İşte sana ölçü, al ve bak bakalım sen hakikaten adam mısın yoksa değil misin?
Elbette hemen herkes kendisini beğenir, iyi bir adam olduğunu düşünür. Tabii ki bu normaldir. Hele bir de parası varsa, malı çok ise veya makam sahibi ise, emrinde bir çok insan çalışıyorsa, arabaları, hattâ korumaları varsa; Büyük ihtimâl kendisini diğer bir çok insandan üstün, büyük bir adam olarak görecektir. Ancak, herkes kendisini nasıl bilirse bilsin, gerçek değişmez. Öyleyse, elimizde öyle bir ölçü olmalı ki, hem kendimizi hem de diğer insanları o ölçü ile doğru olarak tanıyabilelim.
İnsanın yaratılışında bir iyilik gördüğü zaman teşekkür etmek özelliği vardır. İster kâfir, ister Müslüman olsun fark etmez. İllâ bir iyilik gördü mü, ona karşı teşekkür etmek onun içinden gelir. Bu fıtrattır. Eğer insan gördüğü iyilik karşısında teşekkür etmezse nankördür. İşte ölçü budur. Gördüğü bir iyiliğe karşı teşekkür etmeyen nankördür.
Bize ve herkese, her insana en büyük iyiliği yapan Allah (c.c.)"tır. Zira O, hiçbir hakkımız yokken bizi yoktan var etti. Yaratmayabilirdi. Sonra gözler, kulaklar, eller, ayaklar ve hatta sayamayacağımız kadar nimetler ile bizi nimetlendirdi. Sadece bir gözünüze kıymet biçebilir misiniz? Bu nimetleri bazı insanlara vermediğini de görüyoruz. Demek, bu bir hak değil. Sonra, bizi her gün çok kıymetli yiyeceklerle besliyor. Güneşi yakıp ısınmamızı ve aydınlanmamızı sağlıyor. Eğer, O yakmasa idi, kim bize güneşi yakıp ondan istifade etmemizi sağlayabilirdi? Ayrıca; evler, arabalar vermiş. Elbiseler, çol çocuk vermiş. Eş dost aklına ne gelirse. Hepsi ayrı birer nimet. Bakın bu gün yaşıyoruz. Yani, bize bu gün de hayat verdi. İsteseydi dün bizi öldürebilirdi. Öyleyse, bu gün yaşamamız ayrı bir nimettir ve hakeza ve hakeza. Saymakla bitmez nimetleri bize ihsan ediyor. Bu gerçek Kur"an-ı Kerim"de "min haysü lâ yehtasib" ifadesiyle yani "sayacak olsanız sayamazsınız"şeklinde ifade edilmiştir.
Evet, Rabbimiz bizi yoktan yaratmış ve sayılamayacak kadar nimetlerle donatmış, iyiliğe karşı teşekkür etme duygusunu da vererek sonsuz nimetlerine karşı teşekkür etmemizi emretmiştir. İşte ayet-i kerimeler:
"Allah (c.c.) insanlara bol nimet verir, fakat insanların çoğu şükretmez" Bakara 243
"Şükrederseniz and olsun ki size karşılığını artıracağım. Nankörlük ederseniz, bilin ki azabım pek çetindir" İbrahim 7
"Kendisinden isteyebileceğiniz her şeyi size vermiştir. Allah (c.c.)"ın nimetlerini sayacak olsanız sayamazsınız. Doğrusu insan pek zalim ve çok nankördür" İbrahim 34
"Pek az şükrediyorsunuz" Mü"minun 78
"Nimet ve refaha karşı nankörlük eden nice kasabaları yok etmişizdir" Kasas 58
"Yalnız Allah (c.c.)"a kulluk et ve şükredenlerden ol!" Zümer 66
Bu ve buna benzer bir çok ayet-i kerimede Rabbimiz şükür etmemizi emrediyor ve şükretmeyenlerin nankör olduklarını ve şiddetli azabı hak ettiklerini haber veriyor.
Evet şükür ediyor muyuz, etmiyor muyuz? Allah (c.c.)"a kulluk ediyor muyuz, etmiyor muyuz? Allah (c.c.)"ın mı emrini dinliyoruz, yoksa nefis ve şeytana mı kulluk ediyoruz. Bu gerçek bütün çıplaklığıyla sabah namazı vakti ezanlar okununca ortaya çıkar. Zira, tam o vakitte, bütün kâinatı yaratan ve idare eden, bütün her şeyin dizgini elinde olan ve her an bizi görüp gözeten ve bizlere sonsuz nimetler veren Rabbimiz "kalk, karşımda boynunu bük, verdiğim nimetler teşekkür et" diye emretmektedir. İnsan ise sıcak yatağında uzanmaktadır.
Allah (c.c.) insana "kalk" emredince, nefis ve şeytan da "kalkma, yat" emrini vermektedirler. İşte, insan her gün sabah namazı vaktinde bu şekilde imtihana tabi tutulur. Adam olanlarla adam olmayanlar tam bu vakitte ayan beyan ortaya çıkar. Hatta, öyle net olarak ortaya çıkar ki hiç kimse itiraz edemez ve ben öyle değilim diye kendisini savunacak bir mazeret de bulamaz.
Kendisini yaratan ve sonsuz nimetlere mahzar eden Rabbimizin emrine "lebbeyk" diyerek icabet eden ve derhal kalkıp, namaza durup Cenab-ı Hakk"ın emrine amade bir kul olduğunu gösterenler, işte adam olanlar onlardır. Allah (c.c.)"ın "kalk" emrine lakayt kalıp, nefis ve şeytanın yat emrine uyanlar! Veyl o kimselere. İzzetle Allah (c.c.)"a kul olmak varken, nefis ve şeytana kul olmak ne kadar acınacak bir durumdur.
Malın mülkün ne kadar çok olursa olsun, emrinde kaç adam çalışırsa çalışsın, ne kadar yüksek makamda olursan ol, nefis ve şeytana kul olduktan sonra sana "adam" denir mi? Kimseye gerek yok. Sen kendine "ben adamım" diyebilir misin?
Bu meseleyi amirler ve komutanlar daha iyi bilirler. Emirleri altındakilerin emrettiklerini derhal yerine getirmelerini isterler. Emre karşı gelene ise ceza hazırdır. Öyleyse hangi makamda olursan ol, ne kadar zengin olursan ol, kendine bir bak "Ben de beni yaratan ve sonsuz nimetlerle perverde eden Rabbimin emirlerine mi itaat ediyorum yoksa bende hiçbir payı olmayan nefis ve şeytana mı kulluk ediyorum" diye.
Elbette Allah (c.c.)"a kulluk edenler çok kıymetli ve değerli ve şereflidirler. Nefis ve şeytana kulluk edenlerin ise hiç kıymetleri yoktur.