Jön Türklerin bir kanadının İttihat ve Terakki Cemiyeti olarak iktidara gelmesiyle Yahudiler, istediklerini rahatça elde etme imkanı buldular.
Siyonistler, İsrail Devleti'ne izin vermeyen Abdülhamit'i kesin olarak saf dışı bırakmaya karar vermişlerdi. Abdülhamit karşıtı bir iç muhalefet grubuyla iş birliği yapmaları gerekiyordu. Yahudi liderler bu noktadan hareketle, Jön Türklerle iş birliği yapmaya karar verdiler. Siyonist lider Theodor Herzl bu tarihi kararı şöyle dile getiriyor: "Bir tek plan aklıma geliyor. Sultan'a karşı bir kampanya açmalı, bu iş için de sürgün edilmiş prensler ve Jön Türklerle temas kurmalı." Mason locaları ve Siyonizm tarafından büyük bir destek gören Jön Türkler, gerçekleştirdikleri 1908 ihtilali ile II. Abdülhamit'i tahttan indirdiler. Abdülhamit'in Türk siyasi hayatından çekilmesi ile Jön Türklerin bir kanadı 'İttihat ve Terakki Cemiyeti' olarak iktidarı devraldı. İttihat ve Terakki Partisi'nin iktidara gelmesi, Siyonizm için tam bir fırsat dönemi oldu. Yahudi ileri gelenleri, istediklerini daha rahat gerçekleştirebilmeleri için, İttihatçılar tarafından devlet yönetiminin en stratejik noktalarına atandılar.
YAHUDİLER DEVLET KADEMELERİNE YERLEŞTİ
İttihat Terakki iktidarı içinde çeşitli kademelerde görev alan Yahudiler, Abdülhamit'in tahttan indirildiği 1908 darbesinin üzerinden daha üç ay geçmişken Filistin konusundaki isteklerini hemencecik dile getirdiler. II. Abdülhamit zamanında Filistin'e Yahudiler için konulan göç yasağının kaldırılmasını isteyen Siyonistler, bunun için İttihatçıların ileri gelenlerini kullandılar. Bu amaçla, Ruso, Masliyah, Ahmet Rıza, Enver, Talat ve Nazım Beylerle görüştüler. İttihat ve Terakki'nin önde gelenleri olan bu kişiler, Filistin'e Musevi göçünün yararlı olacağı kanısındaydılar.
Hahambaşı, Meclis Başkanlığına seçilen Ahmet Rıza Bey'i tebrik için gittiği ziyarette göç ve toprak satın alma konusunu açtı. Meclis Başkanı teklifi kabul etti. Hahambaşı, Sadrazam'a da aynı şekilde bir nezaket ziyaretinde bulundu. Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa da, yerleşim merkezi kurmak isteyen Yahudi göçmenlerine karşı çıkılmayacağını söyledi. İttihat ve Terakki liderlerinin Siyonistlerin bu tekliflerini kabul etmesindeki asıl neden, kimi Yahudilerin bu parti üzerindeki kuvvetli nüfuzuydu. Siyonistler bu kararların alınması için, kendilerini, Osmanlı'nın yeniden güçlenmesi için iyi niyetle hareket eden kişiler gibi göstermişlerdi. Göçle gelen zengin Yahudiler sözde mal varlıklarını yeni devletleri için kullanacaklar, böylece bütün azınlıkların Osmanlı ruhu altında barış içinde yaşayabileceklerini ispatlayacaklardı. Ancak bu, Filistin'i Osmanlı'dan kopararak tamamen bağımsız bir devlet kurmayı hedefleyen komplonun bir adımından başka bir şey değildi.
Trablusgarp'ın (Bugünkü Lübnan) düşerek Uşi Anlaşması ile İtalyanlara bırakılması ve diğer savaşların da neticesinde Osmanlı toprakları tamamen paylaşılmış, Filistin ise İngiltere'nin yönetimine geçmişti. Osmanlı'nın bölgedeki gücü tamamen yok edilmiş, bölge halkı Osmanlı'ya küstürülmüştü. Ancak İttihat ve Terakki'nin, Yahudilere Filistin'de toprak verilmesi ve onlara tanınan göç etme hakkına, Arapların tepkisi büyük oldu.
ORTADOĞU KAN GÖLÜNE DÖNDÜ
1897 yılında Dünya Birinci Siyonist Kongresi'nde alınan kararlar birer birer hayata geçirilmişti. Osmanlı İmparatorluğu'nun asırlar boyu adalet, barış ve hoşgörü ortamını sağladığı Ortadoğu toprakları ve Filistin bölgesi artık kan gölüne dönmüştü"
29 Kasım 1947 günü ABD ve İngiltere'nin Birleşmiş Milletler Teşkilatı'na yapmış olduğu yoğun baskı sayesinde İsrail Devleti resmen kuruldu. Ancak İsrail'in kuruluşu bölgedeki kargaşayı daha da artırdı. Din dışı ve ırkçı bir ideoloji olan Siyonizmin Ortadoğu'ya girmesi, Ortadoğu'da sonu gelmeyen kargaşanın başlangıcı oldu. Hitler'in Yahudilere karşı yürüttüğü sözde faşizan politikalar sonucunda bölgeye gelen işgalci yerleşimciler, Filistin'i mandası altında bulunduran İngiltere ve ardından ABD'nin de açık desteğiyle 2. Dünya Savaşı sonrasında kendi devletlerini oluşturdular.
Bu dönemde bölge nüfusuna oranları üçte biri bulurken Filistin bölgesinin yarısını kontrolleri altında tutmaktaydılar. Bu aşamadan sonra Siyonistler toprak alımlarını daha da artırmış ve sonunda Filistinlilerin gecikmiş başkaldırı, isyan ve pişmanlıklarına rağmen 14 Mayıs 1948'de İsrail devleti resmen kurulmuştu. Böylece bütün Yahudilerin günün birinde Sion Tepesi etrafında toplanması planının ilk adımı atılmıştır.
YARIN: Ortadoğu'da kan, nefret ve huzursuzluk hakim oldu
Güneydoğu'da toprak satışlarına dikkat!
Dikkatli bir şekilde bakılırsa, Güneydoğu Anadolu bölgesinde ve İstanbul'da da yüksek meblağlar karşılığında büyük topraklar, adı sanı olmayan ya da aniden zengin olmuş kimseler tarafından satın alınmaktadır. Savaşarak alamadıkları toprakları, kendi bastıkları kağıt paralarla satın almaktalar ve biz de bu sinsi oyuna, güle oynaya seyirci kalmaktayız. Bu yöntem, hem daha az maliyetli, hem uluslararası arenada yasal, hem de kansız bir yöntemdir aslında. Ayrıca dikkat çekmeyen bir ticaret gibi gözükmektedir. Masum bir ticaretin arkasına gizlenen derin ve şeytani planlar" İsrail'in devletleşmesine birçok Avrupa ülkesi de karşı çıktı ama kimse bir netice alamadı. Tarihin büyük soykırımlarından birine sahne olan, Yahudileri tarumar eden Almanya bile bu gidişata engel olamadı. Bugün , Golan Tepeleri, Batı Yaka, Gazze Şeridi ve Doğu Kudüs'te yaşayan Yahudilerle birlikte İsrail nüfusunun 6 milyonu bulduğu tahmin ediliyor.