Abdurrahman Dilipak: Zilhicce Yazıları 3 /HABERVAKTİ.COM
Bu 10 günde neler var?
Bu sene Tevriye günü 26 Haziran 2023 Pazartesi (8 Zilhicce 1444) günü başlıyor. Hacc'ın rükünlerinden olan Arafat vakfesine çıkışın başlangıç vakti olan Zilhicce ayının 8. Günü’ne “Tevriye Günü” diyoruz..
Sözlükte “Terviye” “düşünmek, akıl yormak; sulamak, suya kandırmak”, etimolojik anlamda “gayesini veya anlamını saklama, kapalı sözle ima etme” gibi mânalara gelir.
27.6.2023 Salı Arafat'ta vakfe zamanına işaret eder. (9 Zilhicce) güneşin zevalinden sonra başlar, ertesi gün şafak vaktine kadar devam eder. Hac Arafat Vakfesi ile başlar.
Müzdelife vakfesi, bayram gecesi, gece yarısından itibaren güneşin doğuşuna kadarki süre içerisinde yapılır. Bayramın birinci günü Büyük Şeytana 7, ikinci, üçüncü ve dördüncü günlerinde ise her 3 şeytana yedişerden 21′ er taş atılır. Hac kurbanı , Safa ile Merve arasında say ve Tavafla ibadet tamamlanır ve bunun bir işareti olarak saç kesilir.
Kurban Bayramının Arefe Günü 27 Haziran 2023 Salı (9 Zilhicce 1444).
Kurban Bayramı 1. Günü 28 Haziran 2023 Çarşamba (10 Zilhicce 1444).
Bu gün itibarı ile Zihiccenin ilk 10 günü tamamlanmış olur.
Kurban Bayramı devam eder.
Kurban Bayramı 2. Günü 29 Haziran 2023 Perşembe (11 Zilhicce 1444).
Kurban Bayramı 3. Günü 30 Haziran 2023 Cuma (12 Zilhicce 1444).
Kurban Bayramı 4. Günü 1 Temmuz 2023 Cumartesi (13 Zilhicce 1444)
Hac ve Kurban, zaman olarak içiçe geçmiş bir ibadettir.
Zilhicce'nin 8. gününe "terviye günü"
9. gününe "Arefe günü";
Kurban bayramı günü 10. güne) "nahr=kurban günü",
ondan sonraki üç güne de "teşrik günleri" denilmiştir.
Biliyorsunuz o günlerde Müslümanlar vakit namazlarından sonra, “Allahu ekber, Allahu ekber” diye başlayan Teşrik tekbirleri getirirler.
Hac ve Kurban Hz. Adem’den beri varolan bir ibadettir. Kabe dediğimiz yerde Allah’a adanmış ilk Mabed/Beyt (Beytullah) Kabe’dir. İlk Kurban emri de, Habil-Kabil olayının hemen öncesinde geldi. Hz. İbrahim ve Hz. İsmail üzerinden Hz. Haacer’le ilgili imtihanda da yine Kurban olayı vardır. Hz. Musa zamanında da, Tur-u Sina’ya çıkmadan önce de beni İsrail kavmi’ne kurban kesme emri verilmiştir.
Kurban “Yakınlaşma” anlamına gelmektedir. “Akraba” aynı kökten bir kelimedir. Bu kelime “yakınlık“ ifade eden bir kelimedir. Burada maden “Allah'a yaklaşma” anlamına gelmektedir. Allah rızası için, onun emri ve izni ile mecazen Allah'tan aldığımız canı “Allah’a (cc) sunma”. Allah’ın izni ile bir can’a kasdetmeyi ifade etmektedir. Burada hem can alma, hem can sunma anlamına bir fiilden söz etmekteyiz.
Burada hem tarih, hem objesinde kendimiz olan hal’i, hem de bundan sonrasına yönelik, gıda için kasdettiğimiz mahlukatın canı olduğu ve onun bedenen fiziki varlığının bizden farklı olmadığını görüyoruz.
Kurbanda bu boyutta sembol, izin, infak ederek ikram, şükür gibi farklı ibadet biçimlerini idrak ediyoruz.
Hz. İsmail örneğinde insana karşılık bir bedel, Hz. Musa dönemindeki örnekte bir ceza ve kefaret, Hz. Adem döneminde Kurbanın mahiyeti ve yanlış davanışın aslında nasıl büyük bir günah olduğuna dair işaretler vardır. Mesela Kabil örneğinde sadece infakın Kurban şartına şekil yönüyle uymadığı için kabul edilmediğini görüyoruz. Hz. İbrahim’de ise, insan kurban etmenin yaygın olduğu bir dönemde, Allah’a (cc) sunulacak olan kurbanda insan yerine bedel olarak koç olması gerektiği gösterilmektedir. Ama öte yandan aslında işin ruhani boyutunda Allah’ın rızası yönünde insanın malını, canını ve sevdiklerini fedaya hazır olması gerektiği anlaşılmaktadır.
Koyun sonunda bir maldır. Ama Hz. Haacer’in şahsında, aynı zamanda Hz. İbrahim’in şahsında bir anne ve baba oğlunu Allah yolunda fedaya hazır olduğunu, Hz. İsmail’in şahsında bir kişinin kendini Allah yolunda fedaya hazır olması anlatılır. Şeytan taşlarken, bu 3 kişinin yerine kendimizi koyarız ve “evet ben de aynı şeyleri yapmaya kararlıyım. Ve ben de beni engellemeye çalışan Şeytana, tıpkı Hz. İbrahim’in, Hz. Haacer’in ve Hz. İsmail’in yaptığı gibi taş atıyorum'' demekteyiz.
Şeytan taşlarken, asıl Kurban olan ve en küçük olan Hz. İsmail’in şahsında anlam kazanan sıra izlenir. En son Hz. İbrahim’e gelen büyük Şeytan taşlanır. Burada dikkat etmemiz gereken husus, aslında tarihi bir hadiseyi seremonik şeklinde tekrarlamak değil, bugün bizim, bize gelen şeytanları düşünerek o gün orada fiziki olarak tekrarladığımız hareketi, gerçek hayatta her zaman ve her yerde Şeytan taşlamaya döndürmemiz gerekiyor.
Biz ekonomik, sosyal, siyasal hayatta bize gelen Şeytanları taşlamıyorsak, sadece Mekke’ye gidip Şeytan taşlamış olmakla sorumluluktan kurtulmuş olmuyoruz. Dikkat edelim Şeytan bizi Allah’la aldatmasın. Namaz kılarken sadece necasetten taharet yetmez. Namaz kılarken elbisenizin cebinde haram para varsa namazınız da haccınız da kabul olmaz. Haketmediğiniz bir makamın kimliğini taşıyorsanız da ibadetiniz kabul olmaz. Camiye giderken bindiğiniz araba rüşvetle alınmışsa da o ibadet sizi Allah'a yaklaştırmaz. Bunlar da, Domuz kanı gibi, Şarap gibi, Riba gibi haramdır, pisliktir.
Mümin olmak, İbrahimi bir duruş, İsmaili bir teslimiyet, Haacer annemiz gibi bir adanmışlık, vakar, tevekkül gerektirir. Safa ile Merve arasında Hacer Annemizin ayak izlerinde koşarken bu imanın ve ruhun idrakinde değilsek, sadece şekil şartını yerine getirerek ümid ettiğimiz ikrama ve bağışlanmaya ulaşamayız. Elbette şekil şartı da var. Onu da maddi ve manevi açıdan bir bütün olarak ruhumuz ve bedenimizde yaşayacağız.
Kur'an-ı Kerim'de Fecr Suresi'nin başında, "On geceye yemin olsun ki?" ifadeleriyle bahsedilen bu on gecenin Ramazan'ın son on günü veya Muharrem'in onuncu gününe kadar olan on gün /Aşure Günü) olduğu kayıtlı olsa da genel kabul edilen görüş bu on günün Zilhicce ayının ilk on günü olduğu yönündedir.. Yani her senenin Kurban Bayramından önceki ilk dokuz günü ve Kurban bayramı günü olmak üzere olan "on gün".
Fecr, tan yerinin ağarması / şafak demektir.
Fecr sûresi, Leyl (Gece) sûresinden sonra Mekke'de inmiştir,
30 âyettir.
Mealen: Bismihi teala. Tan yerinin ağarmasına andolsun, On geceye andolsun. Çifte ve teke andolsun, Geçip giden geceye andolsun (ki, müşrikler azaba uğrayacaklardır). Şüphesiz bunlarda, akıl sahibi bir kimse için üzerine yemin edilmeye değer bir özellik vardır. (Ey Muhammed!) Rabbinin, (Hûd'un kavmi) Âd'e, şehirler içinde benzeri kurulmamış olan, sütunlarla dolu İrem'e, vadide kayaları oyan (Salih'in kavmi) Semûd'a, kazıklar sahibi Firavun'a ne yaptığını görmedin mi? Bunlar şehirlerde azgınlık eden ve oralarda pek çok bozgunculuk çıkaran kimselerdi. Bu yüzden Rabbin onların üzerine azap kamçısı yağdırdı. Şüphesiz Rabbin, gözetlemededir. İnsan ise; Rabbi onu deneyip de kendisine ikramda bulunduğunda, ona bol bol nimetler verdiğinde, "Rabbim bana ikram etti" der. Ama onu deneyip rızkını daraltınca da, "Rabbim beni aşağıladı" der. Hayır, hayır! Yetime ikram etmiyorsunuz. Yoksulu yedirmek konusunda birbirinizi teşvik etmiyorsunuz. Haram helâl demeden mirası alabildiğine yiyorsunuz. Malı da pek çok seviyorsunuz. Hayır, yeryüzü (kıyamet sarsıntısıyla) parça parça olup dağıldığı zaman, Rabbinin buyruğu ve saf saf dizilmiş olarak melekler geldiği ve o gün cehennem getirildiği zaman, işte o gün insan (yaptıklarını birer birer) hatırlar. Fakat bu hatırlamanın ona nasıl faydası olacak!? "Keşke bu hayatım için önceden bir şey yapsaydım" der. Artık o gün, Allah'ın edeceği azabı kimse edemez. Onun vuracağı bağı kimse vuramaz. (Allah, şöyle der:) "Ey huzur içinde olan nefis!". "Sen O'ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön!" "(İyi) kullarımın arasına gir." "Cennetime gir”.
Bu günlükte bu kadar.
Selam ve dua ile.