Abdurrahman Dilipak: Zilhicce Yazıları 2 /HABERVAKTİ.COM
SAVAŞ, BARIŞ, ZAMAN VE MEKAN!
İslam’da savaşa, 5 temel emniyete yönelik yapılan bir saldırıya karşı izin verilmiştir. Ve saldırgan, teslim olana ya da ricat edene kadar savaşa devam edilecektir. Eman istediklerinde, yani savaştan vazgeçip tazminat ödemeyi kabul ettiklerinde sulh edilecek ve sulh şartlarına uyulacaktır.
Ama Müslümanlar ilk saldıran taraf olmayacaktır.
Ayrıca Müslümanlar için savaştan arındırılmış zamanlar ve mekanlar vardır. “Eşhhuru hurum” bunlardan biridir. Birilerine karşı doğrudan ve dolaylı olarak savaş şartları oluşmuşsa, fiili saldırı olmadıkça Müslümanlar savaşmayacaklardır. Yılda 4 ay (Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Receb) bu isimle anılır. Onun dışında, mabedler, hastahaneler, silah taşımayın, savaş katılmayan unsurlara karşı silah kullanılmaz, katl yapılamaz. Çocuklar, Kadınlar, Yaşlılar, engelliler, hastalar bu grubtadır.
Herkesi aşağıda zikredeceğim ayetlerin bizim hayatımızdaki karşılıkları ve bugünkü uygulama imkanları açısından düşünmeye davet ediyorum. Bunu özellikle bu gün, Hac, Kurban ve namazla birlikte düşünmemiz gerekiyor.
“Kur’ân-ı Kerîm’de haram ayda savaşmanın büyük günah olduğu hükme bağlanırken insanları Allah yolundan çevirmenin, Allah’ı inkâr etmenin, Mescid-i Harâm’ın ziyaretine engel olmanın ve halkını oradan çıkarmanın Allah katında daha büyük günah olduğu da belirtilmiştir (el-Bakara 217). Bu âyetten, haram aylarda kendilerine karşı girişilen bir savaşa Müslümanların karşılık verebilecekleri anlaşıldığı gibi bir başka âyette de haram aylardaki saldırmazlığın karşılıklı olduğu, Müslümanların saldırıya uğradıkları takdirde aynı şekilde hareket edebilecekleri bildirilmiştir (el-Bakara 194). Nitekim Müslümanlar, kendilerine yönelik saldırılara haram ayda bile olsa karşılık vermişlerdir.”
İslâm hukukçuları, haram aylarda savaş yasağının devam edip etmediği şartlara göre farklı yorumlar yapmışlardır. Bu ayetlerin neshedildiğini öne süren alimler de vardır. Bazıları da Hz. Peygamber’in Huneyn ve Tâif’te olduğu gibi bazı savaşları haram aylarda yapmasını delil olarak ileri sürmüşlerdir.
Diğer görüşü savunanlar, Harem’in saygınlığıyla ilgili hüküm gibi; haram aylarla ilgili hükmün de devam ettiğini, yukarıdaki âyetlerin nüzûlünden sonra gerçekleşen Vedâ Haccı sırasında Resûlullah’ın gerek Harem gerekse haram aylarla ilgili hürmeti dile getirdiğini, Resûl-i Ekrem’in bu aylarda vuku bulan bazı savaşlarının ise esasen müşriklerin saldırı ve tehditlerine karşılık veya bu aylardan önce başlamış bulunan bir savaşın devamı niteliğinde olduğunu belirtmişlerdir. Ayrıca haram aylara dair âyetlerin, saldırı ve tehdit olmadıkça savaşın belli zamanlarda yapılmamasıyla ilgili hususi bir hüküm getirdiğini, bunları neshettiği ileri sürülen ve bütün müşriklerle her yerde savaşılması konusunda umum ifade eden âyetlerle aralarında bir çatışma söz konusu olmadığından nesih iddiasına da yer bulunmadığını söylemişlerdir.
Bugün benim için önemli olan, Müslümanların bu ayetlerle ilgili farkındalığı, bu konuda bir endişe taşıyıp taşımadıkları, bu konuda karar verirken, fetva almak, bir te’vil yolu bulup kendi kanaatını icra için vesile arayışı mı, yoksa, Allah’ın rızasının tecellisi için vahyin ve resulün bu konudaki söz ve fiilleri üzerinden bir sorumluluğunun hakikate uygun tayini için ilahi rızanın idrak gayreti mi!
Mesela bazı âlimler bu aylarda vuku bulan öldürme suçunun diyetinin arttırılacağını ifade etmektedirler. Mesela cinayet suçlarında, yargıçların ya da toplumun haram aylarla ilgili böyle bir bilgi ve hassasiyet içinde olduklarını kim söyleyebilir. Bu konuda çağdaş politikacılar, güvenlik bürokrasisi, kanun adamları haram aylarla ilgili mevcut durumu meşrulaştırıcı bir görüşe yakın dururken, fıkık ve tefsir alimleri genel olarak hükmün neshedilmediği görüşünü benimsemiştir .
Bu konuda Diyanet İslam ansikloedisindeki görüşler şu şekilde özetlenmektedir: “Milletlerarası ilişkilerde barışı esas alan İslâm dini yeryüzünde her türlü haksızlık, bozgunculuk ve tahakkümü yasaklamıştır (el-Bakara 205; el-Kasas 83). Bununla birlikte insanın benliğinde taşıdığı menfi eğilimler sebebiyle savaşın bir vâkıa olduğunu kabul etmiş (el-Bakara 30, 251) ve savaşla ilgili hükümler koyarak tahribatını sınırlamaya çalışmıştır. Haram aylar kavramının ancak bütün tarafların kabulü ve saygı göstermesiyle uygulamada faydalı sonuçlar doğuracağı şüphesizdir. Bu kavramın ortaya çıkışı ve uygulanışıyla ilgili tarihî ve dinî şartlar ne olursa olsun, ihmal edilen birtakım insanî değerlerin yaşatılması ve bu konuda kamuoyu oluşturulması için belli günlerin ayrılmasına önem verilen zamanımızda, yılın üçte birini meydana getiren bir süreyi, insanların savaş karşıtı düşünce ve duygular içinde yaşamasının yeryüzünde barışın tahakkukuna sağlayacağı katkı büyüktür.”
Keşke bu konuda farklı görüşlerin icrası konusunda bu endişeler ciddiye alınca, Modern savaş teknikleri, teknolojileri, robotik sistemler ve otomatik sistemler açısından bu konu yeniden düşünülse. Bu endişe canlı tutulsa. Çünkü bu sadece siyasi bir konu değil, aynı zamanda kişisel bir konudur. Şahsi kin, öfke gibi konularda insanların başkasının canına kasdetmesi her zaman haram, kan davası haram. Ama bunun Haram aylar, haram mekanlar, 3. Şahıslara yönelik oluşturduğu zarar ve tehdit ayrı bir vebal, sorumluluk gerektiren bir husustur. Mesela Mukaddes beldelerde, ihramlı iken sinek bile öldüremezsin. Mik’ad alanı içindeki durum da farklıdır. Arz-ı Mev’ud coğrafyasının durumu da farklıdır.
Din, Namaz, Oruç, Hac, Zekat’dan ibaret değil, o imana giriş için gerekli kelime-i tevhidden sonra okuduğunuz Fatiha ile aslında evrensel bir sorumluluk kuşanmış oluyorsunuz. Allah'ın rızasının tecellisini ve alemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamberin ümmeti, onun manevi mirasçısı (Veresetül enbiya) oluyorsunuz. Zilhicce’miz tekrar aklımızla vijdanımızı barıştırsın ki, insan insan barışsın.
İnsan-insanla barışsın ki, hayat zincirinde birlikte olduğumuz bitki, hayvan, hava, su, toprakla barışalım da, Fıtratla barışalım da, bu barış bizi Allah'a barışmaya, Allah’la barışmaya vasıl etsin.
Değilse insan Allah’la savaşmaktadır.
Selam ve dua ile.
NOT: Bugün saat 15.00’te Uşakta, 1. Asliye Ceza Mahkemesinde, Uşak eski Valisi Kocadağ’ın müşteki olduğu davanın duruşması var. İnşallah Uşakta olacağım. Sonucu size yazarım. Dua edin.