"Ebedi olan yalnız Allah’tır. Ezeli olan da! Her doğan ölecektir. Her yapılan yıkılacaktır. Bu peygamberlerin kurdukları devletler içinde böyle, Mabed’ler içinde! Kim ki “Beka meselesi”ni, kişi ya da bir yapı için “sorun” olarak görüyorsa, onlar kaçtıklarını sandıkları şeye doğru koşuyorlar demektir. Biz “Baki” olanın kuluyuz. Onun için isim olarak da “Abdulbaki” şeklinde kullanılır. Bu gökkubbe de “baki” değil!
“Ezeli ve ebedi olan” da yalnız Baki olan Allah’tır.
Mecazi olarak kullanırken bile dikkatli olmak gerek, hele bunu siyasi bir söylem olarak kullanmak, gazab sebebi olabilir dikkat etmek gerekir. Korumaya çalıştığınız şeyin yıkımına sebeb olabilirsiniz. Bir peygamber bir Mabed yapar. Allah, o mabedin inşasında kozmik hesaplar için, o peygamberin emrine bukağılı Şeytan’ları ve Cin’leri görevlendirir. O Mabed gelmiş geçmiş bütün mabetlerden daha muhteşemdi, Hz. Süleyman’ın saltanatı gibi. O Mabed’in Minberinde meleklerin koruduğu, Akasya ağacından, 4 kolu ve 6 halkası olan, içinde Evamir-i Aşere’nın yazılı olduğu mucizevi tabletlerin, Asa-i Musa ve yine Hz. Davud’un Mucizevi kılıcı, Tevrat ve Zebur rulolarının bulunduğu emanet / ahid sandığının bulunduğu yer, Allah (cc)’ın iradesi ile, daha sonra Buhtunnasr / Nebukadnezar tarafından yerle bir edildi.
Sandık, “ahir zaman/zamanın sonu”nda, yani insanın yaratıldığı zaman boyunun sonunda o zamanın son emanetçisine emanet edilmek üzere indrilmek üzere manevi koruma altına alındı. Mabed’in koruyucu Tapınak Şovalyeleri daha sonra, dinden uzaklaşıp Vatikan’ın koruyucusu oldular. Hz. Süleyman’ın Mabed için seçtiği Mimarın adı Masonların büyük biraderleri için kullanılır oldu.
Kimse kendi saltanatına güvenmesin. Fatiha’dan hemen sonra gelen Bakara Suresi, bu anlamda bize önemli dersler verir. Ben-i İsrail, mucizeyi peygamberleri ile birlikte yaşadılar. Deniz yarıldı, Firavun ordusu ile birlikte helak edildi. Aç kaldılar Bıldırcın kebabları ikram edildi, Kudret helvaları indirildi, susadılar, Kaya’dan 12 pınar onlara su ikram etti. Bütün bu ikram ve korumaların ardından, şımardılar. Hz. Musa’ya “biz ‘Allahın seçtiği aile’ olduk, sen aradan çekil de, Allah bize görünsün” dediler. Onca ikramdan sonra bu olunca, Tur-u Sina’dan dönen Hz. Musa, 10 emirle geldiğinde kavmini, kurban yerine Allah'a altın bir buzağı takdimesi yaparken buldu da, Laneti hakettiier. Oysa bir yetimin danasını kurban etmek yerine, herkesin beraberinde getirdiği altınları bir şükran nişanesi olarak Allaha takdim etmek istemişlerdi. Allah'a ücret ödemeye kalktılar da, Allah onları lanetledi. Ve bu laneti hakeden eylemleri, yargı sonunda orada katledildiler. Firavun'a karşı savaşmayıp, haksızlıklar karşısında susanlar, hatta Firavun'a yaklaşmak için vesile arayanlar, gün gelip Yahudi çocukların öldürülmesi ve kişilerin sürgün edilmesi emri gelince, onlar da mecburen Hz. Musa’nın ve Harun’un peşine takıldılar. Oysa Hz. Asiye şehid edilenlerdendi.
Olay Kur’an- Kerim’de ve Tevrat’ta da anlatılmıştır. Levi’lerden 3000 kişinin öldürülmesi Tevrat’ta ele alınmıştır ancak daha çok sayıda intihar ve öldürme ile bir cezalandırmadan söz eden rivayetler de vardır. (Bu konuda ayrıntı için şu kaynağa bakabilirsiniz: (“Kur’an-ı Kerim ve eski ahit bağlamında buzağıya tapan İsrailoğulları’na ölüm cezası verilmesi meselesi” Şükrü Madem, Mustafa Yiğitoğlu. Karabük Üni.) Başlarında Hz. Musa, Hz. Harun, Hz. Yuşa olduğu halde, denizi geçen bu halk, daha sonra 10 günlük yolu 40 yılda nice zorluklarla geçtiler.
Sakın “biz geliriz şöyle yaparız filan demeyin.”
Bize denmedi mi, “Göklerin hazinelerinin anahtarı benim elimdedir demiyorum”. “Göklerin ordularının komutası bendedir” demeyin diye. Bedir'de ne olmuştu hatırlasanıza. Peygamberimiz istişare sonucu fikrini değiştirmiş ve geri çekilmek zorunda kalınınca, gençlerin Resulullahtan özür dilemeleri üzerine vahiy gelmiş. Gençleri aklamış ve sonucun kendi takdiri olduğunu beyan etmişti yaratanımız. Kimse bunları kendinden ve fırkasından zannetmemeli idi. Kiminin erdem ve meziyeti kendine aitti. Hayır da şer de İrade olarak Allah’ın iradesi içindeydi. Bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilirdi.
Bugünkü siyasi söylemlerde, bu hakikatlerin hilafı anlamına gelen ifadeler dile gelebiliyor. En son Kılıçdaroğlu yine kaderi değiştirmekten söz ediyordu. Sonsuza kadar devam edecek bir zafer vadediyordu. Bu siyasi metinleri yazar iletişim uzmanları oturup önce biraz Akaid okusalar ne iyi ederler. Bari Amentü’yü ıskalamayın! Bankacılar şunun ne kadar farkında: İslam tarihinde haramlar kronolojisinde son olarak kaldırılan Ribayı ilk baştan kaldırmaya kalkmanın sadece bir zaman kaybı olduğunu anlamak için ciddi bir siyer okumasına ihtiyaç var. Tabi Riba ile Faizin aynı şey olmadığını, Riba’ya esas paranın kendisinin gerçek bir değer olduğunu, kağıt paranın Kaime olduğunu, Buna bağlı enflasyon ve devalüasyonun bu rakamsal değeri artırırken gerçek değeri düşürdüğünü, parayla ilgili gerçek değeri gizleme ve değiştirmenin büyük bir suç, haram gazaba müstelzim bir yalan şahidlik olduğunu pek hesaba katmıyorlar sanıyorum.
Kim Allah’ın ikramını kendi mülkü sayar ve bunun hep böyle olacağını söylerse ve bununla bir üstünlük iddiasına kalkarsa, bu Allah’ın gazabını celbeder. Bunun böyle olmadığını göstermek için Allah (cc) peygamberlerine bile, akıl düzeyinde, dünyevi tasarruflarında mutlak üstünlük ve süreklilik bahşetmedi. Sizi “Mallarınız, canlarınız ve sevdiklerinizle, kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edeceğim” dedi. Ta ki aramızda gerçekten iman edenlerle içlerinde gizli şirk taşıyanlar belli olsunlar diye...
Seçime doğru yıl sonu muhasebesi yazımıza yarın da devam edelim...
Selam ve dua ile...