Adem Özköse İle Röportaj

Ortadoğu’da yaşayan Gazeteci-Yazar Adem Özköse son Arap isyanını Özgün Duruş'a değerlendirdi. Özköse, İslam dünyasının artık prangalarını kırmaya başladığını söyledi.

Dünya liderliğine giden yol, biraz da Ortadoğu'nun çöllerinden geçiyor. Bu topraklara hâkim olamayanın dünya siyasetini belirlemeye hakkı yok. Bunun bilincinde olan büyük devletler tarih boyunca kendilerine kapışma sahası olarak hep Ortadoğu'yu seçtiler. Devlerin kapışma bölgesi olan Ortadoğu, bu sefer de halk devrimleriyle sarsılıyor. Tunus'ta kendini yakan genç, bölge halkını diktatörlerden kurtulmak için harekete geçirdi. Fakat bir taraftan halkların özgürlüğüne sevinirken, diğer taraftan da "acabalar?" zihnimizi meşgul ediyor. Bölgede yaşayan veya bölgeyi iyi bilen birini dinlemediğimiz zaman bu acabalara genelde eksik cevap veriyoruz. Biz de son gelişmelerle ilgili sorulara cevap bulabilmek için Ortadoğu'yu iyi bilen ve yıllardır bu topraklarda yaşayan Gazeteci-Yazar Adem Özköse'nin kapısını çaldık. Şam'da sorularımızı  cevaplayan Gerçek Hayat dergisinin Ortadoğu Temsilcisi, "İslam dünyası artık prangalarını kırmaya başladı" dedi.
 
Tunus'da başlayan halk ayaklanması bir anda bütün Ortadoğu'yu sardı. Arap halkları niçin bu denli öfkelendiler?
 
Aslında Ortadoğu'da yaşanan sorunun temeli Osmanlı'nın tarih sahnesinden çekilmesine kadar uzanıyor. Uzun zamandır bölgede bir düzen ve adalet bunalımı yaşanıyordu. Bu coğrafyayı yıllardır halkın gözünde meşrutiyeti olmayan, Amerika'nın desteklediği, babadan oğla geçen dikta yönetimler yönetiyor. Bu yönetimler halkın bütün taleplerine kulak tıkadıkları gibi, Arapların en önemli meselelerinden biri olan Filistin meselesinde de İsrail'in menfaatlerine göre davranıyorlardı. Mısır başta olmak üzere birçok Arap ülkesi ekonomik olarak da çok kötüydü. Mısır'da açlıktan ölen insanlar oldu. Biz Guantanamoları, Ebu Gureybleri konuşarak ABD'ye kızıyoruz; fakat bu coğrafyada Guantanamo'yu bile aratacak nice işkence haneler mevcut. Doğunun zalimi bazen Batının zaliminden daha gaddar olabiliyor. Araplar yaşadıkları zulüm ve baskılardan dolayı artık kaybedecek bir şeylerinin kalmadığını şiddetli bir şekilde hissettiler. Bu arada uzun zamandır Arap gençliği arasında bir uyanış vardı. Sorgulayan, artık diktatör yöneticilerden kurtulmak isteyen yeni bir kuşak yetişti. Üniversite öğrencilerinden, mahallenin bıçkın delikanlılarından oluşan bu yeni kuşak sonunda isyan etti. Nuri Pakdil "ihtiyacımız olan esaslı ve soylu bir öfke" diyor. Araplar sonunda esaslı ve soylu öfkelerine kavuştular ve tarih yazmaya başladılar. Yaşananlar yıllardır biriken bir öfke patlamasıdır. Adaletsizliğe, zulme, baskıya, fakirliğe karşı asil bir isyandır.  
 
Ayaklanmaların arkasında Batılı güçlerin olduğunu, bundan sonraki aşamada BOP'un hayata geçirileceğini iddia edenler de var. Bu tür komplo teorilerine nasıl bakıyorsunuz?
 
Bu tür komplo teorilerini bir aşağılık kompleksi olarak görüyorum. Bu düşünceleri ortaya atanlar aslında biraz da "Doğulular kendi başlarına hiçbir şey başaramaz, her şeyin arkasında mutlaka Batılılar vardır" demek istiyorlar. Bugün Ortadoğu'da yaşananlar asil bir özgürlük mücadelesidir. "Araplardan adam olmaz" diyenler onurun ne manaya geldiğini, özgürlük için kurşunlara karşı göğüslerini siper eden Arap gençlerinden öğrensinler ve tarih nasıl yazılırmış görsünler. Batılıların bölgeye dair plan ve programları bu devrimle birlikte büyük yara alacak. Bunu önümüzdeki süreçte daha net bir şekilde göreceğiz.
 
Arap gençleri ve Mavi Marmara
 
Peki, bu ayaklanmalarda Türkiye'nin ne gibi bir etkisi oldu? Ayaklanmalar sırasında Türkiye'ye sürekli atıflar yapılmıştı.
 
Türkiye uzun süredir Arapların gündeminde. Özellikle de Ak Parti iktidarından sonra" Başörtüsü yasağı gibi bazı kısıtlamalara rağmen İslam dünyasında özgürlüklerin en fazla olduğu ülke Türkiye'dir. İster kabul edin, ister etmeyin bu bir realite. Arap halkları Türkiye'ye baktıklarında eşi başörtülü, İslami ve insani kaygıları olan, İsrail'e karşı en sert şekilde tavır alan bir başbakan görüyorlar. Bu başbakan "İstanbul'un Medine'nin, Şam-ı Şerif'in, Kudüs'ün kaderi aynıdır" diyor. İnsanların kalplerine dokunacak cümleler kurup kardeşlikten, sınırların kalkmasından, özgürlükten bahsediyor. Bu manzara Arapları gerçekten çok etkiledi. Türkiye Araplar için bir model ülke oldu. Ayrıca Mavi Marmara gemisinde Furkan gibi gençlerin Filistin için canlarını ortaya koymaları, direnmeleri Arap gençliği üzerinde büyük bir tesir oluşturdu. Arap gençlerinin cesaret duygularını harekete geçirdi. Bugün eğer Arap dünyası ayağa kalktıysa, bu isyanda diğer etmenlerin yanında Mavi Marmara'nın da etkisi var.
 
Hâlihazırda süren Arap isyanı sırasında sosyal paylaşım sitelerinin ve El Cezire televizyonunun rolü yoğun şekilde tartışıldı. İddia edildiği gibi bu isyanı medya mı yönetiyor?
 
El Cezire gerçekten büyük bir iş başardı ve özgürlük isteyen insanların sesi oldu. Arap isyanının başlamasında Facebook ve Twitter gibi sosyal paylaşım sitelerinin etkisi olsa da, bu isyan teknolojik bir isyan değildir. Bu isyan kalplerin, vicdanların, ezilmişlerin isyanıdır. Ayrıca devrimci düşünce miadını doldurdu, sokaktan bir şey çıkmaz diyenler bir kez daha yanıldılar. Sokaklar; ezilenlerin, yoksulların, özgürlük isteyenlerin barınakları, kaleleri olmaya dün olduğu gibi bugün de devam ediyor. Bunu son yaşanan Arap isyanında bir kez daha gördük.
 
İsyan Suriye'ye niçin sıçramadı?
 
Arap isyanı sürerken gözler Suriye'ye de çevriliydi. Fakat isyan beklenildiği gibi Suriye'ye sıçramadı. Oysa Suriye'nin de ciddi problemleri var. Suriye'de herhangi bir hareketlilik yaşanmamasını neye bağlıyorsunuz?
 
İsyanın Suriye'ye sıçramamasının birkaç sebebi var. En başta Suriye'nin kendi içinde örgütlü bir muhalefeti yok. İsyan çıkan ülkelerin hepsinde baskı altında da olsalar örgütlü muhalif hareketler bulunuyor. Mevcut Suriye yönetimine muhalif olan siyasi hareketler ise daha çok Suriye dışında siyaset yapıyorlar. Bu da Suriye'deki iç dinamikler üzerinde herhangi bir etki sağlamıyor. Bölgede başlayan Arap isyanının temel nedenlerinden biri de Filistin meselesine Arap yöneticilerinin aldığı olumsuz tavırdı. Suriye ise Filistin konusunda diğer Arap rejimlerine göre daha duyarlı bir politika takip ediyor. Hamas, İslami Cihat, Hizbullah gibi direniş hareketlerine destek veriyor. Hatta İsrail'in suikast listesinde olan birçok Filistinli lider de Suriye'de yaşıyor. Suriye'nin Filistin konusundaki bu olumlu tavrı halkın gözünde mevcut yönetime meşruiyet kazandırıyor. İsyanın Suriye'ye sıçramamasının bir diğer nedeni ise Suriye'deki ekonomik durumun Mısır gibi ülkelerden çok daha iyi olmasıdır. Suriye'de bir değişim olacaksa bu bir isyan dalgasıyla değil, sistem içi değişiklikle olur.
 
Mısır halk devrimi sırasında İhvan bir takım çevreler tarafından eleştirildi. Korkak davranmakla, olaylara ağırlığını koymamakla suçlandı. Siz  İhvan'ın bu tavrı hakkında ne düşünüyorsunuz?
 
Bence İhvan çok akıllı davrandı. Hatta İhvan isyan sırasında izlediği politika sayesinde bölgede çok büyük bir saygınlık kazandı. İnsanlar İslami hareketin iktidar hırsıyla değil; halkın maslahatını gözeterek hareket ettiğini gördüler. Zaten Mısır'daki olayları da İhvan değil; sıradan Mısırlı gençler başlatmıştı. İhvan daha sonraki günler isyana müdahil oldu. Fakat İhvan bu gençlerin isyanın başında ödedikleri bedele, verdikleri emeğe saygı duydu. Fırsatçı değil; erdemli bir politika izledi. Bence İhvan'ın bu erdemli ve saygın tavrı ileriki zamanda politik olarak büyük bir kazanca dönüşecek.
 
 
Olaylar sırasında ABD Mübarek'in gitmesini istedi, Batı da yıllardır destek verdiği Zeynel Abidin'i yüzüstü bıraktı. Batılı yönetimler bu liderleri niçin bu denli hızlı terk etti? 
 
Bu tavır klasik bir Batı ahlakıdır. Hatırlarsanız İran Şahı'nı da aynı şekilde yüzüstü bırakmışlardı. Batı'nın insan hakları söylemi, demokrasi vaadi birer kandırmacadan ibarettir. Onlar için önemli olan menfaatleridir. Menfaatleri için diktatörleri desteklemekten çekinmezler. Müslüman halkların gördüğü zulümler, çektikleri sıkıntılar Batılı yöneticilerin umurunda değildir. Arap isyanı esnasında başta ABD olmak üzere Batılı devletlerin ortaya koydukları tavrı hep birlikte gördük.Bölgede Batı'ya güvenerek politika üretenler, güçlerini halklarından değil de Batı'dan alanlar dün olduğu gibi bugün de yüzüstü bırakılacaklardır.  
 
Devrimden sonra Mısır'da ve Mısır'ın politikasında ne gibi değişiklikler olur?
 
Sivil yönetim geldikten sonra Mısır'da çok hızlı bir değişiklik beklemeyelim. Mısır mutlaka değişecek; fakat bu değişim bir hayli zaman alacak. Ortada bir takım anlaşmalar, geçmişten bugüne kurulu bir düzen ve bu düzenden arda kalan problemli bir yapı var. Bu yapı kendi içinde bir temizliğe gidecek. Şu an politik bir hat olarak Türkiye, Suriye ve İran'dan oluşan İsrail karşıtı bir hat var. İleride bu hatta Mısır da eklenecek. Fakat Mısır'ın bu hatta ekleniş biçimi İran gibi değil; Türkiye gibi olacak. Sert ve tehditkâr bir söylemden ziyade, bir takım dengelerin gözetildiği; fakat İsrail terörüne karşı çıkan haysiyetli ve şahsiyetli bir politika üreten yeni bir Mısır'ın doğacağını düşünüyorum.
 
Mısır'ı yıllardır Nasır, Enver Sedat ve Mübarek gibi asker kökenli yöneticiler yönetti. Yönetim şu an yine askeri konseyin elinde. Sizce asker yönetimi sivil otoriteye devredecek mi? Mısır Ordusu yönetimi bırakmama gibi bir tavır geliştirebilir mi?
 
Mısır'da ordu yönetime ülkenin siyasi sistemine hâkim olmak için değil; bir ara geçiş formülü oluşturmak için el koydu. Mısır Ordusu siyaseti, darbeleri çok seven bir ordu değil. Asker yönetimi bir an önce sivillere devretmek istiyor. Mısır Ordusu genelde dindar halk çocuklarından oluşuyor. Zaten Mübarek de Mısır'ı yıllarca ordu desteğinden ziyade; polisler ve cumhuriyet muhafızlarından aldığı destekle yönetti. Askerlerin maaşı Mübarek zamanında hep düşük olurken, polis ve muhafızlarınki yüksekti. Mısır'da ordu altı ay sonra muhtemelen yönetimden çekilir.
 
İslami hareketin geleceği
 
Son Arap isyanıyla birlikte Ortadoğu'daki İslami hareketler de gündeme oturdu. Bölgedeki İslami hareketler bundan sonraki süreçte ne denli etkili olacaklar?
 
İslam, bu coğrafyada en dinamik güçtür. Bu gerçeği İslam dünyasında siyaset yapan bütün hareketler artık anlamalı ve İslam'la olan ilişkilerini yeniden gözden geçirmeliler. Dünyada şu an bir değişim yaşanıyor. Bu değişimi okuyamayanların geleceğin dünyasında söz söyleme hakları olmayacak. Bölgedeki İslami hareketler mevcut fotoğrafı iyi okuyup; kendi halklarıyla, tarihleriyle, kültürleriyle barışık bir siyasi dil geliştirebilirlerse bölgenin geleceğinde en etkili güçlerden biri olabilirler. İslami hareketlerin şeffaflaşmaları, daha fazla halkçı olmaları gerekiyor. Bölge halkı müteşeddit bir İslami anlayışa kesinlikle karşı. İslami hareketler; adalet merkezli, lider sultasına karşı, özgürlükçü,  fakirin ve ezilenlerin haklarını savunan, antiemperyalist bir yapıya bürünebilirlerse bölgede çok büyük kazanımlar elde edebilir, hatta en büyük güç haline gelebilirler.
 
Arap isyanı sizce hedeflerine ulaşabilecek mi?
 
Artık İslam dünyası prangalarını kırmaya başladı. Sokaklardan, meydanlardan gelen özgürlük rüzgârı bir bir İslam beldelerini özgürleştiriyor. Mısır'da tarihin en büyük devrimlerinden biri gerçekleşti. Özellikle Mısır devrimi bölgede yeni parametreler oluşturacak ve bu isyanların ardından bölge yeniden dizayn edilecek. İslam dünyası gerçekten tarihi günler yaşıyor. Dünya, Müslüman halkların ne denli dinamik ve canlı olduğunu bir kez daha gördü. İnancın ve fedakârlığın karşısında hiçbir polis, hiçbir asker, hiçbir diktatör duramaz ve duramıyor da. Coğrafyamızda meydana gelen bu tarihi günlerden sonra sanırım "başka bir dünyanın mümkün olduğuna" dair umudumuz daha fazla artacak.
 

Özgün Duruş

Taner Altun / Şam

Röportaj Haberleri

Kudüs Tugayları Tulkarem Taburu Komutanı Al Mayadeen'e Röportaj Verdi
El-Menar TV Hizbullah'ın Topçu Birliğinde Görevli Subay ile Röportaj Yaptı
Hamas Lideri Abu Marzuk: Hamas Ve Hizbullah'ın Düşmanı Aynı
Hamas Operasyonun Gizli Belgeleri: Abdurrahman Dilipak Röportaj
Eski ABD Savunma Bakan Yardımcısı: Türkiye'nin Garantörlüğü Çok Uygun Olur