Beril Dedeoğlu/STAR
Dünyanın en çok ilgilendiği konulardan birisi, ABD'nin İran'a yönelik stratejisi. ABD'nin tam olarak ne yapacağı, hatta yapabileceği, amacının ne olacağı kestirilemediği gibi İran'ın da ne tür planlar içinde olduğu bilinemiyor.
Ayrıca, ABD'deki başkanlık yarışını kimin kazanacağı ve yeni başkanın İran'la ne yapacağı da şimdiden öngörülemiyor. İran'da ise nasıl iç siyasal çalkantılar olduğu, ABD karşısında alınacak tutum konusunda ne gibi farklı eğilimlerin mücadele ettiği izlenemiyor. Sonuçta bu iki ülke ilişkisi bir sürü bilinmezlik içinden analiz edilir hale gelip komplo teorileri için pek verimli bir konu oluyor.
Konu bilinmezliklerle dolu olduğunda, gizemli bir hava doğar. İşin içindeki gizem arttıkça, gizli yönlerin açığa çıkarılması cazip bir çaba haline dönüşür. ABD-İran ilişkisi, tam da bu gizemli ilişkiye örnek olmuş durumda. ABD'nin İran üzerinde gizli emelleri bulunduğu, gizli faaliyet sürdürdüğü, hatta gizli gizli İran yönetiminin muhaliflerini desteklediği söyleniyor.
Bu kadar gizli olan meselelerin nasıl olup da herkes tarafından bilindiğini soran var mıdır acaba? Son aylarda her gazetede ABD'nin gizli İran planlarını aşama aşama takip edebiliyoruz, sadece planın ne olduğunu tam olarak öğrenemiyoruz.
Bildiklerimiz şunlar: Geçtiğimiz yıl sonunda ABD Kongresine sunulmuş savunma ve güvenlik bütçesi içerisinden yaklaşık 400 milyonluk kalem, İran'a yönelik önlemler için ayrılmıştı ve Kongre bu bütçeyi kabul etti. Başkan Bush, İran'ın nükleer programının durdurulması, ideolojik faaliyetlerinin önünün kesilmesi ve hatta rejiminin bertaraf edilmesi için ABD'nin elinden geleni yapacağını, bunun sadece Amerika için değil insanlık adına olması gerektiğini bildirmişti. Bu yaklaşım BM'in gündemine geldi ve İran'a karşı ekonomik yaptırımların artırılması kararına bile dönüştü. ABD'nin bir ülkedeki rejimi ya da yönetimi değiştirmek, kendisine boyun eğdirmek için kullandığı strateji ve taktikleri dünyada anlamayan kalmadığı söylenebilir. Dolayısıyla ABD'nin İran'daki rejimi sarsmak için muhalif güçleri, etnik ya da dinsel grupları desteklemekten çekinmeyeceği bilinen konular arasında. Bu durumda ABD'nin Ahvazi ve Kuzistan Araplarını, Belucileri, Kürtleri ya da ılımlı siyasetçileri, hatta terör örgütü PJAK'ı desteklediğini ileri sürmek bir sırrı açığa çıkarmak sayılmaz.
ABD'nin 'gizli' olarak tanımlanan uygulamalarının esasen hiçbir zaman gizlenerek yapılmadığı, tam tersine her ülke ya da topluma göstere göstere, alenen yapıldığı söylenebilir. İran meselesi de böyle. Gizli bir şey yok, ABD İran'ın rejimini, politikalarını, Rusya ve Çin ile olan ittifakını, Avrupalı dostlarıyla olan ilişkilerini kendi çıkarlarına uygun görmüyor ve değiştirmek istiyor. Bu konudaki kararlığı da açık, boşuna Irak'a yerleşmedi. Sorun, bunu nasıl ve ne zaman yapacağında.
ABD'nin Irak'a girdiği gibi İran'a gireceği pek taraftarı olan bir senaryo değil. Belirli yerleri, rafineri bölgeleriyle askeri stratejik hedefleri vurarak İran'ı paralize edeceğini düşünenler ise az değil. Ancak bombalanmış İran'ın ABD'nin istediği kıvamda bir yapıya kavuşacağının garantisi yok, tam tersine bu durum ABD'nin orta vadede kaybetmesine yol açabilir, olaya İsrail dahil olabilir, iş büyür. Onun yerine İran'daki rejimi hedef almak daha az risklidir, üstelik maliyetin İranlılara yüklenmesi de mümkün olabilir.
Son zamanlarda gizli planlar diye kaleme alınan yazıların açıkça ABD stratejisini dünyaya duyurma amacı taşıdığı, bu durum karşısında her devletin de şimdiden kendi pozisyonunu belirlemesi gereğini ortaya koyduğu söylenebilir.
(Star)