Abdurrahman Dilipak: Ve Bugün.../HABERVAKTİ.COM
Derin Gerçekler
15 Temmuz’un yıl dönümü, bu sene geçen yıllardaki gibi heyecanla anılmadı. Bu 15 Temmuz önceki yıllara göre daha bir sönük ve sessiz mi geçti sanki? İnsanlar “derin gerçek” konusunda şüphe mi yüklüydüler yoksa? Kime, neye inanacaklarını bilmeyen bir kitle vardı sanki? Halkı galeyana getirecek klipler vardı ama onlarda eskisi gibi değildi, birkaç basit belgesel dışında.
Farkındaysanız Pensilvenya'dan da bir açıklama gelmedi. Derin bir sessizlik vardı. Ne ABD, ne AB, ne NATO ve ne de Rusya konuştu! Bunların hiç biri konuşulmadı da. Oysa hepsi de işin içindeydiler. Ve gerçek, tarafların bize açıkladıklarından ibaret değildi.
Erdoğan Vilnius’tan, Davos’tan döner gibi dönmedi. Dönüşünde insanlar onu karşılamak için hava alanlarına koşmadı. İsteseler bu işi organize de edebilirlerdi ama olmadı işte. “Oneminute” dememişti, “Dünya 5’den büyüktür” de demedi. NATO üyelerini Srebrenitsa katliamındaki suç ortaklıkları ile ya da PKK’ya verdikleri destek ve koruma ile, FETÖ’ye verdikleri destek ve koruma ile de suçlamadı. Fehriye Erdal’dan da söz etmedi. Yanındakiler de böyle bir söylemde bulunmadılar tabi. “Reel Politik” putu’nun görünmeyen eli, herkesin ağzını kapatmış gibiydi.
Kambersiz düğün olur mu? Terör dediğiniz şey büyük ölçüde soğuk savaş’tan arta kalan, “gayri nizami harp” tekniğidir. Ya da nam-ı diğer ”özel harp”. Kontrollü bunalım stratejisinin aracıdır terör. Ve Darbeler, %90 NATO ve “Made in USA”dır. Başında öyle değilse bile, o Şeytani güç bir şekilde işe müdahil olur. Darbenin patenti Batıdadır.
15 Temmuz’da da dikkatli bir gözle bakarsanız, 3 darbe görürsünüz.
Düz bakarsanız, FETÖ denen bir örgüt bir darbe için kalkıştı, iktidar ve halk da, darbeyi bastırdı.
Erdoğan darbenin olacağını, darbeden 4 ay önce biliyordu. Darbeyi yapacakları da biliyordu, darbenin hedefinin kendisi olduğunu da. Yani MİT bir gün öncesi darbeden haberdar olmadı. Erdoğan da haberi enişteden almadı. Ne zaman olacaktı? Zamanı izleniyordu. FETÖ’cüler(!?) de darbeyi Erdoğan’ın bildiğini biliyorlardı. Rusya da olayı biliyordu. Burada adı hiç geçmeyen, doğrudan ABD ve NATO subaylarının işin içinde oldukları 100-150 kişilik, FETÖ’yü Truva atı olarak kullanan ama AK Parti cephesinde de gelişmeleri yakından takip eden 3. Bir grub vardı. ABD ve NATO her zaman olduğu gibi ikili oynuyordu. “Ölen ölür kalan sağlar onların olur”du!
Batı “Dualist”tir. Hep ikili oynar. İrtica ile mücadele edenler bir yandan da Emire ana üzerinden Tarikat örgütlerler. Erbakan, İsrail ve Siyonistlerle mücadele ediyor ya, birileri hemen içeri sızar. İçerideki Truva atı, Mason, Habatçı Adnan Oktar, Milli Görüş gençlerine Masonluk tehlikesini anlatmaya başlar, Mehdi, Mesih, kıyamet, Anti Darvinizm maskeli bir şekilde. Milli Gazete'de yazarlık bile yapar Oktarcılardan biri. Bu yakın ilişki ile bütün İslam dünyasında, Mehdici hareketlerin haritasını çıkartırlar. Bir yandan da Vicdani bir operasyon görüntüsü arkasında kan toplarlar ve Türkiye’nin gen haritasını çıkartırlar. Bunlar aynı zamanda Atatürkçü’dürler. “İki Mustafa Buluşturma” senaryosunun ilk aktörleridirler.
Nejla Çarpan da “İki Mim”i, “Mevlana ile Mustafa Kemal”i buluşturmaktan yola çıkmıştı ama Siruus senaryosu yarım kaldı. Yine Siruus’u konuşuyoruz, yine 2 Mustafa’yı! “Akıl olmazların zoru içinde”. Birileri yine iş üzerinde. Oktarcılar erken ve hızlı hareket ettiler. Sürece entegre olamadılar. Bu tür suç Habatçılarda. Onların kehanetleri tutmayınca, olan Oktarcılara oldu.
Memlekette Cemaat-Tarikat dediğin ne ki, Bir cübbe, bir sarık, Captagon tüccarından Şeyh üretmek isterseniz bir Sisi bir de Tuncay Güney yeter. Kemalistleri dizayn etmek isterseniz ÇYDD, ADD ve bir Tuncay Özkan yeter. Ülkeyi iki kampa ayırmak için bir BÇG bir FG ile bu işi yapabilirsiniz. İkisi de aynı merkezin taşeronu aslında..
Bakın kafanızı kiraya vermeden, çok dikkatli bakar, çok yönlü okur, düşünürseniz kim kimdir anlayabilirsiniz. Biz buna feraset diyoruz. Yoksa aynı merkezin kontrolündeki Şeyh ve Fahişeler arasındaki derin ilişkiyi anlayamazsınız.
Unutmayın, “ıslah edicileriz” diye ortalıktan dolaşan “bozguncu” birileri, aynı ülkenin çocuklarının kanları ve gözyaşları üzerine kendilerine iktidar ve servet üretmek istiyorlar. Onların kanlı ve kirli oyunlarına gelmeyelim.
Bir yandan İsveç’teki kitap yakma rezaletine karşı tepki verirken öte yandan “veli-i nimetimiz” turistler için, “Mescid formunda Meyhane” açıyoruz. Eskiden de Kurban kesip Kerhane açıyordu CHP’liler. AK Parti döneminde bunlar oluyor. CHP döneminde “yol vergisi” vardı, bizimkiler “paralı yol” yapıyor. Eskiden “varlık vergisi” vardı, bugün “Vatandaşlık vergisi” geliyor. Bekleyin, HES kodu ile başladık, PerformanPass gelsin, “Ekmek karnesi” de çıkar. “Aşı olmayana ekmek de yok” der belki birileri! ''Kız bile vermeyin'' demediler mi?
Bu ülkede hala “kim kimdir” belli değil. Kimin eli kimin cebinde bunu da anlamak kolay değil. Sağ-sol, alevi-sünni, liberal-milliyetçi fareketmez. Bu eğitim ve bu media ile ancak bu kadar. Cehaletin bu kadarı ancak eğitimle mümkün. Celladına aşık bir halkımız var. Ve sonunda tencere yuvarlanıyor kapağını buluyor. Biz kendimizi değiştirmeden, Allah (cc) bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek.
15 Temmuz'la iki tanık’ın beyanları üzerinde bir kaç kelam etmeden gündem Sela ile eş zamanlı Petrol zammı ve Bir tarikat topluluğunun yeni hocalarının “eski Tevbe alma”ların yenilenmesi gerektiği açıklaması ile başka bir yöne kaydı. Bu sabah uyandığımızda TL-Kur dengesine bakacağız. Hafta sonu Faiz, enflasyon tartışması ve yeni zamlar gündem olacak. 15 Temmuz tartışması bu şekilde başlamadan bitecek gibi. Korkarım yeni yüzyıla da böyle gireceğiz.
Selam ve dua ile.