Abdurrahman Dilipak: Bin Aydan Daha Hayırlı Bir Ay/Elips haber
Merhaba ey Mah-ı Gufran Merhaba!
Yani “ey ‘bağışlama’ ayı Merhaba/Hoş geldin diyoruz.” Bunu derken “Allah’ın bizi bağışlamasını” diliyoruz. Oysa Allah “bağışlayanları bağışlayacak.” Yani bağışlanmayı bekliyorsak, önce bağışlamayı öğreneceğiz. Bağışlamayanlar, bağışlanmayacaklar! Bağışlama, Allah’ın bizi bağışlaması ile birlikte bizim de, tevbe ederek, pişmanlık duyanları bağışlamamızı ifade etmektedir. Kendinden yoksul olanların ihtiyacını karşılarsa, Allah'ta onun ihtiyacını karşılayacak! Merhamet edenlere merhamet edilecek.
Böyle diyorum da, ülkem hangi şartlarda ramazana hazırlanıyor? Memleketin genel havası şöyle; Seçim var ve siyasi partiler toplu intihar girişiminden bulunuyorlar. Siyasiler, din, tarih akıllarına ne gelirse kullanarak birbirlerine karşı tuzak kuruyor ve itibar suikasti yapıyorlar. Siyasi rekabet iç savaşa dönüşüyor adeta, troller kamikaze dalışları yapıyorlar. Siyaset bu hali ile insanların aklını ve vicdanını zehirliyor. Bunları birbirine karşı tehdit ve hakaretin ötesinde adeta terör estiriyorlar. Ülkemde öfke patlaması yaşanıyor. Vicdanlarda yaşanan depremin hasarını mahkemeler, karakollar, piyasa ve icra dairelerinde görebilirsiniz. Evet, olmaz böyle şey, olmamalıydı ama oldu.
AİHM, AYM’lerdeki dosyalarda, aile mahkemelerinde, kiracı-ev sahibi davalarında patlama yaşanıyor. Alacağı olan alacağını alamayınca borcunu da ödeyemiyor. Belirsizlik yatırımcıyı ürkütüyor. Tarım sektörü ne yapacağını bilmiyor. Gidişat iyi değil. Ve Partiler bütün dikkatlerini seçime yönlendirmiş durumda. Sonuçta iktidar da, muhalefet de birbiri ile uğraşmak, ülkeyi birbirinden kurtarmak derdi dışında bir iş yaptıkları da yok. Yazık oluyor memlekete...
İBB, Ramazan’a girerken, Haliçte FETÖ’nün zihniyet ikizi, dinlerarası diyalogcu bir Sırp sanatçıya konser verdiriyor. Ramazana girerken son cuma Haliç Kültür Etkinlikleri'nde seçilen sanatçıların kıyafetlerinde de bu anlamda bi özen gösterilmemişti.
Gazze’de, Sincan’da yeni bir durum yok. Suudi Arabistan’da ise bir Tekno Şov’da, (Haşa) Muhammed ve Sare adını verdikleri iki Humonoid’den erkek olan, Kadın sunucuya cinsel tacizde bulunduğuna ilişkin bir haber düştü sosyal medyaya. Doğruysa da rezalet, yalansa da. Bu tür girişimler, çabalarla din ve ahlak sulandırılmaya çalışıyorlar. Daha önce de LGBT’liler “Ramazan’la Şaban’ın aşkına kim ne karışır” diye pankart açmışlardı. Bu Ramazan ülkemizde siyasetin gölgesinde kalacak anlaşılan, bölgemizde ve dünyada neler yaşanacak, onu yaşayarak öğreneceğiz.
Eskiden de bu işler böyleydi. Osmanlının son zamanı ya da Cumhuriyetin ilk yılları çok farketmiyor. Lale devri, Tanzimat, İttihat Terakki dönemi ve sonunda Halifenin Selanik'e Yahudi iş adamı Alatini Efendi'nin evinde mecburu iskana tabi tutulması. Bu ülke hep bunları yaşadı ve yaşamaya da devam ediyoruz. Evet eskiden “Ramaziye”ler vardı. Şimdi onu da daha çok yiyeceğe dönüştürdük. O iş din olmaktan çıkıp “Cultur”a dönüşünce “Kandil simidi” yiyerek o geceyi anmış oluyorsunuz. Ben söyleyeyim de, Kandil simidi almaz, yemez, dağıtmazsanız, günahkar olmazsınız. Ayrıca alıp-yemenizi, dağıtmanızı da tavsiye etmem. Çünkü içindekiler ve hazırlanışı hiç de sağlıklı değil.
Mesela birileri Ramazanlarda “Güllaç” yemeyi ibadet zannediyor olsa gerek günümüzde. Özel günlerinizde “sema gösterisi” gibi, etkinliklerle din, kültürel bir aidiyetin nesnesi olup çıkıyor ve tabi sonuçta din giderek, seremoni, ritüel, ikonografi derken folklorik bir ögeye dönüşüyor. Eş zamanlı olarak da din, ferdi planda vicdanlara, toplumsal planda da mabedlere hapdediliyor.
Geçmişte Ramazan Bayramı’na bizim ılımlı solcular “Şeker bayramı” derlerdi. Kimileri için de “kömbe bayramı” idi. Neyse ki, Kurban bayramına, “Kebap bayramı” demediler. Osmanlının son dönemlerinde de durum çok da farklı değildi. Lale devrinden sonra Ramazan ayı genel olarak resmi bir tatil yanında festival gibi geçiyordu. Saltanat bu anlamda itibar konusunda tasarrufta bulunmuyordu. Sünnet düğünleri ile şenliğe dönüşüyordu.
Direklerarasında insanlar gece eğlenirken, gündüzleri dinleniyordu. Sahur vaktine kadar Karagöz, meddah, ortaoyunu gibi programlar yapılıyor, insanlar hünerlerini sergiliyordu. Sahura doğru ortaya çıkan davul ve mâni geleneği Ramazan boyunca devam ediyordu. Saraçhane, Şehzadebaşı Vezneciler Direklerarası Eğlence Meddah, kanto, Karagöz, Tuluat Sihirbaz, Hokkabaz, göz boyacılar, ip canbazları, sihirbazlar, müzik, mahyalarla süslenir, Kavuklu Hamdi Küçük İsmail, Şevki, Kel Hasan, Abdurrezzak gibi fenomenler vardı. Hayalhane-i Osmaniler vardı. Oruçlu oldukları saatlerde uyurdu bu kesim. Tabi bu konuda erkana riayet edenler yok değildi ama azdı. Açlıkla nefsimizi kontrol etmemiz gerekirken, Ramazanlar sanki yeme-içme bayramı gibi olunca kilo alıp çıkmaya başlamıştık. Ramazanın ruhaniyetini bırakıp, diyet olarak sağlık için gerekliliği öne çıkmıştı adeta.
Cumhuriyetin ilk yıllarında da bu gele nek devam etti. “Vakit Gazetesi Kârilerine Ramazan Hediyesi: Eşya Piyangosu” veriyordu.
Neyse, Şimdi düşünelim, biz bu Ramazanı nasıl idrak etmeliyiz diye. Bu ay Kur’an ayıdır. Kur’anı manası ile birlikte okuyalım ve okurken de kendi hayatımızı ona göre yeniden düzenleyelim. Hatalarımızdan tevbe-istiğfar edelim. Kırdıklarımızla helalleşelim. Ramazan o zaman gerçekten Mağfiret ayı olur. Aksi söz ve eylemler aksine vesile olur.
Kadir Gecesi'nin anlamı üzerinde düşünmemiz gerek. Kur’an-ı Kerim o gece nazil oldu da, bizim aklımıza ve kalbimize hala ulaşmadı ise, o zaman bunun bize bir faydası yok ki! Ramazan zaten mübarek. Önemli olan bu ayın ruhaniyeti ile günahlarımızdan arınıp, bizim mübarek bir kişilik kazanmamız. Neyse Ramazan ayında dilimizi tutalım da Ramazan’ın ruhaniyeti gölge düşürecek, söz ve davranışlardan kaçınalım inşallah da, bu tavsiyelere siyasilerin uyacaklarını zannetmiyorum. Ramazan ve seçim üst üste gelince, görünen o ki, seçim gailesi, öfkesi, hengamesi Ramazanın sükûnetine gölge düşürecek. Ramazan bayramı 10 Nisan Çarşamba başlayacak.. 31 Martta yapılacak seçimler, bir hafta sonrasında sonuçlanır da hiç olmazsa bayramımızı zehir etmezler ama korkarım bazı büyükşehirlerde seçimler 2. tura kalır ve bayramımızı zehir ederler. Zaten seçim nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, bu siyasi ağız dalaşı devam edeceğe benziyor.
AK Parti ve CHP tek başına seçimi kazanma umudunu kaybetti. AK Parti'nin umudu MHP, CHP’nin umudu HDP, YRP seçime kendi adayı ile girince, eğer YRP, AK Partinin Milli Görüş tabanında ciddi bir oy alacak olursa bu AK Parti için felaket olur. AK Parti, YRP dışında SP, GELECEK, DEVA gibi, “eski dostlar”ını kaybedip, yolda buldukları ile yola devam etmeye kalkınca işler karıştı. Bir de bunun üzerine Gazze’de yaşanan olaylar, AK Parti yöneticilerinin HABAT, AGARTHA, yerli EPSTEİN Lobileri, rüşvet, yolsuzluk, ekonomik durum, adalet, aile, gençlik, uyuşturucu gibi konular eklenince olan oldu. Bu ahval ve şerait altında gelecek günlerin, geçen günleri aratması sürpriz olmayacak.
AK Parti, uyarıları dinlemedi, eleştirileri dikkate almadı, eleştirenleri hain ilan etti. Kendi etti, bu sonucu kendi hazırladı. Son birkaç söz: Oltayı yutan balık yem istemez. Kendi düşen ağlamaz. Gideceği limanı bilmeyen bir kaptana hiçbir rüzgar fayda sağlamaz. Dilerim Ramazan’ın bereketi ve ruhaniyeti aklımızı başımıza getirir. Selam ve dua ile.