Karar gazetesinde, 11. C. Başkanı Abdullah Gül ile yapılan ve 18 Şubat günü yayınlanan röportaja değinmek gerekiyor.
Şahsen Abdullah Bey’in sözlerinden yeni bir şey öğrenmedim, çünkü tam da onun bilinen siyasî tavrına uygun bir görüşme olmuş.. Ama, bu görüşler açıklanmasaydı, biz Abdullah Gül bey’in ağzından, ‘Gezi Hadiseleri’yle iftihar ettiği’ şeklindeki sözlerini de; keza, ‘Siyasal İslâm’ın çöktüğü’ gibi bir iddiayla ilgili soruya verdiği kapalı cevabı da duyamayacaktık..
***
Abdullah Bey, ‘İdlib’de olup bitenlerle ilgili fazla bir şey söylemem pek mümkün değil. Çünkü sahadaki gerçeklere, bilgilere tam vakıf değilim. Tabiatıyla askeri durumları, istihbarat verilerini şu anda işin başında olanlar, pozisyonları gereği değerlendirip, kararlarını verecekler. Onlara şu an için, ‘Bunu değil şunu yapın’ şeklinde tavsiyede bulunmak doğrusu sorumsuz bir davranış olur benim açımdan..’ diyor.
Doğru bir yaklaşım..
Abdullah Bey, ‘Suriye politikası’ konusunda da, ‘daha işin başında bütün dünyanın Suriye’ye yaklaşımının çok yanlış olduğunu’ belirtip; ‘O dönemde aslında Suriye hükümetine Türkiye olarak epeyce yardımcı olmaya çalıştık, bir geçiş dönemi için…’ diyor.. Ve, ‘Özellikle Batı’dan, ABD’den gelen çok ağır baskılar geldiğini ve amma bu baskıların arkasına güç konmayınca, bir ateş hattının açıldığını, hiçbir çıkış stratejisi olmadan bir cephe açılmış olduğunu’ ekliyor.
***
Abdullah Bey, ‘İran ve Rusya’nın Suriye rejimine desteğinin dünya tarafından hafife alınmasını’ da, bu buhranın büyümesindeki bir etken olarak belirttikten sonra.. ‘İran için, (Suriye’deki) rejimin düşmemesi bir varoluş sebebidir.’ diye ilginç ve izahı kendisi için de zor olması gereken bir görüş ortaya atıyor. Ama, Suriye rejiminin düşmemesi konusu, ‘İran için niçin bir varoluş sebebi olsun?’
Gerçi İran makamları da zaman zaman bu yönde açıklamalar yaptılar ve ‘Beşşar Esed rejiminin korunmasının kendileri için bir kırmızı çizgi olduğunu’ belirttiler, ama, Abdullah Bey’in söylediği keskinlikte değildi o açıklamalar..
Abdullah Bey’in Mısır ve Suûd rejimleriyle yaşanan gerilim için dile getirdiği ‘ülkelerin hükümetleri ve hattâ rejimleri değişebilir. Uzun vadeli çıkarlar açısından halklar ve devletlerle ilişkileri büyük düşmanlıklara çevirmemek gerekir. (…). Ümit ederim ki nihayetinde akl-ı selim ile, ilişkilerin olması gerektiği yere taşıyacağı bir yol bulunur.’ şeklindeki görüşlerine inşaallah diyelim.
***
Abdullah Bey’in, ‘Son dönemde Rusya ile çok yakınlaşan, Avrasya perspektifine yakın duran bir Türkiye var. (…)Rusya ile girilen bu ilişkiye nasıl bakıyorsunuz?’ sorusuna verdiği, ‘Büyük devletler ile komşuysanız, hele bu komşu otoriter bir büyük devletse, ilişkileriniz ne düşmanca olacak ne de kendinizi kaptıracaksınız. Bu husus çok önemli. Düşman da olmayacaksınız gayet samimi, dürüst ilişkiler geliştirmek için çok uğraşacaksınız, onlara karşı başkalarının düşmanlığının âleti de olmayacaksınız.’ şeklindeki cevaba bir diyecek yok da, sanki öyle bir siyaset takib edilmiyormuş gibi üstü kapalı bir eleştiri var gibi..
Ve dahası, ‘Obama Amerikası’nın Türkiye’ye hava savunma sistemi için gerekli olan Patriot füzeleri vermeyişini ve bunun üzerine Türkiye’nin de Rusya’dan S-400 füzeleri almak zorunda kaldığını’ Trump bile kabul etmişken, Abdullah Bey’in bu konuyu daha katı değerlendirip, ‘S-400 almamız hata idi ..’ demesi ilginç..
Hele de, ‘Türkiye’nin, demokratik ve çoğulcu bir ülke olabilmesi için, Batı bloku içerisinde Avrupa’yla beraber yer alması gerekiyor.’ diye çok net ve vazgeçilemez bir Batı tarafdarlığı sergilemesi daha bir düşündürücü.. Üstelik de daha sonra, ‘Batı'nın yanlışlıkları, günahları saymakla bitmez.’ demesine rağmen.. ‘Ama, neticede bu işler kızgınlıkla öfkeyle değil, hesap-kitap yapılmalı..’ derken, bu işlerin böyle olmadığını mı söylemek istiyor, zımnen? Daha sonra ise, Abdullah Bey, ‘Türkiye bir bütün olarak öyle bir değerlendirme yapabilir ki kendi çıkarı için daha doğru olduğuna inandığı, bütün kurumlarıyla, halkıyla topyekûn bir anlayışa geldiği takdirde, bu anlayış çerçevesinde NATO’dan da çıkabilir’ demek noktasına da geliyor.. Sanki, Abdullah Bey’in bu konuda da kafası epeyce karışık gibi..
Nitekim, bu sözleri söyledikten sonra, ‘Türkiye’nin ‘hard Power/ sert-caydırıcı gücünü, fazla kullandığını’ söylüyor ve ‘halbuki ‘soft power’/ yumuşak güçle hareket ederseniz, o zaman problemlerin çözümü, dünyaya bakışınız daha farklı olur.’ diyor; hem de, Ortadoğu’da, süper emperial güçlerin yarıştırdığı bir bölgede!!
Abdullah Bey’in iç siyaset görüşleri malûm.. Ama, bu meyanda söylediği, ‘Devlet adamı risk değil, sorumluluk almalı..’ sözü ve ona getirdiği izah zayıf ve insana, ‘Nasıl yani?’ dedirttirecek cinsten..
Kezâ, ‘Gezi Olayları bana sorulduğu zaman, “Bununla büyük bir gurur duyuyorum” dedim. Şaşırdı herkes. Çünkü “Türkiye'nin problemlerinin mahiyetini değiştirmişiz. Eskiden insanlar insan hakları için sokağa çıkardı. Faili meçhuller dursun diye çıkardı. Yolsuzluk dursun diye sokağa çıkardı. Şimdi insanlar ağacı kestirmem diye sokağa çıkmış, çevre duyarlılığı için sokağa çıkmış. Türkiye'nin problemlerini İngiltere'nin, ABD'nin problemleri haline çevirmişiz” dedim. Daha sonra bu toplumsal olay iyi yönetilemeyince terör örgütlerine büyük bir fırsat çıktı ve bildiğimiz vahim olaylar, vandallıklar cereyan etti..’ demesi ve kendisinin gösterdiği tarzda olsaydı o büyük fitnenin iyi yönetilmiş olacağını ileri sürmesi daha bir şaşırtıcı ve o büyük gaileyi hâlâ, ağaç ve yeşil korumacılıkla ilgili diye izaha kalkışması, onun o günlerde Cumhurbaşkanlığı yapmış birisi olması hasebiyle, gerçekten üzücü.. Halkımız o günleri unutmamıştır. Bütün Batı dünyasının ve hele de Alman tv. kanallarının kesintisiz 8-10 saat ve ‘Türkiye’de hükûmetin devrileceği’ beklentisiyle verdiği o hadiseleri halkımızın Abdullah Bey gibi değerlendirdiğini sanmıyorum. O hadiseleri Tayyib Bey’in kesin bir meydan okuma havasıyla devreye girmesiyle bastırıldığı unutulamaz herhalde..
***
Abdullah Bey’in, ‘Siyasi İslam’ın çöküşü diye çok tartışmalar var.’ konusunu kendisi hatırlatıp, bu konuda sorulan soruya ise, ‘Biz bunu görüp, paradigmadan kopuşu gerçekleştirmiştik, ama sürdürülemedi.’ demekle ne demek istediğini anlayan varsa, bize de haber versin..