Abdurrahman Dilipak: Mevsim '' Savaş ve Terör'' Mevsimi Olunca/ Habervakti.com
Evet, mevsim savaş ve terör mevsimi ise, Olur böyle vakalar!. Şark cephesinde yeni bir durum yok. Türkiye niye 3 çeyrek asırdır AB kapısında bekletilirse, bir takım faili meçhullerin asıl failleri bulunamazsa, ve 46 yıldır PKK terörü bitirilemezse bu ,işlerin sonu gelmez. Hani sayıları belli idi ve ayakkabı numaralarına kadar biliyorduk. Onlar gerilla savaşı veriyor, sizin F16’larınız var. Onların sayıları belli, sizin askeriniz, jandarmanız, polisiniz, korucunuz, özel kuvvetleriniz var. İstihbarat örgütleriniz var, ama bitmez.! Çünkü kaçtığınızı sandığınız şeye doğru koşuyorsunuz, yokuş aşağı koşar gibi gidiyorsunuz, günü kurtarma derdindesiniz, Gerçeklerle yüzleşmekten korkuyorsunuz.. Bu gidişle daha çok Cumartesi anneleri, Diyarbakır anneleri ağlar. Milletin anasını ağlatanlar sayesinde. Çünkü aynı ülkenin çocuklarının kanları ve gözyaşları üzerinde kendilerine iktidar ve servet üretme peşinde birileri var. İktidarı-Muhalefeti ile “Birlikte hareket ettiğimiz” bir “Uluslararası sistem” öyle istiyor çünkü.
Ömrümüz, BATAKLIKTA SİNEK KOVALAMAK’la geçti. Darbeler ve terörden yakamızı bir türlü kurtaramadık gitti.. DOMUZDAN KIL KOPARTMAK’den ibaret bir terörist avcılığından önce de “Rejim düşmanı” avcılığı vardı. Darbeler müesses nizamı koruma adına, İslam karşıtlığı temelinde, Laiklik adına Şeriat düşmanlığı üzerinden yapılırdı. Bunlar aşağılık soğuk savaş taktikleri. Derin TÜRK SOVYETİ’nde bu soğuk savaş ne zaman bitecek bilmiyorum.. Bir başörtüsü kaç yıl sürdü. ŞERİAT, İRTİCA yaygaraları. Hala birileri aynı akılsızlıkla KELİME-İ TEVHİD düşmanlığı yapıyor. “Amerikano İslam”ın “CIA Mate” “THE CEMAAT”ını da gördük, ILIMLI İSLAMını da, RADİKAL İSLAMInı da! Aslı olmayınca birileri çakmasını çok kolay örgütleyebiliyor. Halk da aşı olmaya koşar gibi, kuyruğa giriyor.. DOSTLAR ALIŞVERİŞTE GÖRSÜN diye yapılan işlerle, meseleler halı altına süpürülüyor. Süprüntü siyasetinin bürokratının ELİ AYAĞI BOŞ DEĞİL, DUTTUĞU İŞ DEĞİL. Sonuçta biri geliyor, biri gidiyor. GELDİKLERİ GİBİ GİDİYORLAR diteceğimde, sonuçta aç kurtlar misali gelenler, gelirken verdikleri sözleri unutuyorlar ve gidenleri aratıyor. “Allah'ın on pulunu bekleye dursun on kul / Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul - Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa”, “Yaşasın, kefenimin kefili karaborsa!”. Üretim, emeğin kalitesi, verimliliği artmadan, israf önlenmeden, hırsızlığın önüne geçilmeden, emekli maaşını on kart artırsan, bir o kadar da asgari ücreti yükseltsen ne yazar. Para basıp dağıtınca 1,5 liralık maydanoz 15 lira olur, o da on kat artar 150 lira olur. Bu yol yol değil. Eğer “Kubur faresi hayat, meselesiz, gerçeksiz” ise başka ne bekliyordunuz ki! Sonuçta “”Siyaset kavas, ilim köle, sanat ihtilaç / Serbest, verem ve sıtma; mahpus, gümrükte ilaç” Anlasanıza be kardeşim, Türkiye’nin sorunları bitmez, çözümsüzlük çözüm olarak dayatılınca olacağı bu. Şunu niye anlamıyorsunuz, “Mevzuat müsaid değil” Dünyanın neresinde olursa olsun, Mevzuat manyağına dönüşmüş siyaset ve bürokrasinin yasama, yürütme ve yargının hali pek farklı değildir. Ne yolsuzlukların üzerine gidebilirsiniz, ne cinayetlerin. Çünkü 3 adım sonra karşınıza bir devletlünün, yakinin ayak izi çıkar.
Şimdi de biraz “Santa Maria” için üzülecek, kınama mesajları yayınlayacağız. Bakın, bu cinayetin arkasında tetikçi yerli biri de olsa arkasında yabancı bir ülke istihbaratı olabilir. Zaten o yabancı tetikçilerinin arkasında da mutlaka bir yerli işbirlikçi vardır. Aç parantez-kapa parantez, bu işlerin sonuna kadar soruşturulması mümkün değildir. Ya “büyük babalara’’ varır ucu ya da bir dosya ve kasetle soruşturmanın önünü keser karanlık bir el! Eğer bu işlerin faturası birilerine çıkartılması gerekiyorsa, ya bir kurban seçilir, ya da ölü ele geçirilir. Ya da bulunur bir suçlu, Uğur Mumcu cinayetinde olduğu gibi. Özdemir Sabancı’yı hatırlayın, 19 yaşındaki kız Belçika’da yaşıyor. İki erkekten biri yurt dışında infaz edildi, biri de cezaevinde intihar etti ve dosya kapatıldı. O dosyaların açılacağı bir gün var ama, o birileri sanki o günün varlığını kabul etmiyorlar gibi.
Farkında mısınız birileri RETÖ den söz ediyor. Sanki yeni bir 17/24 öncesi durum söz konusu. Yerli ve milli” bir EPSTEİN senaryosu ile yeni bir süreç başlatılabilir. Sanki Muhtıra öncesi dönemlere benzer bir hava var. 28 Şubat, 15 Temmuzu hatırlayın. Tarih övgü ya da sövgü kitabı değildir. Ders alınır. Ders alınmazsa tekerrür eder. Tarih bir toplumun ortak hafızası ve tecrübeler birikimidir” ama bizim için tarih kin ve intikam vesilesi uydurma hikayelerle doludur.
Katoliklere ait Santa Maria kilisesi Sarıyer’deki tarihi bir kilise. Saldırı ayin sırasında yapılıyor, ama ne mabed, ne de cemaat doğrudan hedef değil. Yani yapıya zarar verilmiyor ve kitlesel bir katliam yok. saldırısı her yönü ile ilginç. Hedefteki kişi, kiliseye merak sonucu giden, psikolojik sorunlu biri. saldırganlar, daha önce kasten adam yaralamaktan sabıkalı. Ve vurdukları kişi takip edilmiş ve özellikle hedef seçilmiş. Slogan, panik yok. Profesyonelce!? O gün kilise kapısında, her zaman olan güvenlikçiler yok. Birileri sanki “Tavşana kaç, tazıya tut” demiş. Ellerini kullarını sallayarak gelmişler ve geldikleri gibi gitmişler.
Peki şimdi sırada hangi kilise var, Protestan, Ortodoks.. Tek bir Protestan, ya da Ortodoks kilisesi de yok. Bir de Havra konusu var. Her Havra HABAD+EPSTEİN karması rezillikleri yaşandığı mekanlar değil. O mekanlar sadece Mabed’lerin altında değil, Satanist aileler
evlerde de yapılıyor, otellerde, villalarda, yatlarda yapılıyor.
İşe mabetten başlayanların asıl niyetleri ne olabilir? Sahi, nereden geldiler ve daha sonra nereye gittiler. Kimlerle konuştular, nasıl yakalandılar ve hangi örgüte aitler. Aslında örgüt ismi önemli değil. PKK, ya da DAEŞ de diyebilirler. Başka bir örgütün adını da söyleyebilirler.
Tabi bu cinayeti doğru anlamak için geçmiş benzer cinayetleri de gözden geçirmek gerek. Rahip Santora olayını hatırlayalım, Dink suikastini de. Zirve yayınevi olayını FETÖ ilişkisi de önemli. Rahip Brunson olayı nasıl başlamıştı, nasıl bitti.
Son. Zamanlarda bu kadar Kur’an yakma girişimi olunca, burada da karşı bir şeyler olması gerek!? Geçmişte yaşanan bir Hizbullah olayı var, daha sonra Hizbuttahrir konusu gündeme geldi. Şimdi Hamas’ı, İhvan-ı Müslimin’i konuşuyoruz. Mumcu sikastini bir el Selam-Tevhid diye hayali bir örgütle ilişkilendirildi, sonra arkasından MOSSAD çıktı. DAEŞ diyorsunuz, Arkasından İngiltere çıkıyor. “Husilerin arkasında İran” var diyorsunzuz da, sadece İran mı var, Irak, Suriye, Lübnan, hatta Almanya! Her yerde herkes var! Daha önce MİT için içinde gizlenmiş, CIA, MI6, MOSSAD yok mu idi. Şah zamanında İran da öyle idi. Sosyalist ülkelerde de KGB vardı. Hepsinin içinde yine ayrıca MOSSAD vardı. Kayıt para, silah ve uyuşturucu kaçakçılığı, Fuhuş ve eğlence sektörü, Kumar sektöründe, kaçakçılık AGARTHA ve HABAT gibi örgütler, EPSTEİN’ler hep bu çevrelerinde arka bahçesinde konumlandırılmıştı. Angelina Jolia, BM’nin barış elçisi idi. Şimdi BM ve diğer fonlar tarafından kullanıldığını yeni anlamış. Bu duruma isyan ediyor. Bizimkiler (İstanbul’dakiler, Ankara’dakiler, Antep’tekiler, İzmir’dekiler) Jolie’nin anladığını ne zaman anlayacaklar. Gerçeği ne zaman görecekler. Uluslararası sistemin ağından ne zaman yakalarını kurtaracaklar. Sadece domuz ağılının kapısında beklemiyoruz, Domuzlarla aynı çuvala girmek için de sırada bekliyoruz sanki, “Uluslararası sistemle birlikte hareket etmek”ten söz ederken. Birilerinin gözleri var görmüyor, kulakları var duymuyor, kalpleri var hissetmiyorlar sanki. İktidar, güç ve servet bazan insanı sarhoş eder. Eğer aklınız ve imanınız bu güç ve servetin gerisinde kalıyorsa, o güç ve servet aklınızı ve imanınızı yönetir. İnandığınız gibi yaşamıyorsanız, yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız.
Ah Santa Maria cemaati, tek hedef siz değilsiniz ki.. Cami de birilerinin hedefinde, Müslümanlar da. Yarın birileri Havraya da saldırır. Oysa savaşta bile Mabetlere silahla girilmez. Yeryüzünün tüm namuslu insanları birleşiniz. Yoksa bu namussuzlar, bu Satanist Pedefolik çete insanlığa karşı her türlü esbabı cefasını toplayıp geliyor.
Şimdi her şeyin yeniden düşünme zamanı. Bu Siyaset, bu bürokrasi, bu akademi, bu sermaye, bu STK, bu Cemaat, bu Media ile buraya kadar.. Hatta “Yeniden iman” etmeliyiz. “Eski hal muhal, ya yeni hal, ya izmihlal” Yoksa halimiz yaman.
Son bir söz: Bize yalan söylediler. Adalet yoksa barış da olmaz. Adalet ve barış olmazsa hiç bir özgürlük güvende olmayacaktır. Unutmayalım ki, bir kişiye yöneltilmiş bir haksızlık bütün bir topluma yöneltilmiş bir tehdittir.
Selam ve dua ile.