Abdurrahmanipak: Öldürmek Kolay Yaşatmak Zor!

Habervaktİ.com yazarı Abdurrahman Dilipak'ın yazısını iktibas ediyoruz

Abdurrahman Dilipak: Öldürmek Kolay Yaşatmak Zor!/Habervakti.com

Derin Gerçekler

Kıyamet alametlerinden biri de, insanların eşyalarla konuşması (Nesnelerarası iletişim), köylülerin bostanları, bağı-bahçeleri söküp, ağılları dağıtıp yerine gökdelenler yapıp orada yaşamaya başlamaları, ölenin niye öldüğü, öldürenin niye öldürdüğünü bilmediği bir zamandan söz edilir. İşte sanki bugün o günlere geldik. Artık tezek ve ter kokularının yerini parfüm kokuları aldı ama bir şeyleri satın alırken, bedel olarak ne ödediklerinin, neleri kaybettiklerinin farkında değiller.

Diyarbakırlı Ramazan, İzmirli Oğuz ya da Samsun’daki saldırganın umursamaz tavrı normal değil. Bu insanları idam etmek kolay. Ama idam sorunu çözmek için yeterli değil.
Bakın, sadece semptomları gidererek hastalığı tedavi etmiş olamazsınız. Terörle mücadelede de, yukarıda örneklerini verdiğim cinayetlerde de benzer yanlışları yapıyoruz.

Yakın gelecekte zombi insanlar göreceksiniz.. Hani o korku filmlerindeki seri katiller gibi, o internet ortamındaki öldürmekle puan kazanılan oyunlardaki gibi.. Bu katiller ya biyonik robotlarsa!

Eskiden de vardı bu tür olaylar, ama bunlar biokimyasal yöntemler, ipnoz teknikleri ile yapılıyordu. Mesela “Cesaret hapı” böyle bir şey, ya da “PediHeridol” diye bir hapdan söz edilir. Kişiye yüksek dozda verildiğinde kişilik bozukluğuna yol açıyor. Sonra ipnozla kişiliği dönüştürülüyor ve belli bir hedefe karşı düşmanlaştırılıyor. Zombi’ye dönen kişi hedefi yokettikten sonra intihara da yönlendirilebilir, infaz da edilebilir, ya da bu kabustan uyandığında hiçbir şey hatırlamayabilir de. Herşey bulanık bir rüyaya dönüşebilir onun zihninde. Hayatı akıl hastahanesinde de sonlanabilir.

Bugün gelinen noktada artık bu işler çok daha kolay ve asıl failleri bulmak da o kadar zor olabilir. Mesela subliminal mesajlarla da yapılabilir bu işler, biorezonans yöntemleri ile de. RF üzerinden de yapılabilir, ışık frekansı üzerinden de. Işıkla mikrob da öldürebilirsiniz, mutluluk hormonu da salgılatabilirsiniz, haşerat da kovabilirsiniz, aksini de yapabilirsiniz, cinayet de işleyebilirsiniz.

ABD Hava Kuvvetlerinin Uzay Kontrol Dairesi ve CIA “BrainControl” dedikleri “Beyin kontrolü” çalışmasına 1954’de başladı. 70 yıl olmuş “BlueBird” dedikleri bu projenin 256 alt başlığı vardı. Bugün çok ileri noktadalar. mRNA ile Gen manipülasyonunu gerçekleştirdiler. NeuraLinkle nihai vuruşa hazırlanıyorlar. BionTech’in ve Modernanın J&J’ın taşeron olarak kullanıldığı bu Şeytani proje ile mRNA “aşı”(!?)sı üzerinden artık insanları bir röle’ye (relay / vericiye) dönüştürdüler.

Mavi Balina oyununu hatırlıyor musunuz? Bu oyunu oynayan 12 yaşındaki bir kız çocuğunun intiharıyla ortaya çıktığı ve Rusya'da 2016 yılında Nisan ve Kasım ayları arasında 130'dan fazla çocuğun intihar ettiğini biliyoruz. Peki daha sonra ne oldu, biliyor muyuz. Artık yüzlerce “Mavi Balina”dan daha tehlikeli oyun var internette, fuhuş, uyuşturucu ve kumar artık her yerde. İnsanlar yeni yeni siber uyuşturucu ile tanışıyorlar.

Bakın üzerinde patlayıcı madde bulunan birinin üzerindeki bombayı uzaktan patlatabilirsiniz artık. Hatta tabanca taşıyan birinin tabancasındaki mermileri bile uzaktan patlatmak mümkün. RF manipülasyonu ile, yolda giderken cep telefonunuz üzerinden köpekleri korkutup kaçırabilirsiniz de, bir başkası sizin telefonunuz üzerinden köpekleri size saldırtabilir de.

Hele bir de kafanıza o “NanoChip”leri bir taksınlar. O zaman zaten TEK TIK’lık bir canınız olacak. İnsan, makine ve hayvan 3’lü kombin bir NESNE olarak SİBORG diye tanımlanan bir GENOM’a dönüştürüleceksiniz. Daha şimdiden kimlik kartınıza zaten biyolojik cinsiyetinizi yok sayarak GENDER diye yazmadılar mı? Adım adım “TransHumanizm” projesi hayata geçiriliyor. Bugünkü gençleri, biyolojik insan neslinin son örnekleri olarak gördükleri için onlara “Z kuşağı” diyorlar. Ne garibtir ki, onlar da böyle denilmesini kendilerini yücelten bir şey zannediyorlar.

BioHacker’ler artık aramızda dolaşıyor. O eski Hacker’lerin papucu dama atıldı artık. NanoChip’le üretilen Kuantum bilgisayarlar, MicroChip’lere doğrudan giriş yapabilmektedir. Dolayısı ile o Hackerlerin dönemi kapanıyor. Artık öteki sistemlere giriş kopyalamaya da gerek yok. İstediğiniz zaman girer, istediğiniz bilgilere erişebilir, ya da o bilgileri değiştirebilirsiniz. Ve kimse de bunu anlayamayabilir. Bu anlamda Muhasebe kayıtları, bilgisayarlı çekilişler ve hatta seçim sonuçlarının artık hiç biri güvenli değil.

MikroChip’le ürettiğiniz kara, hava, deniz sistemlerinin ele geçirilmesi artık işten bile değil. Fırlattığınız güdümlü füzeler dönüp sizi vurabilir. Güçlü Jammer’lerin yerini artık HAARP gibi sistemler alıyor. Alçak irtifa uyduları üzerinden Laser ve RF teknolojileri ile hava hareketleri, hareketli ve sabit sistemler, insan, hayvan, bitki tüm canlı hayat manipüle edilebilmektedir. Yani cana ve mala kasdedilebilir. Bunu potansiyel risk analizi yapan bir yapay zeka gerçekleştirebilir. Sahi bu durumda kimi suçlayacaksınız?

Böyle bir durum sözkonusu olduğunda, fail gözüken kişi de aslında bir sistemin kurbanı. Şeytan böyle bir oyunla bir taşla iki insanı vuruyor.

Bu işin ille de bir cinayetle sonuçlanması gerekmiyor. Afrodizyak etkisi olan gıdalar ve ilaçlar, hatta içtiğimiz sularla yavaş yavaş cinsel anlamda bir saldırgana dönüştürmek mümkün. Ya da aynı şekilde, elektronik manipülasyonla birlikte, eğitim, media etkisi, moda, kültürel yöntemlerle gıda, ilaç, kozmetik, çevresel etkiler, hatta tekstil ve spor üzerinden bir kombinle östrojen, androjen dengesi bozularak, fıtrattaki bozulma sonucu kadınlarda cinsel dışa vurum, erkeklerde cinsel saldırganlık kışkırtılabilir. Bu sonucu hazırlayan sadece fahişeler ve sex manyaklarının ahlaki zaafları değil. Bunları öldürerek, döverek, hapse atarak sorunu çözemezsiniz.

Bizim Emniyet teşkilatının siber suçlarla ilgili biriminin, bu konuda bir çalışması var mı bilmiyorum. Ya da MİT’in. Bu konunun Akademi’nin de bugün için ilgi alanında olduğunu da sanmıyorum. Dijital Dönüşüm ofisinin, henüz 5G’nin bu süreçte nasıl bir cinayet olduğunu, Grafen’i, Starlink’lerin oluşturdu tehlikenin farkında olduğunu sanmıyorum. TÜBİTAK, ya da Politika Kurullarının, Bilim kurullarının, Yüksek yargının, siyasi partiler ve TBMM’nin parti grub yönetimleri, ilgili komisyon ve İnsan Hakları Komisyonunun işin farkında olduklarını sanmıyorum. Peki Diyanetin, Sivil toplumun, Media’nın ilgi alanında mı? Bunlar mRNA’yı bile anlamadılar ki, bu anlattıklarımı anlasınlar. Onlar İHA, SİHA derken bir de “Uzay İstasyonuna gittik” diye uçuyorlar. Öte yandan Adalet’in, İrfan’ın, Ahlak’ın, Cemaat’ın, Ailenin, Gençliğin, ekonominin hali malum. Siyaset desen, PART’iler, KANSER hücresi gibi bloklaşıp birbirini yiyor. Her bir parça, ülkeyi ötekinden kurtarmak üzere bölünmüş. Siyaset, Piyasa, Aile her yerde çatışma var. Evlenenden çok boşanır hale geldi neredeyse insanlar. Kendi inancına, tarihine, geleneğine düşman haline getiren kalabalıklar birbirlerine karşı öfke yüklü.

Yazık, çok yazık! Bu gidiş nereye? ﴾Tekvir 22-26﴿ “Bu kadar beraber yaşadığınız kişi kesinlikle mecnun değildir. Andolsun ki onu (vahiy meleğini) apaçık ufukta görmüştür. O, gayba ait bilgileri sizden esirgemez. O, lânetlenmiş şeytanın sözü değildir. Öyleyse nereye gidiyorsunuz?”
Alın size Gazze’de yaşananlar. İnsanlar Müslümanlara, İslam ülkelerine bakıp dinden soğuyorlar ya hu!
Türkler, Hind ve Malay Müslümanları Sünni, Arapların bir kısmı ve Farisiler Şii, Araplar Selefi, hepsi kendi mezhebini, din büyüklerini sanki İlah ve Rab edinmiş! Muhkemleri bırakıp müteşabihleri kendilerince yorumlayıp kendi yorumlarının peşine düşmüşler. Allah’ın emrine uymazsanız haram işlemiş oluyorsunuz, Peygamberim emrine uymazsanız Mekruh oluyor, ama birileri gibi düşünmezseniz, dinden çıkıyorsunuz.
Bunun sonucu durum işte örnekte görüldüğü gibi.
Selefi dönemi, yani 4 Halife dönemini yok sayan, ehlibeytten yana olmayan, ehli sünnet ve cemaat anlayışına sahip olmadan bir kişi nasıl Müslüman olabilir.
Herkes ya bu sacayağının herbirini kendine esas alıp, öteki ayakları yok sayarsa ne olacak.
Bugün durum budur. Aynı Allah'a, Resulüne ve Kitaba iman edenler nasıl böyle bir tefrikanın içine düşebilirler.
Din büyüklerini İlah ve Rab edinmeyin denmedi mi bize.
Şeytan sizi Aldatmasın diye uyarılmadık mı? Unutmayalım ki, Allah cahil ve zalim topluluğa hidayet etmez. Ben Müslümanım, ben Müslümanlardanım elhamdülillah. Selam ve dua il

Medya-Makale Haberleri

Mücahit Gültekin: Suriye Tartışmaları, "Kökü Dışarıda Olmak" Söylemi ve Politik Hafıza Üzerine
Abdurrahman Dilipak: Suriye İsrail’le karşı karşıya gelirse!
Abdurrahman Dilipak: Suriye’deki halk devrimine nasıl bakıyorum
Abdurrahman Dilipak: Allah’a ve ahiret gününe inanmak!
Abdurrahman Dilipak: Suriye bizim göz aydınlığımız olsun!