Abdurrahman Dilipak: Bize yalan Söylediler

Habervakti.com yazarı Abdurrahman Dilipak'ın yazını iktibas ediyoruz

Abdurrahman Dilipak: Bize yalan Söylediler/Habervakti.com
Geri başa döndüler. Soğuk savaş taktikleri ile gündemi değiştirmek, eski günlere geri dönmek istiyorlar. Son 10 günde New Jersey’deki UFO, Dron hikayeleri ile yatıp o hikayelerle uyanırken, bir yandan da Ukrayna vesilesi ile Rusya ile NATO ne zaman füze savaşlarını başlatacak derken şimdi de Almanya’da Noel şenliklerine karşı bir saldırı gerçekleşti. Saldırının yeri, zamanlaması, saldırganın kimliği, şekli hepsi ilginç. Gazze, Suriye, İsrail’in saldırgan politikalarının gölgesinde birileri DAEŞ ve İslamoFobia’yı yeniden diriltmeye çalışıyor sanki.
Amerikan seçimlerinin ardından başlayan gerilim bundan sonra bu gelişmelerin gölgesinde kalacak.
Amerikan üniversiteleri, bir yandan ABD’de bugüne kadar hiç olmadığı şekilde Anti Semitizm’i ve göçmen karşıtlığını anlamaya çalışırken, öte yandan Rusya ve Çin’le restleşmenin soğuk savaş döneminde bu kadar uzun süre bu noktaya taşınmamasını anlamaya çalışıyorlar. Batı, soğuk savaş sonrası süreçte giderek Rusya için ekonomik açıdan daha değerli olduğu için ticari rekabete önem verdi. Çin zaten “sosyal kapitalizm”e geçti ve ucuz emek gücü ile Batı’nın, ABD’nin refah ve mutluluğuna, yükselişine katkı sağladı. Putin’de bu süreçte Batı ile iş birliğinden heyecan duyuyordu. Batı ile restleşmek yerine, diğer ülkeler üzerinden itibar sağlamaya çalıştı. Batı Rusya’ya karşı daha isteksiz davrandı, dışladı.. Şimdi ABD ve batılılar bu konuda bu yanlışı neden, nasıl yaptıklarını tartışıyorlar.
Yeni dünya düzeni için Siyonist, Satanist, Pedefolik’ler işin başında merkeze BMGK’nin veto yetkisine sahip 5 ülke ile yola çıkmışlardı. Brexit Sonrası, ABD, İngiltere ve AB diye sayıyı 3’e indirdiler. Çin, Rusya ve Fransa elendi. Aslında BRİCS’e giden süreç, yeni dünya düzenini ABD, İngiltere, AB daha doğrusu NATO’ya karşı ikici kutup ülkelerini bir araya getirmek için örgütlendi. 2. Kanadın merkezinde ise Çin, Rusya, Hindistan yer alacaktı. Aslında, yeni dünya düzeni devlet istemiyordu. Bugün Trump, ABD’nin tek devlet olarak kalmasını, diğerlerini ona bağlı eyaletler gibi düşünüyor. ABD Doları’nın yerini Kripto dolar almalı Trump’a göre, ama FED devletin olmalı. LIBOR da olmamalı. Bugün, bundan sonra ne olacak bilinmiyor. Dehşet dengesi yüzünden taraflar galibi olmayacak bir savaşa da cesaret edemiyor. Zaten birçok projenin hayata geçirilmesinde geç kaldılar. Teolojik beklentiler, Kehanetler, Ezoterik senaryolar da tam olarak gerçekleşmedi.
Aslında 11 Eylül’de, hani New York’da ikiz kulelerin vurulmasında terörist bir saldırı olmamış. Senaryo CIA-MOSSAD ortak yapımı. Soğuk savaşın sona ermesi, Irak’ın işgali, Dahlan senaryosu, CHABAT’ın Türkiye’ye gelişi, AGARTHA’nın Türkiye’yi hedef ülke seçmesi, BOP, bütün bunlar yeni dünya düzenine giden yolda Şeytani bir planın parçaları. 11 Eylül Saldırısını terörle mücadele ettiğini söyleyenler, hayali bir terör örgütü ile mücadele bahanesi ile Irak’ı işgal etmek için kendileri uydurmuş. Guantanomo’yu, Ebu Gureyb’i düşünün, DAEŞ, El Kaide üzerinden terör bahanesi ile, terörle mücadele ediyormuş gibi gözükerek terör estirmişler. Sonunda bir yalan gerçekmiş gibi dünya media’sı tarafından servis edildi. Bir terör özgürlük savaşı gibi anlatıldı. Bakmayın PKK, PYD ya da FETÖ, BÇG hikayesine, hepsi, belli bir plan dahilinde belli devletler tarafından örgütlendi. Kalkancı da böyle bir senaryonun ürünü idi, Adnan Oktar da! Ve bu iş bunlardan ibaret değildi. Sağ-sol, alevi-Sünni, Türk-Kürt, Milliyetçi, Liberal, Şeriatçı, Kemalist, Laik-İslamcı hepimizi kek’lediler. İnsin Şeytanları insanları icabında Allah’la da aldatabiliyorlar. “Islah edici” gibi gözüküp, “bozgunculuk” yapabiliyorlar. Toplum mühendisleri algı operasyonları üzerinden kahramanları hain, hainleri kahraman gibi gösterebiliyorlar.
İnsanlık gelinen noktada tehdit altında. İnsanların tekil olarak ya da topluluk şeklinde TEK TIK’lık canı var. BioHacker’ler’den söz ediyoruz. Bu şeytani tarikat çocukların kanını emebiliyor ya da onu biyonik bir robota dönüştürerek terör eylemlerinde ya da fuhuş sektöründe kullanabiliyor. Her yıl dünyada yüzbinlerce çocuk bu maksatla kaçırılıyor. İlk doğan çocuğu kurban eden tarikatlardan söz ediyoruz bugün. LGBT, toplumsal cinsiyet tartışmaları durduk yere çıkmadı. Ya da İnsanın nesneleştirilmesi, deri altına takılmak istenen NeouraLink adı verilen Chip’leri, StarLink ve 5G ile birlikte düşündüğünüzde insanlığın ne büyük bir tehditle karşı karşıya olduğunu anlamak zor olmasa gerek. Bugün bu Satanist lobi Hermafroditizm diye bir şeyden söz ediyor. Bu konu Yunan mitolojisindeki Hermes ve Afrodit adlı tanrı ve tanrıçalardan ismini alan bir çift cinsiyetlilik sendromu olarak tanımlanıyor. Akıştan ya da değişken bir cinsiyet değil artık çift cinsiyetlilik hali. Afroditi bilirsiniz de Hermes, Olympos tanrılarından biridir. O hayvanların hakimi, Turizmin, Media’nın, diplomasinin, ticaretin ve hırsızlığın, dil ve edebiyatın, algı yöneticilerinin, trollerin, kurnazlığın, rekabetin, sporun ve olimpiyad’ların, astronomi ve astroloji’nin tanrısıdır. Zeus ile Atlas'ın kızı Maia'nın çocuğudur. Evet bu adın kullanılması, bu özelliklerle ilgilidir. Evet, CoVİD, mRNA, Maske, Mesafe, HES kodu, bu “Şeytani plan”ın önemli bir parçasıdır ve bunun arkası gelecek. Siber savaşlara, uzay savaşlarına, kimyasal savaşa hazır olun. Ben de şu görüşteyim: “İklim Aldatmacası Ortaya Çıkıyor İklim değişikliği gündemi Dünya'yı korumakla ilgili değil, kontrolü ele geçirmekle ilgili. Korku yoluyla, bireylerden ve uluslardan gücü alıp, onu seçilmemiş küresel otoritelere devretmek için tasarlanmış küresel anlaşmaları, karbon vergilerini ve baskıcı düzenlemeleri zorluyorlar. Bu çevreyle ilgili değil; global ölçekte bir kontrol için dikkatlice hazırlanmış bir strateji. Elitler iklim histerisini bir Truva atı olarak kullanıyor, kendilerini yönetişim, ekonomi ve özgürlük kurallarını yeniden yazmaya konumlandırıyorlar; hepsi de kendilerinin yarattığı bir krizin bahanesi aslında”.
“Yükselen Deniz Seviyesi” bir yalandı. Buzullar eriyince Tufan olacaktı, olmadı. Yerin ve suyun 4 metre altında 18 derece sabit ısı var. Belli alanlarda volkanlar, endüstriyel alanlar, otomobiller, kaloriferler her yerden ısı yükseliyor. O Yıllardır, felaket düzeyindeki deniz seviyesi artışı uyarılarıyla bombardımana tutulduk ama bunlar gerçek olmadı. Dünyamızın kendi kendini onarma performansı çok yüksek. Gökte Schuman rezonansı, Von Allen Kuşakları var. Gökten de korunuyoruz. Daha bunlar bize söylenenler.. Yoksa koruyucu olarak Allah yeter. Tabi ki biz çevremize zarar vermeyelim ama bu Satanistler bunu söyler gibi yapıp başka şeyler söylüyorlar. Kendi yapanlarına bilim kılıfı giydirip insanları kendi komplolarına iman etmeye zorluyorlar. Siyaseti, bürokrasiyi, bilimi bir baskı aracı olarak kullanıyorlar. Sonuç ortada Miami ve New York gibi kıyı şehirleri olduğu gibi kaldı. Şimdi ellerindeki teknik imkanlarla iklim şartlarını manipüle etmeye çalışıyorlar. Tabı bu arada bu komployu destekleyen elitler sahil şeridi mülkleri, küçük adaları satın almaya devam ediyor. Sahi Okyanuslar gerçekten yükseliyorsa, neden daha yüksek yerlere kaçmıyorlar? Gerçek açıktır: Bu korkutucu tahminler gerçek olduğu için değil, korku yaratmak için tasarlanmıştı. Kanada’nın kuzeyinde eriyen buzullardan daha fazlası Rusya’nın Yakutistan bölgesinde genişlemeye ve buz dağları oluşturmaya devam ediyor. Onların derdi şimdi eriyen buzulların altından ortaya çıkan alanlarda yeni maden yatakları bulmak.
“Karbon ayak izi” aldatmacası ile insanları neredeyse Karbona düşman ettiler. Aslında Karbon’u oksitleyen oksijen. Oksijen Karbonun kardeşidir. Oksijen Karbon’daki o hayat enerjisinin dışarı çıkartılmasını sağlar. Bize insan nefes alıp vererek yaşar derler. Aslında nefes bize verilen bir hayat kredisidir. Daha doğrusu Karbon kullanma kredisidir. Her nefes alışverişte bir nefes daha ölürüz. Bir karbon kredisi daha harcarız. CO₂ hayatın olmazsa olmazıdır. Bitkiler onunla büyür ve daha yüksek CO₂ seviyesi tabiatın fıtri ekosistemi ile korunur. Karbon ayak izi komplosu gezegenimizi kurtarmakla ilgili değil; endüstriyel ve tarımsal sistemlerimizin omurgasını, canlı hayatı kontrol etmekle ilgilidir. Seçkinlerin dayattığı anlatığı çevre korumayla ilgili değil; güçle ilgili. CO₂'yu şeytanlaştırarak, tarımdan üretime kadar ekonomileri yönlendiren kaynakları kontrol etmeyi hedefliyorlar. Bunu yaparken niyetlerini gizlemek için korkuyu insanları baskılamak için kullanıyorlar.
“Yenilenebilir Enerji Dolandırıcılığı” elektrikli otomobil, Güneş panelleri ve rüzgar türbinleri, iddia edildiği gibi çevre dostu değil Sitem tabiata yabancı, enerjinin stoklanması ayrı bir çevre riski oluşturuyor. Bu asın dolandırıcılığı aslında. Sahi biz niye deterjan ve enerjide kendi boraksımızı kullanıyoruz. Karadeniz’deki hidrojen sülfürü kullanmıyoruz. Sülfürü boraksla sentezleyerek tarım gübresi ve toprak ıslahı için kullanabiliriz aslında. Bazı kaynakların dikkat çektiği şu konu önemli: “Bu alternatif sözde temiz enerji üretimleri nadir toprak minerallerine, yıkıcı madenciliğe ve enerji yoğun üretim süreçlerine dayanıyor. "Yenilenebilir enerji”ye yönelmek çevresel zararı ortadan kaldırmıyor; Batılı şirketlerin ceplerini doldururken bunu daha fakir ülkelere kaydırıyor. Daha da kötüsü, bu sözde "yeşil" teknolojiler güvenilir değildir ve genellikle yedek olarak fosil yakıtlara ihtiyaç duyarlar, bu da değiştirdiklerini iddia ettikleri kaynaklara bağımlılığın sürdürülmesi anlamına gelir. Bu gezegeni kurtarmakla ilgili değildir; çevresel veya insani maliyetten bağımsız olarak yeni pazarlardan kar elde etmekle ilgilidir”. Chemistrail yalanları, sentetik et, ata tohumlarının yasaklanması, geni ile oynanmış hormonlu gıda politikası aslında bir ihanet ve cinayet aracıdır. “Sıfır Atık” rezaleti de, “ıslah edici” görünümlü, şeytani bir “bozgunculuk”tur aslında. Bu akla göre dünya büyük baş hayvanlardan ve “çöp insanlar”dan kurtarılması gerekir. Çünkü bunların çevre maliyeti çok yüksek (!?). Salgıladıkları atık ve gazlar sebebiyle çevresel risk oluşturuyorlar.
Evet, İklim’le İlgili Hidrolojik, meteorolojik ve klimatolojik afetlerin sayısı 2000 yılından bu yana bu olaylarla ilişkili ölümler ve bu felaketlerle ilişkili maliyetler 2000 yılından bu yana azaldı ve azalmaya devam ediyor. Aslında “Karbon Vergisi” bir soygunculuk ve toplumun tüm iktisadi ve sosyal gibi bir şey. Bu vergi, insanları sadece var oldukları için vergilendiren modern kölelikten başka bir şey değildir. Bu plan, kimseler fayda sağlamaz, sadece bu serveti seçkinlere aktarmanın bahanesidir.. Bu iş kesinlikle gezegeni kurtarmakla ilgili değil; bir batılı düşünürün dediği gibi bu iş “onların hayatta kalmalarının bizlerin teslimiyetine bağlı olduğu bir finansal sistem kurmakla” ilgilidir. Gerçek gündem? Soluduğunuz hava için ödeme yapmanızı sağlamak, tüm bunlar küresel elitler sizin uyumunuzla zenginleşirken, bu ‘iklim krizi’ dedikleri şey, kitleler üzerinde kontrol sağlayarak onları güdülemek için tasarlanmış bir finansal gücü ele geçirme girişiminin bahanesidir.. Arkasına saklandıkları “Tarihsel İklim Döngüleri” bir aldatmacadır. İklim zaman zaman döngüsel olarak ısınarak ve soğuyarak kendini onarır. Bu sanayi devriminden önce de böyleydi. İnsanların sürece müdahelesi sınırlıdır ve bu olumsuz etkiler durdurulduğunda tabiat tekrar kendi tabii dengesini kendisi kurar.
Soğuk savaşın başlaması ile birlikte yeni bir dünya düzeni arayışı başlamıştı. Westefelya sürecinin güncellenmesi batının 1. Dünya savaşından sonra hep gündemlerinde oldu. 1991’de SSCB’nin dağılması ve soğuk savaşın sona ermesi ile bu konu yeniden öne çıktı. TeoPolitik, ezoterik hesaplar, kehanetlerle birlikte Mesih’in dönüşü ya da Meşiah’ın gelişi ile ilgili tarihleme Millenium tarihi olarak 2. Bin yılla, 2000 ile ilişkilendirildi. Bu sürecin 21.YY’ın ilk çeyreğinde tamamlanması gerekiyordu. 1980’de “Gündem 21” ile, Tarihin sonu ve Medeniyetlerarası çatışma senaryolarını yazanlar, İran’daki Humeyni devrimi ile birlikte yeni bir dünya için harekete geçtiler aslında. Kırk yıl önce, bize “bir buzul çağının kapıda olduğu” söylendi. Bugün, geldiğimiz noktada, “küresel ısınmanın varoluşsal bir tehdit olduğunu” iddia ediyorlar. Bu kocaman bir yalan.
“Gündem 21” yalanı ellerinde patladı. Bu utanmazlar şimdi ve daha sonra “Gündem 2030”, “Gündem 40” senaryoları ile yalanlarını güncelliyorlar. Eğitim, media, siyaset, sanat, moda., STK üzerinden nasıl olsa insanları bir şekilde iddialarına inandırıyorlar. Bir yandan cinsiyetsiz veya çifti cinsiyetli, ailesiz, mülkiyetsiz bir toplum inşa etmek, öte yandan “İklim korkusu”nu siyasi ve iktisadi gücü merkezileştirmek, özgürlükleri kısıtlamak ve sıradan insanlara zarar veren, güçlülerin ceplerini dolduran projeleri dayatmak için “çevrecilik kisvesi” altında küresel yönetim için bir komplodur. Bu komploya dikkat. Onları durdurmak için yeryüzünün bütün dürüst, cesur ve salim akıl sahibi insanları birleşiniz. Bugünlük de bu kadar. Selam ve dua ile.

Medya-Makale Haberleri

Mücahit Gültekin: Suriye Tartışmaları, "Kökü Dışarıda Olmak" Söylemi ve Politik Hafıza Üzerine
Abdurrahman Dilipak: Suriye İsrail’le karşı karşıya gelirse!
Abdurrahman Dilipak: Suriye’deki halk devrimine nasıl bakıyorum
Abdurrahman Dilipak: Allah’a ve ahiret gününe inanmak!
Abdurrahman Dilipak: Suriye bizim göz aydınlığımız olsun!