gibi olmalıyız diye düşünüyorum. Hani ayağımıza taş atıyorlar, yolumuza diken döküyorlar ve arkamızdan küfrediyorlardı.. Zafer inananların olacak. Ve o zafer bizim Allah’a yakınlığımızla bize yaklaşacak ve Allah’ın ipine sımsıkı tutunanlar, mahzun da olmayacaklar. Allahu ekber! Selâm ve dua ile.