Abdurrahman Dilipak: "Kün fe yekun"!/Habervakti.com
Bugün, “Kızıl buzağı kehaneti” uyarında yapılacak Kurban ritüelinin başlangıcı için son gün. Tören 24 Nisan’da sona erecek ve ondan sonra bir ileri aşamaya geçilecek. Tabi bu iddia ve inatlarında vazgeçmezlerse. 23 Nisan’da bu anlamda, tüm dünyada sonu görülemeyen bir ayaklanmalar süreci yaşanabilir.
Biz “Ahir zaman peygamberi”nin “ümmet”iyiz! “Elestü bezmi”nde, “Galu bela” zamanında başlayan bir sürecin sonuna yaklaşıyoruz.
“Kun fe yekun” ayeti en çok okunan Yasin suresi 82. Ayet de, Bakara 217. Ayette olduğu gibi, diğer bazı ayetlerde de geçer. Sonuçta verilen mesaj şu: “Allah'ın yaratmak için hiçbir şeye ihtiyacı yoktur ve yaratmak, Allah'a hiçbir güçlük de vermez. O, Tek'tir, Biricik'tir, öyle ki bir şeyin olmasını istediğinde ona sadece “Ol!” der ve o (şey hemen) oluverir”. Bu konuda, eşi, benzeri, ortağı yoktur.
Başlangıç. Ve son odur. İncil’de Vahiy 22’de şöyle denir: “(…) Herkese yaptığının karşılığını vereceğim. Alfa ve Omega, birinci (ilk/Başlangıç) ve sonuncu, başlangıç ve son Ben'im”.
Yeşa’ya 44:6'da şöyle denir: "İlk ve son benim. Benden başka Tanrı yoktur". Yuhanna 1’de ise “KELÂM başlangıçta var idi ve Kelâm Allah nezdinde idi ve Kelâm Allah idi. O, başlangıçta Allah nezdinde idi. Her şey onun ile oldu ve olmuş olanlardan hiçbir şey onsuz olmadı”. Evet Tevrat ve İncil’de, “önce O vardı, Önce kelam var idi”. Daha doğrusu Onun varlığından O’nun yaratışı ve sözü ile haberdar olduk.
Bunlar Akaid ile ilgili Kelami konularıdır. “Ezel” ve “Ebed”, “Mebde’” ve “Mead” tartışmalarından kaçınmak gerek. Ezel: “başlangıcı olmayan geçmiş zaman, öncesizlik” demek. Bu alan insanın irade, bilgi ve tasarruf alanı değildir.. Ebed’e süresi tayin edilmemiş, fakat süreklilik ifade eden bir kelime. Beşerî tasarrufun dışında İlahi bir tasarruf alanıdır.
HULD “Ebediyet ve ölümsüzlük anlamında bir Kur’an terimi”, SERMEDÎ “Zamanın sonsuz olduğunu ifade eden kelâm ve felsefe terimi”. BEKĀ “Allah’ın varlığının sonsuzluğunu ifade eden kelâm terimi”, BÂKĪ “Allah’ın isimlerinden (esmâ-i hüsnâ) biri Beka sahibi, Erkek adı olarak “Abdulbaki” olarak kullanılır.” ÂHİR “Allah’ın isimlerinden (esmâ-i hüsnâ) biri, herşey bittiğinde var olmaya devam eden, varlık aleminde, herkes ve her şey yok olduktan sonra en sonda kalan”. Ahiret, Ahir zaman gibi de kullanılan bir kelime.
“Mebde”, İbtidaiye, derken ki, başlangıç ilk, en başta, hiç kimse ve hiçbir şey yok iken var olan varlık sebebi olan; “Mead”, bidayet, sonu sonu.. Sondan sonra sonu olmayanın var olduğu dönem.. Aslında Allah, zaman ve mekândan münezzehtir. “1- De ki; O Allah bir tektir. 2- Allah eksiksiz, samed’dir (Bütün varlıklar O'na muhtaç, fakat O, hiç bir şeye muhtaç değildir). 3- Doğurmadı ve doğurulmadı. 4- O 'na bir denk de olmadı.”
Resulullah, kendisine gelen bir topluluğa yarın gelin cevap vereyim derken, İnşallah dememişti de, 15 gün vahiy kesildi. Bu olayı müfessirler şöyle anlatır. “Ashâb-ı Kehf kıssası Hz. Peygamber’e sorulduğunda “ İnşallah / Allah izin verirse” demeden, “Yarın size cevap vereceğim” dedi. Bu sebeple bir süre vahiy kesildi. Bu bir uyarıydı. Nitekim on beş gün sonra vahiy geldiğinde yüce Allah Hz. Peygamber’i şöyle uyarıyordu: “Allah izin verirse demeden hiçbir şey için ‘Şu işi yarın yapacağım’ deme!” Hiç kimse yarın ne yapacağını bilemez (bk. Lokmân 31/34). Zira bir şeyin meydana gelmesi için sadece insanın iradesi yeterli değildir, Allah’ın da onun olmasını dilemesi gerekir. Bu irşad ve uyarılar sebebiyle gelecekte bir işi yapmaya niyet ederken işi Allah’ın iradesine bağlamak yani “Allah izin verirse” demek güzel görülmüştür. Türkçede yaygın olarak kullanılan ve âyet metnindeki lafza uygun bir dilek ifadesi olan “inşallah” deyiminin anlamı da budur (başka bazı âyetlerde de bu ifade aynı lafızla yer alır, meselâ bk. Kehf 18/69; Kasas 28/27; Sâffât 37/102).” (Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 548)
Unutmamak gerekir ki, hayır da şer de Allah’ın iradesi içindedir. Dahası bize hayır gibi gelen şeylerde Allah şer murat etmiş olabileceği gibi, şer gibi gelen şeylerde hayır murat etmiş olabilir. O bizi, mallarımız, canlarımız ve sevdiklerimizle, kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edecektir. Biz her başarıyı ödüllendirmeyiz. Hatta o başarı sahibinin hiçbir kusur ve sorumluluğu olmasa da, halkın nazarında sanki o başarı o kişinin tasarrufundaymış gibi bir anlayış yaygınlaşınca, o kişinin o görevden alınması gerekebilir. Hz. Ömer’in Halid b. Velid’i görevden alması böyle olmuştu. Müslümanlar nerede ise zaferi Allahtan bekliyor değil de Halib b. Velinin aklı ve çabasının eseri imiş görmeye başlamaları sebebi ile Halid. b. Velid görevden azledildi ve bir daha da o göreve getirilmedi.
Peygamberimiz bile, “Göklerinin hazinesi benim ellerimdedir demiyorum de”, “Göklerin ordularının komutası benim ellerimdedir de” diye uyarılmıştı.
İşlerin evveline ahirine bakmak, “esbabına tevessül” aklın muktezasıdır. Ehliyet ve liyakat, istişare ve şura hem aklın hem ahlakın muktezasıdır. Ayrıca hukuki boyutu vardır. Bilginin hikmetle desteklenmesi gerekir. Efradına cami, ağyarına mani bir bakış açısı gerekir. Bir de bu işin zahiri boyutu dışında batıni boyutu vardır. İşin görünmeyen yüzüne bakmak gerekir. Ol sebeble, biz başla demeden başlamaz, bitti demeden bitmez derseniz, Peygamberini bir süre vahiyden mahrum bırakan Allah bu söz ve iddia sahiplerinin söz ve iddialarını boşa çıkartır. Beka tartışması yapanları korktuklarını başlarına getirir. Onun uluhiyet alanına ilişkin iddialar gazaba davetiye çıkartır. İddia sahipleri, kaçtıkları şeye doğru koştuklarını fark ettiklerinde çok geç kalmış olurlar. Ve son pişmanlık fayda vermez. Bu tür kararlılık ve cesaret gösterisi için birilerinin kulağına hoş gelen ifadeler kibir’e davetiye çıkartır. Kibir de Gazaba davetiye çıkartır.
Bu sözleri gözden geçiren, düzelten, uyaran kimse yok mu? Bu tür ifadeler aleniyet kazanınca, batılın tasviri saf zihinleri ifsad ederken öte yandan halk nezinde meşruiyet kazanıyor, tekrarlanarak yaygınlaşıyor. Bu şekilde onların de veballeri bu işi başlatanlar oluyor.
Aman aman, ben ne anlatıyorum ki, yarın 23 Nisan değil mi? Bütün okulların kapısında ne yazar: “Hayatta en hakiki mürşid ilimdir” yazar değil mi? Bu cümle üzerinde hiç düşündünüz mü? “Hayatta” diye başlayan cümleler, “Hayatta olmaz, yapmam” gibi, yani “ben yaşadıkça bunu yapmam” gibi bir cümlenin başında kullanılır. Olumlu anlamda ise, bir insanın hayatındaki en değerli şey” anlamına kullanılır. Bu kelimeyi çıkartsanız anlam değişmez. Teşdit yani anlamın şiddetini artırmak için kullanılır. Ama bundan sonrası önemli. “En Hakiki” olmaz. “Hakini”, bir şeyin en mükemmel şeklini ifade eder. Hakka ait ölçü, Hakikat temelli bilgi anlamına gelir ki, “en sonsuz” olmayacağı gibi “en Hakiki” de olmaz. Zaten burada en” mükemmeliyet ölçüsü olarak ifade edildiği için, onu da çıkartırsak anlam değişmez. Geriye kaldı “Hakiki mürşid”. “Hakiki mürşid de olmaz. “Mürşid, bir şeyin hakikatine vakıf olup onu irşad eden” demektir. Yani Hakikilik vasfı, “Mürşid”in içinde mündemiç, tahtında müstetir’dir. Sözün anlamı için bir mürşid geçinen birinin sahtekarlığından söz edilmiyor. Geriye kaldı, “Mürşid ilimdir”. Mürşid İsm-i fâ’il, “İlim” isimdir. İsm-i fâ’il “isim” olmaz. Peki şimdi ne oldu?. Olan oldu işte. Bu yanlışı kim düzeltecek? Düzeltemezsiniz ki!. Tabi bu kafa ile yetişen diplomalılar benzer sloganları nasıl anlayıp, çözümleyebilsinler.
Tabi birileri, “kastımız bu değildi” diyecek ama, sonunda benim ne söylediğim kadar benim sözümü duyanların bundan ne anladığını da hesaba katmak gerek. Hele bunu söyleyen bir politikacı ise. Ve unutmamak gerekir ki, “Cehennemin yolları iyi niyet taşları ile döşelidir. Bize denmedi mi “Şeytan sizi Allah’la aldatmasın” diye. Peki şimdi bir de “Bizim Rabiamız”ı mı ya da “Beka sorunu”nu mu konuşalım.! Bu günlük de bu kadar. Selam ve dua ile.