Ankara’da ne kadar farkında bilmiyorum ama toplumda ciddi anlamda siyasi cinayetlerin yeniden başlaması konusunda ciddi bir endişe var. ABD’de Epstein’in VIP (Very Important Person) Satanist, Pedefolik, LGBT cemaatında aleyhte şahitlik yapması sözkonusu olan onlarca kişiden kimi intihar etti, kimi ölü bulundu, kimi bir kaza sonucu hayatını kaybetti.
Siyasi cinayetler Cumhuriyet’in ilk yıllarında da vardı, sonraki dönemlerde de oldu. Soğuk savaş döneminde de hep oldu bu cinayetler. Bizim ''terör olayı'' dediğimiz bazı cinayetler de aslında siyasi cinayetler kategorisinde değerlendirilmiş olabilir.
Kaset ve dosya operasyonları aslında bir itibar cinayetidir. Bu konuda media tetikçileri kullanılır. Şimdi buna bir de troller eklendi. Bu işler bazen Mafia’ya havale edilir. Bazen bir ideolojinin militanına, bazen bir resmi kişiye ya da sıradan bir tetikçiye. Şeytan’ın her yerde adamları var. Av ve avcı arasında ilginç bir kader bağı vardır. Şeytan, avcı’yı; avlanırken avlar aslında. Bu can pazarında av bazan kutsanır ama zulüm çarkında avcı her zaman kaybeden taraftadır.
Hiç kimse eceli gelmeden ölmez. Bütün bu olanlar, olayın tüm tarafları ve şahidler için bir imtihandır.
Her zamanın ve her mekanın her zaman için kendine has imkanları ve riskleri vardır. Önemli olan bizim bu dengede nerede yer aldığımızla ilgilidir.
Kimileri bir şeyh’in dizinin dibinde yaşamayı hayal ve umud eder, kurtuluş için. Kimileri uzaklarda, uzlette arar kurtuluşu... Hz. Nuh 950 yıl yaşadı, onunla birlikte bir ömür geçiren hanımı ve oğlu iman edenlerden değildi. Hz. Yakub’un dedesi peygamberdi, babası da peygamberdi, amcası da. Kendi de bir peygamber. Oğlu da peygamber oldu daha sonra. Soyu bin yıl Peygamber oldu. Ama 13 oğlundan 11’i kardeşleri Yusuf’u kuyuya attılar. Hz. Yusuf, çocukken atıldı kuyuya. Köle pazarında satıldı, saraya danışman oldu, iftiraya uğradı, hapis yattı, sonra çıktı, 7 yıl bolluk yaşadı, 7 yıl kıtlık. Hz. Eyyub’u hatırlayın, onun başına gelenleri! Hz. İbrahim’in kendisine örnek olacak hiç bir güzel örneği yoktu ama Müslüman oldu. Hz. Asiye’yi hatırlayın, Hz. Haacer’i hatırlayın. Her yerde ve her zaman, Allah’a açılan bir kapı vardır. Ve o yolda Şeytan sizi beklemektedir.
Kim ne yaparsa kendine yapar. Her ümmetin bir imtihanı vardır. Bizim imtihanımız da böyle. Global resetle imtihan oluyoruz. Bilim, kehanet, sihir, büyü herşey var. Cinler ve Şeytanların zincirlerinin serbest bırakıldığı bir zamana denk geldik.
Tehtid ne kadar büyükse, hileler ne kadar keskinse, çözüm için ilahi yardım da o kadar güçlüdür. Yanınızda duran Hz. Hızır mı, yoksan Şeytan’ın avenelerinden, iradesini teslim aldıklarından biri mi? Onların kim olduğunu anlamak isterseniz, neyle meşgul olduklarına bakın.
Manevi açıdan baktığınızda, “zor zaman”, ya da “zor mekan” yoktur. Allah’ın zorlaştırdığından daha zor ve kolaylaştırdığından daha kolay ne bir yer vardır ne de bir zaman. Bütün zamanlar ve mekanlar O’na eşit uzaklıktadır. Ve her şey O’nun hükmü altındadır. Onun için övünmeyi, dövünmeyi bırakalım ve Hakk'ın rızasının tecellisinin vesilesi olmaya bakalım. Yoksa hayır da şer de Şeytan da, Cinler de, Melekler de Allah’ın iradesi içindedir.
Sahi bu siyasiler ne yapmaya çalışıyorlar? Ülkeyi mi kurtaracaklar ya da kendilerini mi kurtarmaya çalışıyorlar? Elleri ayakları boş değil, tuttukları iş değil. Birileri de onların gelmesini ya da gitmesini kendilerinin kurtuluş vesilesi ya da memleketin (Haşa) “Beka” sorunu olarak görüyor. Gerçek şu ki, kurtarıcılardan kurtulmadan kurtuluş yok. Kurtuluş kişinin hakedişi ile ilgilidir. Biz kendimizi değiştirmeden, Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek. Değişmesi gereken biziz biz. Başımızdakilerin değişmesi değil.
Asıl mesele başımızdakilerin değişip değişmemesi değil, bizim değişip değişmememiz ve bizim başımızdakilerin değişip değişmemesini kendimiz için dert edinip edinmediğimiz.
Her zaman ve heryerde riskler kadar büyük fırsatlar var. Tehlikeler kadar kolaylıklar gizli, önemli olan onları görebilmek, önemli olan dürüst, bilgili ve cesur olmakta... Hissi kable'l vuku'nuz, kalp gözünüz açık mı, kapalı mı? Feraset sahibi misiniz mesela.
Siyaset ya da Politika, her ne derseniz deyin, o devlet denen şeyin içinde şehid kanı da vardır. Cinayete uğramış bir mazlumun kanı da. “Siyaset etmek” adam öldürmek demektir mesela. “Siyaset meydanı” adam asılan meydanın adıdır. İdam gömleğine “siyaset gömleği” denir. Dar ağacının adı “Siyasetgah'’dır. Siyaseten adam da öldürürler. “Siyaseten katl” diye bir şey vardır.
Bizim işimiz olmamalı bunlar. Biz “Maslahat”ı yani sulhetmeyi esas almalıyız. İnsanın aklı ile vicdanını barıştırmalıyız, sonra insanı insanla ve sonuçta insanı fıtratla, tabiatla barıştırmalıyız. Bu 3 Barış bizi Allah’la barışa götürür. Değilse insan Allah’la savaştadır.
Siyaset bir ihsan vesilesi olduğu kadar gazab vesilesidir de. Siyaset bazan iki yönü ile de keser, zulüm aracı olur, bazan iki yönü ile de saadet vesilesi olur.
Firavunların da devleti vardı, Nemrutların da.
Hitlerin de, Stalinin de devleti vardı.
Peygamberler de devlet kurdular. Zalim yöneticiler de geldi, Adil yöneticiler de!
Bazan zalim halk, adil yöneticilere isyan ettiler. Zaman oldu zalim yöneticiler, İlahlık ve Rablik iddia ettiler. Bütün bunlar aslında bir imtihan vesilesi idi. Hayat bir imtihandır. Ve Allah (cc) bizi, mallarımız, canlarımız, sevdiklerimizle, kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edecektir. Ne doğduğumuz anne-babayı, ne toprağı, ne zamanı, ne derimizin rengini ve ne de cinsiyetimizi biz seçtik.
Bütün bunlar bir kaderdi.
Ve herkes gibi, biz de bugün burada imtihan oluyoruz.
Ya Rab, bize Hakkı Hak, batılı batıl göster, Hak da toplanmamızı nasib et. Bizi nimet verdiklerinin yoluna ilet, gazaba uğrayanların değil. Selam ve dua ile.