Yavaş yavaş "seçim sath-ı maili"ne girmiş bulunuyoruz... Genel başkanlar "miting meydanları"na çıkmaya, "meydanlar ısınmaya" başladı...
Tabiî, herkes "eteğindeki taşı" döküyor, "rakibini vurmak" için çeşitli taktikler uyguluyor... Ne var ki; "oyun" yapayım derken, "kendi oyunu" ile "açık" verip "yenik" düşen de oluyor.
Böyle bir atmosfere girilmişken, bize de "seçim yazıları" yazmak düştü...
Ne dersiniz; kıyısından-köşesinden biz de "seçim gündemi"ne girelim mi?.. "Partiler çıktı meydane, kime oy verecek Dürdane?" sorusuna cevap bulabilmek için, biz de sahaya inelim ve neler olup bitiyor, bir bakalım.
ULUSALCILAR SAHİLE VURDU
Önce, bir "çelişki"ye dikkat çekelim.
Malûmlarınız olduğu üzre, "ulusalcı" olduklarını iddia eden "siyasi"ler ve siyasetçiliğe soyunan "asker" emeklileri, "aday" olmak için "deniz kıyıları"nı tercih ettiler... Bunlar arasında Erzincanlı Doğu Perinçek başı çekiyor... "Cumhuriyet Güçbirliği" adlı bir oluşum kurmuşlar... Meclis"e "40 milletvekili" sokmayı amaçlayan bu grup, Erzincanlı Perinçek"i İzmir 2. Bölge"den aday gösterecekmiş!..
Geri kalan "39 aday"ın ismi sır gibi saklanıyormuş!..
Onları destekleyenler de;
Balyoz tutuklusu, Çetin Doğan, Ergenekon tutuklu sanığı Levent Göktaş, Ergenekon sanığı Kemal Alemdaroğlu, sanatçılar Levent Kırca, Tarık Akan, Müjdat Gezen, yazar Banu Avar ve Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ gibi isimlermiş, iyi mi?
Meselâ, İstanbullu Tarık Akan, Antalya"dan aday olacakmış!.. Samsunlu Levent Kırca da; "Olacak o kadar" deyip herhalde bir "deniz kıyısı"ndan aday gösterilir!.. Eee, Trabzon/Maçkalı Çetin Doğan"ı da "kurtarmak" gerek!..
Kimisi "Ergenekon sanığı" olan bu adayların genellikle "deniz kıyıları"nı tercih etmesi, size de enteresan gelmiyor mu?..
Doğrudur; insanlar artık "doğduğu" yerle değil, "doyduğu" yerle anılıyor!..
Ama birader, bu adamlar her ağızlarını açtığında; "Biz Anadolu"nun bağrından çıktık... Bizim için, Anadolu"nun her şehri kutsaldır" demiyor muydu?..
O halde, bu "kıyı tutkusu" nereden çıktı?.. Niçin "sahil şehirleri"nden aday oldular?..
Neden "kıyı"ya vurdular?..
Demek oluyor ki;
"İçeriler"den umutları yok!..
"Anadolu insanı"nın kendilerine yüz vermeyeceğini çok iyi biliyorlar ki;
Erzincan"dan, Kayseri"den, Konya"dan, Manisa veya Afyon"dan değil de, "deniz kıyıları"ndan "aday" oldular.
İnsan merak ediyor;
"Anadolu"nun içleri"nde "Cumhuriyet" yok da, sadece "kıyı"larda mı var?..
Hiç kuşkunuz olmasın ki;
"Aday" olmak için "deniz kıyıları"na koşan bu "ulusalcı zevat" deniz tarafından da kabul edilmeyecek ve onları bir "atık" gibi, bir "çöp" gibi, ya da "ölmüş balıklar" gibi yine "kıyı"ya atacaktır!..
Çünkü, bu kadar yoğunluğu,
"Denizler" bile kaldıramaz!..
ZEYBEK AÇIKTA KALABİLİR!
"Ulusalcılar"ın durumunu böylece aktardıktan sonra, gelelim "milliyetçiler"in durumuna... Milliyetçiler, bir "ittifak" arayışında... Demokrat Parti Genel Başkanı Namık Kemal Zeybek"in bütün ümidi "MHP ile ittifak" yapıp, "seçim barajı"nı geçmek!..
Ne var ki;
Devlet Bahçeli"den istediği "randevu"yu bir türlü alamadı... Zeybek, bir yandan da Saadet Partisi ile temasta... Ancak orada da "çatı" problemi var...
Zeybek, "Çatı biz olalım" diyor, SP Genel Başkanı Mustafa Kamalak ise; "Çatı SP"dir" diye ısrar ediyor!..
Yani, orada da problem var.
"Çatı" yok, "çatırdama" var!..
Öyle anlaşılıyor ki;
Dimyat"a pirince giden Namık Kemal Zeybek, evdeki bulgurdan da olacak ve "iyot" gibi açıkta kalacak!..
Tabiî, son anda "yeni ittifak arayışları"na girip, "çatı"lıktan vazgeçerek, "oda"lığa razı olmazsa!..
MHP"DEN İFTİRA KİTAPÇIĞI!
Zeybek; "MHP ile ittifak kurarsak, birlikte yüzde 20"yi geçeriz" diyor ama, bana öyle geliyor ki;
MHP, belki "CHP ile ittifak" kurar, ama Zeybek"e yüz vermez!..
Çünkü, MHP, öyle görünüyor ki, "eski ülkücüler"le de, "dindar kişilik"leri ön plâna çıkmış kişilerle de bağını kesmeye çalışıyor.
Meselâ; "koyu bir başörtüsü karşıtı" ve aynı zamanda "Ergenekon"un tutuklu sanığı" olan Emekli Korg. Engin Alan"ı aday göstermekte bir beis görmeyen MHP, "Fethullah Gülen Hocaefendi ve cemaat"la köprüleri atmış durumda...
"Bütün MHP"liler" demeyeceğim ama Devlet Bahçeli"nin, Hocaefendi ile bir sorunu olmalı.
Devlet Bahçeli, son demeçlerinin birinde Fethullah Hocaefendi"ye mesaj gönderip; "Cemaatin faaliyetlerini durdur veya askıya al!" derken, MHP teşkilatı, işi biraz daha ileri boyuta taşımış bulunuyor.
Bana gelen "bilgi"lere göre;
MHP"nin Osmaniye teşkilatına mensup partililer; ya "kurumsal" olarak, ya da "bireysel" olarak bastırdıkları "kitapçık" ve "broşür"lerde hem Fethullah Hocaefendi, hem de Başbakan Tayyip Erdoğan"a yönelik "çirkin iftiralar"da bulunuyorlarmış!..
O "kitapçık"larda, Fethullah Gülen Hocaefendi hakkında, "Dünyada 3 numaralı Papaz!" gibi iğrenç bir tabir kullanan MHP"liler, Başbakan Tayyip Erdoğan için de; "İngiliz yetiştirmesi" gibi çirkin bir iftiraya sarılıyormuş!..
Beni arayan okuyucum; "Kitapçıktan bu kadarını okuyabildim, ancak daha başka isimler hakkında, daha başka iftiralar da var" dedi.
Bahçeli, ne yapmaya çalışıyor?..
"Ankara"daki hakaretler"in, MHP tabanında "çirkin iftiralar"a dönüştüğünün farkında mı acaba?..
MHP"nin yeni stratejisi, "MHP"yi anlatmak" değil de, "rakip" gördüğü isimlere "iftira ve çamur" atmak mı?..
"Baraj sorunu" yaşadığı söylenen MHP, bu tür "bel altı vuruş"larla mı barajı aşacağını sanıyor?..
BAŞKAN MHP"Lİ, EŞİ DP"Lİ!
Hem CHP"nin, hem MHP"nin;
"Kadınlara ulaşamamak" gibi bir problemi olduğu, kendileri tarafından da açıkça ifade ediliyor... O halde, "Okyanus ötesi"ne mesaj vermeye çalışan sayın Bahçeli, bu enerjisini "kadınlara mesaj" vermek için niye kullanmıyor?..
Hadi, gerisini geçtik;
"MHP Mersin İl Başkanı Mahmut Tat"ın eşi Gülay Hanım"a niye ulaşamıyor, onu niye "ikna" edemiyor?..
Düşünebiliyor musunuz;
Mahmut Tat, "MHP"nin Mersin İl Başkanlığı" koltuğunda oturuyor ama, eşi Gülay Hanım, "Demokrat Parti"den milletvekili adayı" olmuş!..
Tabiî, herkes "MHP"den aday" olacak diye bir kural yok... Ama, "MHP il başkanlığı" yapan birinin eşi "DP"den aday" oluyorsa, sorarlar Bahçeli"ye;
"Sen Fethullah Hocaefendi veya Tayyip Erdoğan"a hesap soracağına, git kendi il başkanına hesap sor!.. İl Başkanı yaptığın adam, daha kendi eşini ikna edemiyorsa, sen Türkiye"yi nasıl ikna edeceksin?!?"
Öyle ya; herkes Nesrin Ünal değil ki, bir çırpıda ikna oluversin...
NESRİN HANIM, NASIL İKNA EDİLMİŞ?
Nesrin Ünal dedim de, aklıma geldi.
"Başörtülü milletvekili" konusundaki "kriter"lerinin, 1999"da, "başörtüsünü açarak" Meclis"e giren Nesrin Ünal olduğunu söyleyen Sayın Devlet Bahçeli; Nesrin Ünal"ı nasıl ikna etmiş, biliyor musunuz?..
Buyrun, kendi ağzından dinleyelim:
"1999 seçimlerinde çok genişletilmiş bir teşkilat yoklaması yaptık. Baktım Antalya"da bir doktor ilk sırayı almış... "Kimdir" diye sordum... Tesettürlü bir hanım. "Hanımefendiyi bulun, en kısa zamanda genel merkezimize gelsinler" dedim.
Geldiler... TBMM"de tesettürlü milletvekilinin girişi biraz yasak konumdaydı. "Siz seçilebilir bir konumdasınız. Böyle bir durumda tesettürünüzü açacak mısınız? Meclis"e yeni giriş sürecinde partiyi tartışma zeminine sokamam. Onun için evliyseniz beyinize, ailenize, neyiniz varsa ona sorun, öyle karar verin. Eğer Genel Kurul"da açamam diyorsanız sizi listeye koymayacağım. Ama Genel Kurul"a tesettürü çıkartarak gelirim diyorsanız bizim için sakınca yok" dedim."
Nesrin Ünal"ın "İhtisasımızı yaparken başımı açmak zorunda kaldım ve açtım. Meclis"e hizmet sürecinde de bu görevimi yerine getiririm. Bunun da bir sakıncası yok" dediğini anlatmış Bahçeli...
Yeni yeni anlaşılıyor ki;
Zamanında, Nesrin Hanım"a sorulan, "Devletin emri ile Allah"ın emri çakışırsa hangisine uyarsınız?" sorusuna; "Devletin emrine uyarım" şeklinde verdiği cevap, aslında "devletin emri" değil, "Devlet Bahçeli"nin emri"dir!..
Çünkü devletin, "başını açıp, öyle yemin edeceksin" diye bir emri yoktu!..
Demek ki, bu yasak; "Devlet Bahçeli"nin koyduğu bir yasak"tır!..
Geç de olsa, öğrendik!..
Ve yine öğrendik ki;
Devlet Bahçeli"nin nazarında "başörtülü"lerin hiçbir değeri yoktur...
Eğer bir değerleri olsaydı, kalkıp da "başörtülüleri fişleyen, onları yakın takibe alan Engin Alan" gibi bir adamı "aday" yapıp; "Kendisi ve ailesi artık MHP"ye emanettir" demezdi!..
Şu hâle bakın;
Sayın Bahçeli, "dindar kitleyi küstürme" pahasına, "dindarları fişleyen" birini "baştacı" yapıyor!..
İyi de, "baraj sorunu" yaşayan MHP, böyle bir strateji ile mi aşacak barajı?..
"9 Işık" umdeleri nerede kaldı?..
Nerede kaldı, "Ahlâkçılık"?..
Nerede kaldı, "Toplumculuk"?..
Ve de, nerede kaldı "Hürriyetçilik"?..
Sadece içi boşaltılmış "ülkücülük"le, sadece "BDP karşıtlığı" ve "şehit tüccarlığı" ile "Türkiye"nin partisi" olunup da "baraj" aşılabilir mi?
Böyle, nereye Sayın Bahçeli?..
SERTEL"E BİR ÇİFT SÖZ!
"Seçim"le ilgili, yazacak daha çok şey var... Ancak, bugünlük bu kadar...
Yazıya son vermeden önce; "CHP"-den İzmir Milletvekili Aday Adayı" olan Atilla Sertel"e bir çift sözüm var.
Malûm, kendisi hakkında;
"Ver plâketi, kap adaylığı" başlıklı bir yazı kaleme almış, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu"na Ankara"da "plâket" verdikten sonra "İzmir"den aday" olmasını eleştirmiştim!..
Demiştim ki;
"Eğer tarafsız bir gazeteci olduğunu iddia ediyorsan, İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığı"ndan istifa edersin!.. Hem CHP"den adaylık, hem Cemiyet Başkanlığı etik de değil, şık da değil!.."
Beyefendi, sanki "Japon yapıştırıcı" ile oturduğu "Cemiyet Başkanlığı koltuğu"ndan kalkmadığı gibi, "CHP adaylığı"ndan da vazgeçmiyor!.. Üstüne üstlük; "Facebook" ve "Twitter" kanalıyla bana ve gazeteme çamur atıyormuş!..
Kendisine derim ki;
"Ben bir durum tesbiti yaptım ve senin tavrını deşifre ettim... Ya adaylıktan, ya da Cemiyet Başkanlığı"ndan istifa edeceksin!.. Kazanma ümidin yoksa niye aday oldun?.. Ümidin varsa, niye yapıştın o koltuğa?.."
Duydum ki, Atilla Sertel"in bu tavrı, "cemiyet üyeleri" arasında "alay" konusu olmaya da başlamış!..
Bazı üyeler birbirlerine diyorlarmış ki;
"Adaylık, İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığı"ndan geçtiğine göre; gelecek seçimde ben de aday olacağım!.. Onun için, şimdiden Cemiyet Başkanlığı"na talibim!.. Başkan seçin ki, ben de aday olayım!.. İşte şimdiden söz veriyorum; Kılıçdaroğlu"na ben de plâket vereceğim!.."
Dile düştün Atilla Bey!..
Bu defa, fena yakalandın!..
Başka çaren yok;
Ya "CHP adaylığı"ndan vazgeçeceksin, ya da "Cemiyet Başkanlığı" koltuğunu "tarafsız" birine bırakacaksın!..
Yoksa, Kılıçdaroğlu "yandaş gazeteci" dedikçe, seni örnek göstereceğim!..
Çünkü, senden alâ "yandaş" olmaz!..
Bugünlük bu kadar!..
Daha bitmedi... Arkası yarın!..
=========
Çırak değil, çıra!
Başbakan Tayyip Erdoğan, Londra dönüşü biz gazetecilere; "2002 çıraklık, 2007 kalfalık dönemimiz oldu... 2011 ise ustalık dönemimiz olacak" dedi ya; bu "ustalık" ifadesinden hoşlanan Bay Kılıçdaroğlu; "Sevsinler senin ustalığını" diyerek "reaksiyon" gösterdi... Eee, ne yapsın adamcağız; "aksiyon" olmayınca, "reaksiyon" gösteriyor!..
Erdoğan, anında verdi cevabını:
"Sen daha çırak bile olamadın, bu gidişle olamazsın da!"
Doğru, Bay Kılıçdaroğlu, henüz "çırak" bile olamadı ama iyi bir "çıra" olduğunu kanıtladı!
Kılıçdaroğlu SSK"nın başına geldiğinde, bu kurum "kâr" ediyordu...
Ama Kılıçdaroğlu;
Görev yaptığı sürede müthiş bir "zarar" verdi SSK"ya!..
Adeta, "çıra" gibi, cayır cayır yaktı, kül etti SSK"yı!..
Tam, "5 milyar dolarlık yolsuzluk"tan dolayı yargılanacak ve kimbilir, belki de "hapse atılacak"tı ki, "Rahşan Affı"yla kurtuldu...
Kurtulduğu yetmiyormuş gibi;
CHP"ye önce "milletvekili", sonra da "genel başkan" oldu!..
Demek oluyor ki;
Ülkeyi yönetmeye talip olmak için "çırak" veya "kalfa" olmak yetmiyormuş, ülkenin kurumlarını "çıra gibi yakmak" da gerekiyormuş!..
SSK"yı "çıra" gibi yakan Bay Kılıçdaroğlu, herhalde "ülke"yi de yakar... Yapar mı yapar?..
yeniakit