Abdurrahman DİLİPAK/habervakti.com
Seçime Doğru Taktik Savaşları
Müslümanlar İslami kavram ve kurumları şahsi ve siyasi emelleri uğruna içini boşalttılar, onu şekli hale getirdiler, İslam karşıtları ise, doğrudan saldırı hedefi haline getirdiler. Müslümanların yanlışı İslam karşıtlarının eline malzeme verirken, İslam karşıtlarının saldırıları da, Müslüman geçinenlerin Müslümancılık istismarına ve şovuna malzeme oluşturuyor.
Taktik, kısa vadeli bir hedefe ulaşmak için kullanılan yol ve yöntemlerin tamamına Takdik denir. Daha çok askeri alanda kullanılır. Bugün artık iş, eylem, oyun ve siyasi bir araç olarak da kullanılıyor. Terim genellikle iş, protesto ve askeri bağlamlarda ve ayrıca satranç, spor veya diğer rekabet içeren faaliyetler için kullanılır. Kazanmaya dönük olarak araç-gereç ve unsurların tümü, topyekun seferber edilir. Bu işe “Takdik” diyorlar. İslam’da her şeyin bir haddi-hududu vardır. Belli sınırlarda makul, ya da mübah olsa da, sınırsız uygulama fitne sebebidir. Makyavel bu yolda hiçbir sınır tanımaz. Onlara göre “Gayeye giden her yol meşrudur. Kardeş katline de fetva verirler, gidip sivil halkın üzerine Atom bombası da atarlar. Bu Şeytani bir senaryodur.
Bunun Siyasete uygulanması da son derece risklidir. Rakibiniz, içinizden birileridir. Yurttaşınız, ortağınız, din kardeşiniz olabiliyor. Onların içindekilerle kendi içindekilerinizin bir çoğu zihniyet ikizi olabiliyor. Siyasetin gayesi bizde sulhetmek anlamında “Maslahat” olması gerekirken, bugün yola çıkmadan savaşa hazırlık yapar gibi bir halin içindeler.
Herkes birbirinin açığını, yanlışını, kasetini, dosyasını arıyor. Kendi varlık ve meşruiyetini, ötekilerin yanlışı ile temellendirme ya da onlara göre göreceli bir tercih için, “doğru olan benim” değil de, “o benden daha kötü” mantığını kullanıyor.
Papa "Hristiyan Birliği" çağrısı yapıyor. Daha doğrusu bu bir “Haçlı İttifakı”! Yani kendi içinde birlik olmaktan çok, kendi dışına, İslam’a karşı ortak bir cephe oluşturma planı gibi gözüküyor. Biz ne yapıyoruz?. Ya da Ortodoks kiliselerinin merkezi burası. Bunları Katolik ve Protestan dünyasının kucağına mı iteceğiz. Bu konuda hangi siyasinin hangi görüşü var. Ermeni Katolik Kilisesi’nin, Papanın LGBT’ye sahip çıkan söylemine karşı ne düşündüğünü biliyor musunuz?
Bizim siyasiler ellerinde başörtüsü ile dostlar alışverişte görsün havasında ortalıkta dolaşıyorlar. Sahi bu arada Hristiyanların ve diğer dini toplulukların, kadın-erkek dini kisveleri ile dışarıda görünür olmalarına ilişkin bir düzenleme olabilecek mi? Bu mümkün mü? Bütün insanlığın hayrına olmayan bir düzenleme benim kabul edeceğim bir düzenleme olmayacaktır. Yeter ki, 5 temel emniyete aykırı olmasın. Dünya din eksenli kutuplaşıyor. İslam'a ve Müslümanlara saldırılar artıyor. İsveç’te Kur’an-ı Kerim’i yakan ırkçı Paludan’dan yine tehdit etti: “İsveç NATO üyesi olana kadar her Cuma Kopenhag’daki Türkiye büyükelçiliği önünde Kuran yakacağım”. Bunlar rahat durmayacaklar. Biz kimsenin kutsal kitabını yakmadık. Mabedini yakmadık. Ama tüm Kızılderilileri yokedenler, kara derilileri köleleştirenler, sarı ırkı sömürenler, 1962 yılına kadar bu insanları, insanlaşma aşamasına geçmemiş maymunlar olarak, “Hayvanat bahçeleri”nin yanında inşa ettikleri “insanat bahçesi”nde sergileyenler sanki bunlar değil mi!?. Sanki Alman katillerin ellerinde 17 milyon insanın kanı yok. Ruslar az mı insan kestiler, Çinliler, Japonlar, milyonlarca insan katlettiler. Çin’de Fransızlar Boxor isyanında bir Fransız rahib öldürüldü diye 1 milyondan fazla insan öldürdüler, İngilizlerle beraber. Sadece Cezayir’de daha 2. Dünya savaşı yıllarında Fransızlar 1 milyondan fazla insan öldürmediler mi? Asıl soykırımcılar kimler! Bugün GlobalReset projesi ile 8 milyar insanı 500 Milyona indirmek isteyen ve 7,5 milyar insanı çöp olarak niteleyenler kimler ve onların ülkemizdeki işbirlikçileri kimler. Bunlara hayır diyen Mecliste grubu olan tek bir parti var mı? Kendi aralarında savaşır gibi gözükseler de, söz konusu batılılar olunca hepsi süt dökmüş kediye dönüyorlar, Global çetenin minik fareleri kükreyince aslanlar miyav diyor.
Başörtüsü, Faiz (Aslı Riba) zaman zaman politik sebeplerle gündeme getirilip, sonra uyutuluyor. Başörtüsüne gösterilen ilgi, acelecilik, ısrar neden “Lanzarotte”, “İstanbul sözleşmesi”, 5G, Lanzarotte, Trans Humanizm, Fuhuş, uyuşturucu, torpil, rüşvet, yolsuzluk gibi konularda ne 6’lımasa, ne de Cumhur ittifakında “tık” yok. Açılan dosyalar da genellikle politik maksatla karşı tarafı köşeye sıkıştırmaya yönelik işler.
“Hak namına haksızlığa ölsem tapamam” diyenler nerede. Hep birileri sirkatin gizlemek için şecaat arzediyor sanki. “Vay o namaz kılanların haline ki, …” diye başlayan ayeti hatırlayın. Doğru bir şey dünya malı, metai, hırsı için malzeme yapanların sonu hüsrandır.
Bakın Başörtüsü, bir tesettür aracı olarak değerli olduğu için sahip çıkılıyorsa, daha acil, daha hayati başka konular da var. Yok sadece seçim sürecine dönük bir iş ise yapılan işin dine de dünyaya da faydası olmaz. Allah o işi bereketini kaldırır.
Boş işlerle vakit geçiriyoruz, Havanda su döğüyoruz. Doğmadık çocuğa don biçiyoruz, dereyi görmeden paçayı sıvamaya kalkıyoruz, aslı yok yaylasındaki bağın üzümünün pazarlığını yapıyoruz. Daha seçim tarihi belli değil, 14 Mayıs mı, 18 Haziran mı! Her kafadan bir ses. YSK daha seçim takvimini açıklamamış. Parti Meclisleri toplanıp kimi aday gösterecekleri belli olmamış, Başvuru tarihi belli değil. Kişisel başvurular için da daha takvim açıklanmamış, hayırdır, ne oluyor, aceleniz ne? Birileri “AK Partinin adayı Erdoğan” diyor. Öteki “Hayır Erdoğan aday olamaz” diyor. Aslında ne Erdoğan’ın adaylığı bir resmiyet kazandı, ne de partisinin ilgili kurullarının bu yönde bir kararı var. Yani usul şartlarının hiç biri yok. Usul esastan önce gelir. Bugün için bu adaylık iddiaları sadece bir polemik konusu. “Dostlar alışverişte görsün” kabilinden işler. Erdoğan'ın 2017'de şöyle demiş: "Cumhurbaşkanının fesih yetkisi yok. Ülke bir erken seçime gitme durumundaysa erken seçime gitme kararını parlamento alır. Cumhurbaşkanının erken seçime götürme yetkisi dahi yok" Bu konuda mevzuatta bir değişiklik oldu mu? Olmadı ise, dün niye öyle, bugün niye böyle.
CB seçimleri için adaylık konusunda mangalda kül bırakmayanlar, Milli egemenliğin istinatgahı olan Yasama organı seçimleri için adaylık konusunda neden kimseden bir ses çıkmıyor?.
Efendiler, savaşa gitmiyorsunuz. Kendi gözünüzde kazık gibi sopalar dururken, başkasının gözünde çöp aramak ne iştir. Resulullah veda haccında, Riba’yı, kan davasını kaldırırken, ilk olarak kendi yakınlarından kaldırdı. Yoksa Allah’ın yardımı, rahmeti ve bereketinden mahrum kalırsınız. Eliniz ayağınız boş olmaz, ama tuttuğunuz bir iş de olmaz. Domuz yemeyebilirsiniz ama, ona eşdeğer Domuzluklar da haramdır. Bunu da bir kenara not edelim.
Bu uslub ülkeyi “hainler” ve “kurtarıcılar” diye ikiye bölüyor. Birinin kahramanı, ötekinin haini oluyor, bu kör döğüşünde. Bakın bu kurtarıcılardan kurtulmadan kurtuluş yok. Siyasi öfke ve hırs gözleri kör, kulakları sağır eder. Kalpleri kurutur. Aşk ve öfke aklı zail eder. İktidar aşkı ve kaybetme korkusunun öfkesi ile siyasiler bu aşk ve öfke sarmalı içinde akıllarını, vijdanlarını kaybedebilirler. Gözleri var görmez olur, kulakları var duymaz olur. Sinan Ateş cinayeti bile toplumsal ilgi canlı olmasa faili meçhule karışacak. Bir insana yapılan bir haksızlık, bütün bir topluma yöneltilmiş bir tehdittir. Adaletin terazisinin ayarı ile oynarsanız, ayarı ile oynadığınız terazi gün gelir sizi de tartar. Hani ölçü ve tartıyı doğru tutacaktınız, sağlık bakanlığının CoVID istatistikleri ve ölüm raporlarının ölçüsü-tartısı tam mı? Ya da TÜİK verileri, Merkez Bankası ve Maliye Bakanlığının enflasyon rakamları. Riba ve Enflasyon ikiz kardeştir. Birine gösterilen hassasiyeti ötekine göstermiyorsanız o çaba boşunadır. Dil ile ikrar ettiklerinizi kalbinizle tasdik ediyorsanız, bu yapılanları nereye koyacaksınız. “Emir demiri keser” demeyin. Masiyette iteat yoktur!
Gelin seçim sürecini savaşa gider gibi, soğuk savaş taktikleri ile meydan okumalarla dejenere etmeyelim. “Hani güzel ve hikmetle insanları Hakka, ortak bir kelimeye çağıracaktık” Ali İmran 159’da ne emredildi bize: “Eğer kötü huylu, sert mizaçlı, katı yürekli olsaydın, akılsızca davransaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onlara af ile muamele yap. Bağışlanmalarını, koruma kalkanına alınmalarını dile.” Bu da Şarap, domuz, Riba konusunda olduğu gibi bir emir. Haber veriyorum, (Kim olursanız olun) eğer bu, (Allah’ın resulüne ve Müslümanlara verilen) emirlere uymazsanız, Allah işlerinizi sarp dağlara sardıracak. Üstünüze pislik yağdıracak, kaybetmekten korktuğunuz şeyi kaybedecek, kazanmayı umduğunuz şeyden mahrum olacaksınız, ya da kazandığınız şey size fayda vermeyecek, sonuçta kaçtığınızı sandığınız şey sizi bulacak. Bu hükümler aslında bütün insanlar için bir öğüttür. Dünya ve ahiret saadetinin anahtarları olan sözlerdir bu sözler. Selam ve dua ile.
Not: Seçime doğru ilginç şeyler de oluyor. İsrail Akdeniz’de kapsamlı bir tatbikat yapıyordu. İsrail İran’a saldırdı. Batılı ülkeler Türkiye’de terör saldırısı uyarısında bulundu.