Abdurrahman Dilipak: Ne olacak bu insanlığın hali?

Habervakti.com yazarı Abdurrahman Dilipak'ın yazını iktibas ediyoruz

Abdurrahman Dilipak: Ne olacak bu insanlığın hali?/Habervakti.com

Batı dünyasında uyanış, İslam dünyasından daha erken başladı. Olayları sorguluyorlar ve çözüm arıyorlar. Sadece birilerini suçlamakla yetinmiyorlar ya da bir kurtarıcı beklemiyorlar. Elbette böyle davrananlar da var. Ama öbür taraf daha aktif. Gazze direnişi bu anlamda bir şok etkisi yaptı. PizzaGate, Epstein, Diddy, AGARTA, HABAT, Ukrayna, hepsi üst üste geldi. CoVID skandalı, ardından İklim yalanı, Karbon ayak izi fitnesi birbiriniz izleyen skandallar, 5G, StarLink, NeuraLink, Nesnelerarası İletişim, MK Ultra insanları derin uykularından uyandırıcı bir etki yaptı. Pedefolik, Satanist Siyonist’lerin saldırganlıklar bu süreci hızlandırdı. Hatta, özellikle batıda insanlar, İdeolojileri, Hristiyanlığı ve Museviliği, özellikle de bu anlamda dini yapıları sorgulamaya başladılar. İslamofobya da bitti gibi.

Atomizasyondan sonra Nötralizasyon gerçekleşti ve bu sürecin sonunda Agnostizm, neye inanacağını şaşırmış kalabalıkların çaresizliğini görüyoruz.! Bundan sonra sıra kör bir şiddet ve intihar, uyuşturucu! “Kimlik(sizleştirme) siyaseti” çözüm üretmek yerine sürekli iç çekişmelere ve kutuplaşmalara yol açmış, insanların dikkatinin dağılmasına ve gerçek güç yapılarının sorgulanmamasına neden olmuştur.

Artık herşey moda. Herkes kişi olarak ve kurumsal olarak, ürün bazında ya da Marka olarak Moda yaratmak (!?) için show ve kendini önde, üstün göstermek için yarışıyor.

Her yer kerhane oldu, her yer kumarhane.. Her yer alışveriş merkezi.. Porno Pandemisi dünyayı esir almış durumda. Pornografi her yerde, evinizde, cebinizde, aklınızda. Afişlerde, filmlerde. Sexin her türlüsü, toplum hayatında hızla normalleştiriliyor. Pedofoli normalleşti, sıra Ensest’te. Gençlik, aslında herkes aşırı bir cinsiyetsizleştirme ve cinselleştirme tehditi altında.

Bu gidişin sonu isyan! İnsanlar bir anda sokağa dökülebilirler ve bir pandemi gibi terör bütün dünyayı sarsabilir. Artık Ne dini önderlere, ideolojik önderlere, devlete güven kalmadı. Siyaset ve bürokrasi uluslararası sistem tarafından teslim alındı. Onlar da Media, Cemaat, STK ve Akademiyi, Sermaye sahiplerini arka bahçelerinde teslim aldılar. Giderek toplum varlık ve meşruiyetini kaybetmekte olan bu örgütlü yapılara karşı isyanın eşiğine geldi. Haddinden fazla şiddet, baskı, hukuksuzluk gayelerindeki hikmeti yok etti. Sallanan sistemlerin çöküşü, yıkılışı pek uzak gözükmüyor. (Şuara 227) “Ancak iman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapanlar, Allah’ı çokça ananlar ve haksızlığa uğratıldıktan sonra kendilerini savunanlar başkadır. Haksızlık edenler, neye nasıl dönüşeceklerini (başlarına nelerin geleceğini) yakında görecekler.”

Bu da geçecek ama korkarım yıkıp geçecek ve bu süreç beklenenden uzun sürecek. Özellikle de ülkemizde uyanış hala sağlanamadı. Herkes gelenin gideni aratmasından korkuyor, Allah’ın yardımını ve kendi hak edişini hesaba katıp, değişmesi gerekenin kendisi olduğunun farkında değil.

Satanist Pedefolik Siyonistler çok daha aktif. Bunlar “İnanca Karşı Savaş” başlatmış durumda. Biyolojik insanı sonlandırmaktan söz ediyorlar. Sadece Allah'a değil, Ahlaka da savaş açtılar. Şeytan onlara yeryüzünde bir cennet ve ebedi bir hayat vadediyor. Birileri de buna inanıyor. Bunlar Ahlak’ın, Maneviyatın, Edeb ve Haya’nın yokedilmesi için bir savaş açtılar. Materyalizmi savunuyorlar ama, Maddenin de anlam ve değerini kaybettiğinin farkında değiller. Çünkü Mülkiyeti de yok edemiyorlar. Sahibi olmadığınız, tasarruf yetkiniz olmayan bir Meta’nın ne değeri var ki. Batı'daki organize din şeytanlaştırıldı, Laiklik, Seküler hayat ve Ateizm “aydınlanma”nın tek yolu olarak gösterildi ve bu adeta kutsallaştırıldı ve yüceltildi. Dine karşı dinsizliğin kutsanması gibi bir şey bu. İnanca yönelik bu saldırı, toplumu ahlaki bir pusuladan mahrum bıraktı ve Materyalizm ve Hedonizmin yol gösterici ilkeler olarak kök salmasına izin verdi. Geleneksel değerler çökerken, insanlar tatmin için boş arayışlara yönlendirildi. Okul, basın, sermaye, moda, sanat dünyası adeta bunun misyonerliğini yaptı. Ve bu da onların psikolojik olarak belli yöne sürüklenmesine ve manipüle edilmesine kapı aralamakla kalmadı adeta zorladı. Bu inanç erozyonu, giderek daha ruhsuz ve kontrol edilemeyen bir topluma giden yolu açtı. Bu süreçte güç ve zevk arayışı, hayatın daha derin anlam ve gayesinde erozyona sebep oldu.. Din, ahlak ve gelenekten bağlarını koparan BİREYler olun, GENDER diye tanımlanan toplumsal cinsiyet kimliklerinden birini tercih edin. Bunlar hiçbir sınır tanımadan bir meçhule doğru sürüklenmeye başlamış gözüküyorlar.

İzolasyon ve Bağımlılık Batı'da, savaş sonrası “Banliyö patlaması”na sebeb oldu. Banliyölerde izole sitelerdeki hayal edilen konforlu ideal hayat tarzı bir izolasyona ve bağımlılığa yol açtı. Kalabalıklar içinde yalnızlaştılar. Kendi kendine yeterli olanlar başkaları ile yardımlaşmaya gerek duymadılar. İş dünyası ise şehrin gürültüsü, koşuşturma içinde ve rekabete dayalı piyasa şartlarında insanları robotlaştırdı.. Bu model, toplumsal uyumu teşvik etmek yerine yalnızlaşmaya sebep oldu. Yaşlılar huzurevine, çocuklar gündüz bakımevine gönderildi. İnsanlar fabrikasyon yemeklere, tüketim mallarına bağımlı hale getirdi ve uzun mesafeli işe gidip gelmelere zorladı; bu da topluluk içi diyalog, yardımlaşma duygusunu aşındırdı ve toplumsal bağları daha da zayıflattı. Hep yarış, koşuşturma içinde gününü tüketen insanlar mesai saati içinde uyumayacak ve uyanık olacaklardı. Çalışırken gerçek dünyayı arkalarında bırakmaları gerekiyordu. Derken “artırılmış sanal gerçeklik” tuzağının labirentlerinde kaybolan insanlar geldikleri noktada ufuklarını kaybettiler. Yapay zeka ve insanımsı robotlar, Dijitalizm biyolojik insanlara ihtiyaç duymuyordu. Eğitim güya insanları uyanık yapacaktı. Ama uyutulduğumuzun geç farkına vardık. Batı'da eğitim, eleştirel düşünceyi öğretmekten, ideolojik ve politik gündemleri zorlamaya doğru kaymıştır. Okullar ve üniversiteler artık bağımsız düşünceyi teşvik etmek yerine genç zihinleri sanal gerçekler, kurgulanmış bilgilerle doldurarak telkin merkezleri gibi bir rol üstlenmiş gözüküyor.. Bu, çocukları cinsiyet kimliklerini sorgulamaya başladılar. Müfredat gelecek nesillerin daha kolay manipüle edilmesini ve kontrol edilmesini sağlamayı hedefliyor.. Bu kasıtlı program, kitlelerin onları boyunduruk altında tutan güç sistemlerine boyun eğmesini sağlamak üzere planlanmış olarak gözüküyor. Evet, Her yer genelev, alışveriş merkezi, her yer kumarhane ve ayakta durmak için daha çok paraya ya da sosyal puana, sosyal uyuma ihtiyacınız var. Kılık Değiştirmiş Dijital Genelev Batı'da “OnlyFans / kadınların güçlenmesi” olarak alkışlanıyor. Ancak bu daha derin toplumsal çürümenin bir yansıması. Kadınlar, bağımsızlık yanılsaması altında bedenlerini paraya dönüştürüyor ve özgürlük olarak pazarlanan bir sömürü tuzağına düşüyorlar.

Bu eğilim insanların aşırı cinselleştirmesini pekiştiriyor, sex sanki hayatın en değerli nesnesi gibi sunuluyor. Kadınların değerini zeka veya becerilerden çok görünüşe indirgiyor. Bu, Batı toplumunda öz saygıyı ve onuru aşındıran bir dijital çağ sömürüsü olarak kendini gösteriyor.

Bugün gençler bilgisayar ya da cep telefonlarında hergün onlarca kişiyi sanal olarak öldürüyor. Yaşamak için öldürmeye mecbur bırakılıyor. Onlar için sıradan ve hayatta kalmak için zorunlu bir eylem gibi gösteriliyor. Bu oyunlar, adeta modern, zamane gladyatörlerinin savaş arenası simülasyonu gibi bir işlev görüyor. Bu oyunlardaki ana mesaj şu: Kazanmak için rakibini yenmek, yok etmek zorundasın. Öldür ki hayatta kalasın. Aslında burada oyun içinde bir oyun var. Aslında asıl av sensin, hem de sen kendini avcı zannederken.

Topluma bir çok “idoller sunuldu ve bunlara benzemeleri, onlar gibi giyinmeleri, davranmaları, konuşmaları istendi. Bunlar bir politikacı, şöhret, sanatçı olabilir. Onlar gibi zengin olmak için onları taklit etmenin yeterli olduğunu düşünen kalabalıklar artık her yerdeler. Bir yandan mikro faşizme dönüşen taraftarlık, partizanlık, ahlak dışı her türlü tutkulu aidiyet, Holiganizm, kamplaşma kutuplaşma, mikro faşizme zemin oluşturan ciddi bir tehlike.

Azalan doğum oranları ve “Çekirdek ailenin yıkımı dünyayı demografik bir krize sürüklüyor.. Bu eğilim, kariyer hedefleri ve kişisel özgürlüğün ebeveynlikten daha öncelikli olduğu, aile oluşumunu engelleyen toplumsal baskıların doğrudan bir sonucudur. Çekirdek ailenin yıkılması, çocukların istikrarlı evlerden ve rol modellerinden yoksun kalmasına neden oldu ve bu durum, artan psiko-sosyal davranış bozukluklarına, intihar, uyuşturucu ve suç işleme, şiddet eğilimine ve umutsuzluk oranlarının armasına yol açtı.

Örgütlenmiş , Artırılmış, eğitilmiş kitlelerin akıllarının yontulduğu sanal gerçek saf gerçeğin yerini aldı Derin gerçek, gizemli örgütler ve tüneller ile ilgili iddialar Monitoring ve Checking yapan kuruluşlar tarafından egemenlerin çıkarları doğrultusunda komplo teorileri olarak itibarsızlaştırılıyor. Bunu 11 Eylül ikiz kulelerde ve dün de CoVID ve mRNA konusunda gördük. Okul ve akademi, Media, hatta siyaset, STKlar ve hatta dini kurumlar bile. bu konuda yanlış tarafta konumlandırıldı.

İşte gelişmiş ülkelerin arka sokaklarındaki gerçek: parklarda sex, evlerde eş değiştirme partileri, pozitif ayırımcılığa tabi eşcinsel ilişkiler, kan içerek kendinden geçen politikacılar, iş adamları, sanatçılar, kanaat önderleri, vahşi cinayetlerle gerçekleştirilen Şeytana tapınma törenleri. Sinema ve müzik sektörü bu işin içinde. Şimdi UK ultra ve BioRezonans yöntemleri ile manipüle edilen kitleler. Artırılmış sanal gerçekliğin Hakikat yerine inşası, ve moda eşliğinde hayat giderek MetaVerse de kurgulanan bir rüyaya benziyor. İnsanlık bir an önce bu ipnozdan, illüzyon’dan kurtulması gerek. Yoksa halimiz yaman!

Bugün Hollywood ve diğer “OTT” yani “Over-the-top”, izleyiciye internet üzerinden direkt olarak ulaşan, internet üzerinden isteğe bağlı içerik sunan medya hizmetleri platformları iktidardakilerin genel bir sivilin anlatısını kontrol etmek için kullandığı bir propaganda aracı. Hollywood kurulduğundan beri egemenler için çalışıyor.. Kadınları evlilik içinde daha fazla çocuk sahibi olmaya teşvik etmek gerek de, bu kariyer peşindeki ve çalışan kadınlar tarafından bu saatten sonra kolay kabullenilecek bir konu olmasa gerek. Bir de emeklilik beklentileri var. Evlenmeyen kadınlar çeşitli kısa süreli ilişkilerde yaşadıkları refah destekli seri gebelikleri giderek artan kişisel açıda olduğu gibi bir toplumsal sorun. Bunun psiko-sosyal sonuçları ve ailesiz çocukları konusu gelecekte daha büyük sorunlara yol açacak gibi. Çalışan kadına, vadedilen özgürlük ve mutluluk gerçek olmadı. Hem kişiler ve hem de toplum için giderek büyüyen bir tehlike olarak önümüzde duruyor.

Çalışan Kadın daha aktif bir tüketici ve ucuz emek için piyasaya arzı, pazarı büyütürken çalışan annelerin çocukları tv, bilgisayar ve okul üçgenini hapsedildi. Çalışan kadınların Fit olması, bakımlı olması gerekti ve kariyer için çocuğa ayıracak zamanı olmaması gerekirdi. Üniversiteye gitmeliydi ki evlilik yaşı yükselsin ve beyaz yakalı olsun ki, yerel meslekler, mikro işletmeler, tamirci, butik işletmelerin yerini zincir mağazalar alsın. Ve işte bugün geldiğimiz yerde, İnsanımsı robotların devreye alınması ile insana gerek kalmadı. Yapay zeka ve NeoroLink sonrası Trans Humanizm projesinde okul yok ki, kariyer söz konusu olsun. Nesnelerarası iletişimle BigData ihtiyaç duyulan tüm bilgileri herkese sunacak. Sosyalizm, Faşizm ve Kapitalizmin bu konuda söyleyecek bir sözü yok. Demokrasi, Laiklik Cumhuriyet gibi herkesin kabul etmesi gereken siyasal sistemler, obez hale geldi ve hareket kabiliyetini kaybetti. Artık kimseye umud da vermiyor.

Adeta Z kuşağı, Zombileşme yoluna sürüklenirken onlara sanki “Koş, danset, eğlen, okumaya ve düşünmeye zamanın olmasın” deniliyor. Gelin, okumaya, yazmaya, tarihe ve coğrafya’ya, Adab-ı muaşerete, matematik, Hendese, Coğrafya, Astronomiye geri dönelim. Dini ve Ahlakı yeniden ve kaynaklarından öğrenelim. Yeniden iman edelim. 75 yaş hesabı ile ilk 25 yıl çocukluk ve okul hayatı ile geçiyor. Son 25 yıl zaten emeklilik, yaşlılık hali. Bu düzende aktif ömür sadece 25 yıl. Yüksek öğrenim adeta bir iş haline geldi. Artık atom altı parçacıklardan söz ediyoruz. Maddenin yapısı değişti. O modern sağlık ve tarım insanla birlikte havayı, suyu, toprağı, hayvanları ve bitkileri de zehirledi. Batının uygarlık dediği şey bir sömürü mirasından başka bir şey değildi. Arkasında Kızılderililerin kanı, köleleştirilen kara derililerin gözyaşları, sömürülen sarı ırkın çalınan alın terleri vardı. Dünya savaşları bu düzeni sürdürmek için gerekli idi. Soğuk savaş ve iki kutuba bölünen dünya bu çarkın dönmesi için gerekli idi. Darbeler ve terör bunun içindi.

Bugün insanlık bir kavşak noktasında. Bu saatten sonra, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Savaş bundan sonra HAK-BATIL savaşına dönecek. Biz alemlere rahmet olarak gönderilen Ahir zaman Peygamberinin ümmetiyiz. Zor bir zamanda yaşıyoruz. Fitne zamanıdır. Ama unutmayalım ki, Allah’ın kolaylaştırdığından daha kolay, zorlaştırdığından daha zor bir iş yoktur. Biz Kaderin, Rızkın ve Ecelin Allah (cc)nin iradesinde olduğuna iman ettik. Biz Onun rızasına muhtacız. Eğer insanlar yüzlerini Allaha dönmeyecekse, büyük bir yıkım insanlığı bekliyor.
“İçimizdeki, ıslah edici maskeli beyinsizlerin işledikleri yüzünden helak olmak istemiyorsak”, onlara karşı direneceğiz. Cahillerden ve zalimlerden olmayacağız. Zalimleri yanımızdan uzaklaştıracağız, eğer gücümüz yetmiyorsa, onlardan uzaklaşacağız. Sonuçta “Allah'a dayanalım, sa’ye sarılalım, hikmete ram olalım”. Allah indinde makamınızı görmek istiyorsanız, kimlerden yanasınız ve ne yapıyorsunuz, ne söylüyorsunuz ona bakın. Yol varsa budur, başka bilmiyorum çıkar bir yol.

Selam ve dua ile..

Medya-Makale Haberleri

Abdurrahman Dilipak: Kenevir yönetmeliği laikliğe aykırı mı?
Abdurrahman Dilipak: Bu nasıl Müslümanlık?
Abdurrahman Dilipak: Batı'da özeleştiri dönemi
Abdurrahman Dilipak : Meşiah Ve Armilus!
Abdurrahman Dilipak: Siber Güvenlik