Batı, bir coğrafî terimin ötesinde, bir dünya görüşünü ifade için de kullanılıyor. Yoksa, yer kürede güneşin doğduğu ve battığı her nokta, Doğu da olur, Batı da... Ve amma, bizzat Batı denilen dünya da kendisini ‘Abendland’, ‘Günbatımı diyarı’ olarak niteler. Gerçekte ise, ‘El’garb’u lenâ ve’ş-Şarq’u lenâ...’ ölçüsünce Doğu da, Batı da Allah’ındır ve bütün mekanlar, İslam’ın ve Müslümanların ulaşmayı hedef edinmesi açısından eşittir.
Bu noktayı böylece işaretledikten sonra, asıl konuya geçelim.
***
Her insanın seveni- sevmeyeni olur. Bu çok da tabiîdir.
Ebu Cehl, Hz. Peygamber (S) için, ‘İnsanların en çirkini…’ demişti; Hz. Ebu Bekr ise, ‘İnsanların en güzeli…’ Bu birbirinin en zıddı iki tavsif şekli Resul-i Ekrem (S)’e sorulduğunda, ‘Her ikisi de doğru söylemiş..’ buyurmuştu. Çünkü birisi, sıradan düşmanlığın ötesinde, bir fobi’yi, derin bir nefretle beslenen korku hali’niyansıtıyor ve bu yüzden O’nu en çirkin ve korkunç; diğeri de, sıradan bir dostluğun ötesinde derin bir aşkla bağlı olduğundan, O’nu insanların en güzeli olarak görüyor.
Âşık Veysel’in mısraı da bu hali ne güzel yansıtır: ‘Güzelliğin on par’etmez. Bu bendeki aşk olmasa…’
***
Özellikle de son 5 yılı aşkın bir zamandır Tayyib Erdoğan, Batı dünyasında giderek daha bir sevimsiz hâle gelmeye başladı. O dünyanın hemen bütün medya organlarında, Erdoğan’ı kötülemeksizin geçen bir gün bulmak neredeyse yoktur. En çirkin ve ahlâksızca sataşmalara ve hattâ, medya gücünü anlatmak bahanesiyle, o’nu -Almanya’da resmî ders kitaplarına konulmuş ve- bir köpek kulübesi içinde gösteren karikatürlere varıncaya kadar… İtiraz edildiğinde de, -kötü niyetli olmayan ve sadece medya gücünün çocuklara anlatılmasına bir örnek olarak, ‘Gazetelerden alınmış bir karikatür..’ gibi izahlar yaptılar.
Bu, düşmanlıktan da öte, ruh hastalığının en temel sebebi de, Batı dünyasını hem İspanya ve hem de Balkanlar üzerinden 600 yılı aşkın bir süre âdetâ kıskaca alan Endülüs ve Osmanlı Müslüman güçlerinin, Batı-Hristiyan dünyasının sosyal hâfızâsında bıraktığı hâtıra ve korkuların tekrarlanabileceği ihtimalidir herhalde... Çünkü , emperyalist dünyanın devlet adamları karşısında süklüm-püklüm olup yardım dilenen ve son 200 yılı aşkın bir süredir emir almayı âdet haline getirmiş uygulamalar gitmiş; yerine, ülkesini güçlendirdiği için, artık onlarla eşit şartlarda oturup müzakerelerde bulunan, dik duran, eğilmeyen bir yeni ‘müslüman lider’ profili oluşmaya başlamıştır.
***
Hele de son anayasa referandumu günlerinde Batı dünyasındaki Erdoğan karşıtlığının, sıradan bir düşmanlıktan öte, bir ‘Erdoganofobia’ya, tedavisi psikiyatri kliniklerinde bile zor olan bir ruhî saplantıya, bir çılgınlığa dönüştüğü unutulamaz. Öyle ki, ‘alman’ öğretmenler, Almanya’da Türkiye’li ailelerin ilkokullardaki çocuklarına bile Erdoğan’ı kötülemek yarışına girmişlerdi.
Bu durum hâlâ da devam ediyor. Bush döneminin meşhur ‘new.con’ların, ‘yeni muhafazakârlar’ denilen ekibin içinde yer alan sionist-yahudi Michael Rubin, 11 Mayıs günü yaptığı açıklamada Erdoğan’ı açıkça tehdid ediyor ve ‘Trump’la görüşmeye gelmese de olur ve gelirse, belki de geri dönemez!’ diyordu. Erdoğan ise dün, Trump’la görüşmelerin, ‘İkili ilişkilerde bir virgül değil, bir nokta rolü’ göreceğini söylüyordu. Çünkü, Trump’la yapılacak görüşmelerin gündemi oldukça ağır... F.G’nin iadesi, PKK / YPG’nin silahlandırılması başta olmak üzere…
Emperyalistler karşılarında böylesine kesin tavırlı ve dik duruşlu birisini istemezler. Onun için bu tehditler...
Aynı şekilde, önümüzdeki haftalarda Brüksel’de yapılacak olan NATO Liderler Zirvesi’ne katılacak Erdoğan’ı, Belçika’daki Türkiyeliler karşılamaya hazırlanırken, Bruxel Belediye Başkanı da, o karşılama gösterilerine izin vermeyeceğini söylüyor. Tıpkı geçen ay, Hollanda- Rotterdam Belediye Başkanı’nın, TC. Dışişl. Bakanı Çavuşoğlu’nun uçağını indirtmemesi ve diğer zorbalıklar misali bir durum... Bu paranoiac tutum, o ülkelerdeki hükûmetlerin bilgisi dışında yapılacak şey değil..
stargazete