Abdurrahman Dilipak / Modern Taassup Habervakti.com
Sonunda sözü bugüne getireceğimde. Önce şu “Taassub” ne demek, ona bir bakalım. “Mezhep-Tarikat taassubu”nu “kabilecilik” ve bu anlamla birlik olup kendilerinden olmayan, ya da kendilerine karşı olanlara karşı, kendilerinin haklı olup olmadıklarına bakmaksızın dayanışma içine girenlerin bu fiili aslında Taassub’tur. Taassub körü körüne, inatla, bildiğini zannettiği ya da bilmediği bir konuda iddiasının peşinde giden kişiye mutassıb denir. Gazzâlî'ye göre bu taassubun asıl sebebi “halkı kendine bağlamak suretiyle liderlik elde etme tutkusu”dur. Bütün troller, ve o trolleri örgütleyenler, din, mezheb, ideoloji, siyasi düşüncesi ne olursa olsun aslında mutaassıptır. Her türlü partizanlık, “…’cılık-culuk” taassubtur. Bir düşünceye, bir inanışa, bir öndere, imama, lidere aşırı ölçüde bağlanıp, onu “İdol” edinmek, ondan başkasını düşünememe durumu da aynı şeydir. Türkçemizde Benimsediği görüşü körü körüne savunma anlamında bir terim olarak “bağnazlık” şeklinde de tanımlanmaktadır.
Diyanet ansiklopedisinde bu kelimeyle ilgili şu açıklama yapılmaktadır: “Sözlükte “yakalamak, kuşatmak, sarmak, bağlamak” anlamındaki “ASB” (usûb) kökünden türeyen ve “kendi soyuna yardım etmek, körü körüne bağlanmak” mânasına gelen taassub genelde “asabiyyet”le eş anlamlı kabul edilir. başlangıçta “kabile taassubu” anlamında kullanılan asabiyet zamanla daha geniş bir etnik ve siyasal içerik kazandı. İbn-i Haldun, Asabiyeti "yakınlık / akrabalık/Aşiret, Sülale bağı", "Cemaat / topluluk aidiyet duygusu", "fırsat ve tehditler karşısında işbirliği ", "İnanç birliği / ortak ruh / Ortak gelecek tasavvuru", "içtimai uyuşma/uzlaşma/ dayanışma", "milliyetçilik fikri", "askerî ruh" şeklinde açıklamıştır. Batı dillerinde bu konularda katı bir tavır sergilemek “Fanatizm” olarak tanımlasalar da, “Beyaz adam” bu konuda başkalarına öğütlediği konuların dışında kendilerinin üstünlüğü fikri ile hareket etmiştir.
Taassup yine diyanet ansiklopedisinde “din, düşünce, siyaset, milliyet gibi birçok alanda koyu bir muhafazakârlığı, değişik anlayışları aşağılayıp yok etme eğilimini, farklılıklara karşı katı bir hoşgörüsüzlüğü ifade eden bir terim haline gelmiştir”. “herhangi bir tarafa bağlılıktan dolayı delili apaçık ortaya konduğunda bile gerçeği kabul etmeme” şeklindeki tanım esasen islam toplumlarında genel kabul gören bir tanımdır. Akif, “Hakka tapan bir millet”, “Fikri kavmiyyeti tel’in ediyor peygamber” derken aslında bunu ifade ediyordu. Bu anlamda dinî ya da fikrî anlamda İslam’da haramdır. Kur’an-ı Kerimde “kör bir inatla gerçeğe karşı direnenler hakkında “anîd” (Muannid : İnatçı)kelimesi kullanılır. el-Mü’minûn 23/75’de “yanlış bir inancı inatla sürdürme” anlamında “lecâc” kelimesi kullanılmış, müfessirler buna “yaptığının yanlış olduğu apaçık görünmesine yahut doğru mu yanlış mı olduğu bilinmemesine rağmen kafasına koyduğu şeyi sürdürme” şeklinde yorumlamıştır. Bu kavramlar “Sebat”dan farklıdır. el-Feth 48/26’de “hamiyyete’l-câhiliyye” tanımı yapılmakta, bu da da tassub’a yakın bir anlam taşımaktadır. Hamiyet “İyilik ve takvâ üzerinde yardımlaşın, kötülük ve düşmanlık yönünde yardımlaşmayın” meâlindeki âyetle anlam kazanır. el-Mâide 5/2’de “tartışmaların doğru bilgilere, kanıtlara, aydınlatıcı kaynağa dayandırılması” Dinin temel hükümlerinde, düşmana bile tebliğin güzel söz ve hikmetle yapılması emri vardır. Dinde zorlama olmayacaktır.
Bir âyette, Allah’ın bildirdiği gerçeklere uymaları istendiğinde atalarının tuttuğu yolda yürüyeceklerini söyleyen müşrikler, atalarının akıllıca davranıp davranmadığı, tuttukları yolun doğru olup olmadığı üzerinde düşünmeye davet edilmekte, bilinçsizce atalarının yolunu izleyenler çobanın sesine göre hareket eden sürüye benzetilerek, “Onlar sağır, dilsiz ve kördür, çünkü akıllarını kullanmazlar” şeklinde eleştirilmektedir. Bu din değil, siyasi önderler, dini önderler ve benzer roller üslenenler içinde böyledir. “Sapıklık içinde oldukları Allah tarafından bildirilen ataları taassupla taklit etmenin onları Allah’a eş tutma anlamına geldiğini” belirten Elmalılı Muhammed Hamdi’ye göre gerçeğin ve iyinin ölçüsü Allah’ın buyruğu ve delile dayalı bilgi olduğundan geçmişi sırf kendi geçmişi diye taklit etmek taassuptur .
Taassup bugün bir inancı ya da onun yorumu veya ona bağlı bir mezhep ya da tarikatı körü körüne kabul edip başkasına dayatma ve başkalarının inanç ve düşüncelerini aşağılayıp baskı yoluyla yok etmeye çalışma, kendileri gibi düşünmeyenleri ve davranmayanları tekfir etme gibi sonuçlar içerdiği dikkate alınırsa, hadislerdeki müsamaha, hilim, teenni, sabır, sekînet vb. kavramlara İslam bu sorunu çözmeyi hedeflemiştir. Allah’ın ve resulünün daveti bu yöndedir. Bu anlamda, İslamın Siret ve sünnet bağlamında Câhiliye geleneğinde köklü bir yeri olan taassup anlayışını yıkmayı ve yerine müsamahakâr bir anlayış koymayı hedeflediği ortaya çıkar. Kendini “mutaassıb” olarak tanımlayan ve Müslüman olduğunu söyleyen kişi ait olduğu dinden habersiz bir cahildir. Müslümana “mutaassıb”, dine “taassub” diyen kişi de ya aynı şekilde “cahil”, ya da anlamını bildiği halde söylüyorsa müfteridir.
Şunu itiraf edelim ki, mesela Şeriat, Laiklik, Cumhuriyet, Biat, gibi kavramları savunanlar da bunlara karşı çıkanlar da genel olarak bu şeylerin manalarından gafildirler. Birbirlerini anlama ve dinleme, kendi gerçekleri üzerinde okuma ve düşünme yerine bu kelime ve kavramlar üzerinden düşmanlık üretmektedirler. Bugün iktidarı muhalefeti ile siyaset, cemaatleri ile dini gruplar böyle bir hastalıkla malüldür. Devlet de, resmi ideolojisi korumak için onu dinleştirme, dine ve farklı düşünce akımlarına siyasi gayelerine uygun bir çerçeve çizmeye çalışmaktadır.
İktidar da muhalefet de muhafazakarlıktan öte bir fanatizm, pragmatizmden öte bir Oportünizmin bataklığı içinde debelenmektedir.
Bugün herhangi bir parti, vakıf, cemiyet ve cemaat, mezhep-tarikat, sınıf, meslek, hemşericilik gibi konularda aidiyet konusu asabiyet haline gelmiş bütün topluluklar içindeki herkesin bu konuda kendini gözden geçirmesi gerekir. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana zalime karşı olabilecek misiniz? Zalim anneniz-babanınız, kardeşleriniz, çocuklarınız, lideriniz, örgütünüz, Şeyhiniz de olsa, mazlum düşmanınız da olsa böyle davranabilecek misiniz. Şimdi bu konuda duraksamadan, tereddüt etmeden, sağa-sola bakmadan, kim ne der diye düşünmeden EVET diyebiliyor musunuz.. Gerçekten iman edenler ve etmeyenlerin ayrıştığı noktalardan biri de budur.
Sahi merak ediyorum, o aşıyı nasıl oldunuz öyle! O çaputla ağzınızı-burnunuzu nasıl kapattınız, o PCR çubuğunu burnunuza nasıl sokturdunuz, saflarınızı nasıl ayırdınız hemen. Yine isterlerse yine yapacak mısınız! Bu iklim yalanına, sıfır atık yalanına, karbon ayak izi yalanına, bu yangınlar ile ilgili yalanlara yine inanacak mısınız? O böcekleri yiyip çişinizi içecek misiniz. Kafanıza Chip taktıracak mısınız, Sizi NESNE olarak görenlere “HAYIR” demeyecek misiniz? TransHumanizm / İnsan 2 projesine EVET diyor musunuz. Siz Din, Ahlak, Gelenek, Biyolojik cinsiyetinden bağımsız GENDER diye tanımlanan bir GENOM ve bir BİREY olarak tanımlanmaya karşı sessiz kalmaya devam edecek misiniz?
Siz bilirsiniz. Herkesin yaptıklarının karşılığını görecekleri bir gün var. İktidarın desteklediği UNO WOMAN projesi çerçevesinde imtiyazlı ve pozitif ayırımcılığa tabi bir konuma yükseltilen Satanist Pedefolik çetenin yerli işbirlikçisi “bu Fahişe ve türevleri”ne karşı sessiz kalmaya devam edecek olursanız, unutmayın onları ve onların yerli ve milli işbirlikçisi Siyaset, bürokrasi, akademi, İş dünyası, STK ve Media mensuplarını yakacak ateş, size de dokunacak.
Selam ve dua ile.