Abdurrahman Dilipak/Odessa'dan Stockholm'a Yol Gider... Habervakti.com
Ya da şöyle de koyabilirdik yazının başlığını: SİNOP’tan HAVANA’ya yol gider.
Odessa, Stockholm, Sinop, Havana ne alaka diyebilirsiniz. İşin içinde bir Domuz”luk var da, onu anlatmaya çalışıyorum.
Stockholm Sendromunda da söz etmeyeceğim.
Stockholm sendromu, “rehin alınma, değişik taciz ve şiddete uğrama sonucu psikolojik baskıya maruz kalınması sonucu ortaya çıkan, kişi ile empati ve duygusal bağ kurulması ile sonuçlanan psikolojik esaret” olarak tanımlanıyor. Kısaca “Celladına aşık olmak” gibi bir durumdan söz ediliyor. Mesela batıya yenilip ona aşık olma hastalığı bizim gibi ülkelerde çok yaygın.
“Medeniyet denilen maskara mahluk” onlara yapmadığını bırakmıyor ama sonra onlar batının cellatlığını, misyonerliğini, ajanlığını üstleniyorlar.
“Bir asra yakın zamandır Domuz ağılının kapısına anaç Domuz’u emmek için bekleyen koyun” misali bu anlamda ilginç bir örnek olabilir. Burada bir Domuzluk yok mu sizce.
Onlara benzeme, onları yüceltme ile birlikte bugün. Bir de “uluslararası sistemle birlikte hareket etme” gayretini, Bu sistemin köleleştirdiği kişilerin bu gün sistem içinde mesela Obama örneğinde olduğu gibi yükselmesi ya da DSÖ başkanı Tedros Adhonam Ghebreyesus buna örnek gösterilemez mi?
Asıl size “Domuzlar körfezi çıkartması”ndan sözetmek istiyordum. İş Çanakkale'ye de gelecek daha. Ama Truva savaşına kadar gitmeyeceğim.
“Domuzlar Körfezi Çıkarması”, 1961 yılında ABD´nin desteklediği, sürgündeki Kübalıların, Fidel Castro rejimini yıkmak için gerçekleştirdikleri başarısız işgal girişimiydi.. SSCB, ABD’nin Küba’ya müdahelesine karşı Nükleer füzeler için Alarm verince, ABD’de Sinop’taki nükleer başlıklı füzelerini Rusyaya yönlendirdi ve biz de ABD’nin ülkemize bilgimiz dışında Nükleer bomba girip Rusyaya karşı konumlandığını öğrendik. Neyse her iki ülkede Nükleer füzelerini geri çekti de bir Nükleer savaşın kurbanı olmadık. Buradaki domuzluk aynı zamanda körfezin adı. Çıkartma yapılan yer, timsahların gezdiği, kenevir tarımının yapıldığı bir bölge.
Odessa’ya gelince, hikaye şöyle: 27 Ekim 1914’de Amiral Souchon komutasında Almanya’ya ait Goeben, Breslau ve 9 Osmanlı savaş gemisinden oluşan bir filo Karadeniz'e açıldı. Ve 29 Ekim 1914 sabahı Rusya’nın Odessa, Sivastopol, Novorossiysk ve Kefe limanlarını bombaladı. Bu gemileri bir İngiliz ve bir Fransız savaş gemisi Cezayir açıklarından beri takip edip getiriyorlar. Hatta bu gemilerin kömürleri bitiyor, Malta da ikmal da yapıyorlar. Ne el koyuyorlar ve ne de batırıyorlar, ne de engelliyorlar. Alman gemileri Çanakkale’den geçince biz boğazı kapatıyoruz, İngiliz ve Fransızlara geçiş vermiyoruz. İngiltere ve Fransa bu duruma itiraz edince, biz de bu iki Alman gemisini satın aldık diyoruz, askerler Şapkayı çıkartıp Fes giyiyorlar, adlarınızı da Yavuz ve Midilliye çeviriyoruz. Halbuki, biz sarığı, kalpağı, börkü çıkartıp 2. Mahmud’un kıyamet devrimi ile Fes gitmiştik. Kaldı ki, Osmanlıda Yahudiler, zaten eskiden beri Fötr şapka giyerdi.
Bu İngilizler bu Şapka çıkartıp Fes giydirmenin intikamını bizden feda çıkarttılar, herkese şapka giydirttiler.
Neyse, Alman gemileri ve onlarla birlikte hareket eden Osmanlı donanmasına ait gemiler Bir mayın gemisi ve on beş askerî nakliye gemisi batırıldı, bir torpido botuna ağır hasar verildi. Bir kömür gemisi 3'ü subay 75 personeliyle esir alındı. Novorossiysk'te buğday silolarıyla elli petrol deposu tahrip edildi. Durduk yerde, Almanların safında Rusya, İngiltere ve Fransa’ya karşı savaşa girmiş olduk. Ruslarda gitti Trabzon'u filan bombaladı, Daha sonra da Kars’tan girip Sivas'a kadar ilerlediler. 18 Nisan 1916'da Trabzon Rus işgali altına girmişti. Olan oldu. 1919 Nisan ayında İngilizler Kars İslam Cumhuriyetini yıktı. 1919 Mayısına gelirken Yunanistan 15 Mayıs’ta İzmir’e çıktı, Mustafa Kemal Samsun’a çıktı. Bu gelişmeler bir dönüm noktası oldu ve 2 Kasım'da Rusya, 5 Kasım'da Birleşik Krallık sırasıyla Osmanlı İmparatorluğu'na karşı savaş ilan ettiler. Osmanlı İmparatorluğu'nun savaşa girmesi ile I. Dünya Savaşı'nda çok sayıda yeni cephe açıldı.. Churchill hatıralarında Goeben'in Osmanlıları savaşa girmeye zorlayarak "Doğu ve Orta Doğu için bir geminin daha önce hiç getirmediği kadar fazla katliam, sefalet ve yıkım getirdiği" söyledi. Yani bu oyun aslında bir plandı. Buradaki Domuzluğu anlatmak istedim.
Şimdi gelelim bu güne. Geçen gün yazdım, İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya girmesiyle, Baltıklardan Okyanusa çıkış “Münhasır bölge” ile kontrolüne geçmiş oluyor. Bu işte bu sebeble İstanbul Boğazı'nı Rusya açısından hayati konuma yükseltiyor. Ve tabi bu durum Bizim riskimizi Domuzlar körfezindeki riskimizi olağanüstü artırıyor. Bu gün Karadeniz ve boğazlar Çin Denizi'nden daha büyük risk taşıyor.
O gün Sinop’ta bazı gerçeklerin farkında değildik, Bugün bile bile, bir takım, iktisadi ve siyasi gerekçelerle, aslında sonucunu pek de hesaba katmadan tehlikeli bir yola giriyoruz. ABD'de seçim var. Kim gelir, kim gider bilmiyoruz. Bu arada batılıların Rusya üzerinde tehlikeli planları olduğu anlaşılıyor. Eğer bir hesaplaşma olacaksa, bu bugün için daha çok Karadeniz’e işaret ediyor. Türkiye’nin Rusya ile ilgili riski, Ukrayna, Polonya, Bulgaristan, Moldovya, Romanya, Letonya, Litvanya, Estonya’dan daha büyük. Bu arada bundan sonra Ermenistan ve Gürcistan’da yaşanacaklara da dikkat edelim. İran’ın okyanus sınırı, Körfezde Huzistan bölgesi ve Yemende meydana gelen olaylara da dikkat etmek gerek.
Batı, kendi topraklarına yönelik riski Karadeniz'e Türkiye üzerinden Türk dünyasına yansıtmaya çalışacaktır.
Churchill’in hatıralarındaki o cümleyi hatırlayın...
Milletvekilleri aslında İsveç’in NATO üyeliğini onaylarken, bu riski de beraberinde kabul etmiş oldular. Yani Baltıklardaki riski Karadeniz'e İstanbul boğazına yansıttılar. Şimdi 2. Kanalı, Montreux'u konuşmaya hazır olun.
Peki Putin burada ne dedi?
Türkiye’ye karşı Ankara’nın ABD’den ne aldığını sordu. Başka ne dedi, ülkesinin halklarına, bölge devletlerinin halklarına bir tavsiyede bulundu.. Neydi o tavsiye, mum alın, gaz lambası, pil alın demedi. ''Akıllı telefonlar alacağınız silahlanın“ dedi, sosyal mediada dolaşan haberlere göre.. Ölüler ekmek, bakla, nohut yemez çünkü. Ölüler karanlıktan korkmaz aynı zamanda..
Tam da böyle bir zamanda, HABAT, NUHİ YASALAR; EPSTEİN, KARAYLAR, HAZARA konusunun tartışılırken, bir de KANAL İSTANBUL’un gündeme gelmesi ilginç değil mi, hem de seçim öncesi politik polemiklerin tavan yaptığı bir zamanda.
İstanbul depremi bir yandan, öte yandan Karadeniz’de yükselen tansiyon, bakalım bu işin sonu nereye varacak.
Selam ve dua ile.