Abdurrahman Dilipak: Göklerden Gelen Bir Haber Vardır /Habervakti.com
Bu hafta sonu Gazze direnişinin 3. ay’ı bitiyor, 4. aya giriyoruz.
20.000’in üzerinden şehid, çok daha fazla yaralı, ve eyleri yıkılmış milyonlarca insan. Yıkılıp yakılan bir şehir. Tarih MS 2024. “Medeniyet denilen maskara mahluku görün, / tükürün maskeli vijdanına asrın tükürün”. Ve tabi bu haksızlık, bu zulüm karşısında sessiz kalan herkes de bu durumdan nasibini almalı.
Ne diyordu Akif bu konuda “Tükürün” başlıklı şiirinde:
“Sanmayın: Şevk-ı şehâdetle coşan bir kan var / Bizde leşten daha hissiz, daha kokmuş can var! - Bakmayın, hem tükürün çehre-i murdarımıza! / Tükürün: Belki biraz duygu gelir ârımıza! - Tükürün cebhe-i lâkaydına Şark'ın, tükürün! / Kuşkulansın, görelim, gayreti halkın, tükürün! - Tükürün milleti alçakça vuran darbelere! / Tükürün onlara alkış dağıtan kahbelere!”
Akif sanki ölmedi, aramızda yaşıyor. Mehmet Akif 20 Aralık 1873’de Fatih’te doğdu. 27 Aralık 1936’da çileli bir hayatın ardından İstanbul’de vefat etti. Gazze’de yaşananlara şahit olsaydı, yine bu şiirindekilere benzer tepki verirdi herhalde. O “Tükürün Ehl-i Salîb'in o hayasız yüzüne! / Tükürün onların aslâ güvenilmez sözüne!” diyor da, bizim halimiz malum. Biraz HABAT biraz “Uluslararası sistemle uygun adım” politikası. İstanbul sözleşmesini de Reel Politik bir akılla onun için imzalamadık mı, şimdi de aynı kafayla İklim Yasasını çıkartmak istemiyor muyuz. DSÖ ile o sebeble kolkola girmedik mi, aynı akılla 70 yıldır AB kapısında üyelik için beklemiyor muyuz, Turhan’ın çizgilerinde ifadesini bulan “domuz ağılına girip, anaç domuzu emmek için bekleyen koyun gibi”!
Akif, ah Akif, ah o milletin derdi ile dertlenen, İstiklal marşının şairi “Hisli yürek”. Mısralarında neşeden çok hüzün gizli şair şöyle diyor:
“Ağlarım, ağlatamam; hissederim, söyliyemem; / Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bîzârım! - Oku, şâyed sana bir hisli yürek lâzımsa; / Oku, zîrâ onu yazdım, iki söz yazdımsa.” Ağlamak için de kendine bir dost arar şair: “Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım: / Elemim bir yüreğin kârı değil paylaşalım”. Öyle ya mısralarında manzarasını anlatmaya çalıştığı dünyada ezilen Müslümanların hali yürekler acısı: “Müslümanlıkları bîçârelerin öyle büyük / Bir cinâyet ki: Cezâlar ona nisbetle küçük!”
Gazze direnişinin Çanakkale’nin, Müdafa’yı Hukuk, Kuvva-i Milliye’nin, İstiklal harbinin devamı olduğunun farkında bile olmayan gaflet erbabının hezeyanları karşısında, şı satırları bir de Gazzeyi düşünerek okuyalım:
“Hele İ'lanı zamanında şu mel'ul harbin, / "Bize Efkar-ı umumiyesi lazım Garb'ın" - O da ALLAH’ı bırakmakla olur herzesini, / Halka iman gibi telkin ile, dinin sesini - Susturan aptalın idrakine bol bol tükürün / Yine hicran ile çılgınlığım üstünde bugün”
Sahi, İİK ve AB’nin temas grubu ne oldu. Görevleri bitti mi? Yapacak bir şeyleri yok mu kınamaktan başka? Neyi bekliyorlar.
Ne yazık değil mi, Moiz Kohen’lerin, Lazaro Franko’ların, Agop Dilaçar’ların öncülük ettiği, dil, kültür, harf, tarihte yenilin ön gören , bu gün hala değiştirilmesi teklif bile edilemeyen Harf devrimi, dil devrimi ile, bugünün gençleri İstiklal Marşını ve şairinin şiirlerini bile anlamaktan mahrum bırakıldı. Hala bey-efendi, hacı-hoca demek yasak biliyor musunuz. Memurların da Şapka giymesi mecbur.. Savcılar, CHP’liler, ADD üyeleri bile bugün Şapka giymiyor. Laik olduğunu söyleyen, resmi ideolojisi adeta dinleştiren Devlet dini avkıflara ol koyup, imamları maaşa bağladı. Resmi gazetede insanların nasıl HACI olacağına dair yönetmelik yayınladı. Ne Sayıştay ne Danıştay, ne de AYM gördü bu. Ne de savcılar duydu. Kimse de bu durumdan şikayetçi değil. Herkes geçinip gidiyor, kimin umurunda bunlar. Hadi bir de Orhan Veli Kınık’dan “Cımbızlı” bir şiir: “Ne atom bombası, Ne Londra Konferansı; Bir elimde cımbız, Bir elimde ayna; Umurumda mı dünya!” Şimdi bundan sonra bir de Nazımdan bir şiir: (…)”Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul'u. / Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım. / Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda. / Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında”.
“Atom bombası”, “Londra konferansı” dedik de, bir yandan da Gazze vesilesi ile, ABD’nin PKK ve PYD’ye desteğinin konuşulduğu şu günlerde bir de 3,5 sentlik asker şiirinden Nazımın bir bölümle noktalayalım mı, bu günkü yazımızı, ne dersiniz?
Nazım Hikmetin 23 Sentlik Asker şiiri, Kore savaşı sırasında Türk askerinin “günde 23 cente mal olduğunu” söyleyen ABD’nin o zamanki dışişleri bakanı Mr. Dallas’a yazdığı yergi dolu bir şiir. Buyurun birlikte okuyalım. Dilerseniz benim sesimden şuradan da dinleyebilirsiniz: https://www.youtube.com/watch?v=JTV5j_7DGgU
“Mister Dalles, sizden saklamak olmaz, / hayat pahalı biraz bizim memlekette. / Mesela iki yüz gram et alabilirsiniz, koyun eti, Ankara'da 23 sente, yahut iki kilo kuru soğan, / yahut bir kilodan biraz fazla mercimek, elli santim kefen bezi yahut, yahut da bir aylığına yirmi yaşlarında bir tane insan. erkek, / ağzı burnu, eli ayağı yerinde, üniforması, otomatiği üzerinde, yani öldürmeğe, öldürülmeğe hazır, belki tavşan gibi korkak, belki toprak gibi akıllı belki gençlik gibi cesur, belki su gibi kurnaz (her kaba uymak meselesi), belki ömründe ilk defa denizi görecek, belki ava meraklı, belki sevdalıdır. / Yahut da aynı hesapla Mister Dalles (tanesi 23 sentten yani) / satarlar size bu askerlerin otuz beşini birden İstanbul'da bir tek odanın aylık kirasına, / seksen beş onda altısını yahut bir çift iskarpin parasına. / Yalnız bir mesele var Mister Dalles, herhalde bunu sizden gizlediler: Size tanesini 23 sente sattıkları asker mevcuttu üniformanızı giymeden önce de, mevcuttu otomatiksiz filan, mevcuttu sadece insan olarak mevcuttu, tuhafınıza gidecek, mevcuttu hem de çoktan mı çoktan, daha sizin devletinizin adı bile konmadan. Mevcuttu, işiyle gücüyle uğraşıyordu, mesela, Mister Dalles, yeller eserken yerinde sizin New-York'un, kurşun kubbeler kurdu o gök kubbe gibi yüksek, haşmetli, derin.
Elinde Bursa bahçeleri gibi nakışlandı ipek. /Hali dokur gibi yonttu mermeri, ve nehirlerin bir kıyısından öbür kıyısına ebemkuşağı gibi attı kırk gözlü köprüleri./ Dahası var Mister Dalles,
sizin dilde anlamı pek de belli değilken henüz, zulüm gibi, / hürriyet gibi, kardeşlik gibi sözlerin, / dövüştü zulme karşı o, ve istiklal ve hürriyet uğruna ve milletleri kardeş sofrasına davet ederek, ve yarin yanağından gayri her yerde, her şeyde, hep beraber, diyebilmek için,
yürüdü peşince Bedreddin'in / O, tornacı Hasan, köylü Mehmet, öğretmen Ali'dir. / Kaya gibi yumruğunun son ustalığı: 922 yılı 9 eylül’üdür. / Dedim ya Mister Dalles, Herhalde bütün bunları sizden gizlediler, / ucuzdur vardır illeti. / Hani şaşmayın, yarın çok pahalıya mal olursa size, bu 23 sentlik asker,/ yani benim fakir, cesur, çalışkan, milletim, her millet gibi büyük Türk milleti”. (1953) 2 gün sonra MS 2024, yani Hicri 1445 Cemaziyelahirin ortalarındayız. Bugün günlerden Cumartesi. Museviler için hem öldürmek, hem de bugün bir şey şeyler yapmak yasak. Ve onlar öldürmeye devam ediyorlar.
Bugünlükte bu kadar.
Selam ve dua ile.