Ağlayın su yükselsin! Belki kurtulur gemi...

Abdurrahman Dilipak

Derin Gerçekler

Tekrar söylüyorum, en azından yardım alanın aldığı aldığı yardım kadar, bizim o yardımı vermeye ihtiyacımız var. Bu manevi bir borç ve manevi bir ikramın vesilesidir. Allah bu iyiliğin karşılığını on katı, yüzkatı, hatta 700 katı ile bize geri verecektir. Bu iyi bir insan ve hakiki bir Müslümanın olmazsa olmaz şartıdır. Muhtacın ihtiyacını karşılamak arızidir, yardım eden açısından ise bu insan olmaktır. Düşünsenize siz Allah adına ona yardım ediyorsunuz ve Allah’a borç veriyorsunuz, Allah da size ikram ediyor. Bunun anlamı şu, biz o muhtaçların ihtiyacını giderirsek, o zaman Allah yeryüzünün emanetini bize verecektir. Yeryüzünü bize mescid kılacaktır. Bunun anlamı, yeryüzünün bütün açları ümmetin yetimi olarak kabul edilecek, Allah bizim ellerimizle onlara yardım edecek, bizi yeryüzünün varisi kılacak, bizim ellerimizle zalimleri cezalandıracak, mazlumlara yardım edecek, bizi rızasının tecellisinin vesilesi kılacak.

Bu gayeye hizmet etmeyen hiçbir yardım kampanyası bizi tatmin etmez. Bizim için “hasbunallahi veniğmel vekil ve niğmel Mevla ve niğmen nasiyr.” Bize bu anlamda Allah yeter! Biz helal ve haram çeşmelerinin karışmasını istemeyiz. Biz, helal’a haram katılmasına karşı çıkarız.
Eğer bir afet, Allah’ın gazabının sonucu ise, dünyanın en zengin devletinin hazinesini de siz verseler, o yarayı saramazsınız. Önce o helak sebebi olan cahillikten ve haramdan tevbe etmeniz, arınmanız gerekir. Yoksa Allah’ın gazabına para ve teknikle engel olmak, çare üretmek, o yarayı sarmak mümkün değildir. Eğer gelen Allah’ın gazabı ise, insanların parası ve tekniği ile bu afetin yaralarını da saramazsınız, önüne de geçemezsiniz. Önce cahillikten, zulümden ve masiyetten arınmamız gerekir. Bu hem halk ve hem de o halkı yönetenler için topyekun tevbe gerektirir.
Eğer bu tedbir alınmazsa, mal ve para hesapları ile derdinize çare bulamazsınız. Sonra “Ya Rab Bu Uğursuz Gecenin Yok Mu Sabahı?” diye Akif gibi inlersiniz. Evet “İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden, bizi helâk eder misin Allah’ım?” (A’râf 155).
Eğer onlardan olursanız, onlara karşı direnmezseniz olacak olan belli. Osmanlı sadece 3-5 beyinsizlerin işlediği yüzünden dağılmadı. Birileri Lale devri, Tanzimat, İttihat Terakki dönemlerinde saltanat sevdasına kapıldı. Borç para ile saraylar yaptık. Güç gösterisi için Nevarin’de yakılan gemilerin yerine direkleri gümüşten, yelkenleri ipekten gemiler yaptık da ne oldu. Hastalığın teşhisi de tedavisi de yanlıştı. Bugün de aynı yanlışın içinde miyiz acaba? O zaman Akif’i dinleyin, Safahatta yolsuzlukları, ahlaksızlıkları, hırsızlıkları, zevku-safayı, tefrikayı anlatır. Bulursanız Rıza Nur’u okuyun, Rıza Nur sadece Mustafa Kemal dönemini değil, Osmanlının son dönemini de anlatır. Ne diyordu Akif:
“Yâ Râb, bu uğursuz gecenin yok mu sabâhı? /
Mahşerde mi bîçârelerin, yoksa felâhı!
Nûr istiyoruz...
Sen bize yangın veriyorsun!
'Yandık! 'diyoruz...
Boğmaya kan gönderiyorsun!”

Nur istemek yetmez, onu hak edecek işler yapmanız gerek. Tek başına “İyi niyet” yetmez. “Cehennemin yolları iyi niyet taşları ile döşelidir.” Akif’le devam edelim mi:
“Esmezse eğer bir ezelî nefha, yakında
Yâ Rab, o cehennemle bu tûfan arasında”

Bu akılsızlıkla devam edecek olursa, 100 yıl öncesinden ders alıp, tevbe etmeyecek olursak,
“Toprak kesilip, kum kesilip Âlem-i İslâm;
Hep fışkıracak yerlerin altındaki esnâm!
Bîzâr edecek, korkuyorum, Cedd-i Hüseyn'i
En sonra, salîb ormanı görmek Harameyn'i.”

Yeni bir Kerbela kapımızı çalmadan aklımızı başımıza alalım. Tabi afetler yanında, savaş ve fitne ateşi ile geliyor Şeytan, Globalist dostlarını da yanına alıp.
Akif dünü mü anlatıyor, yoksa yarını mı:
“Sönsün de, İlâhi, şu yanan meş'al-i vahdet
Teslîs ile çöksün mü bütün âleme zulmet?
Üç yüz bu kadar milyonu canlandıran îman
Olsun mu beş onsersemin ilhâdına kurban?
Enfâs-ı habisiyle beş on rûh-u leimin
Solsun mu o parlak yüzü Kur'an-ı Hakim'in?
İslâm ayak altında sürünsün mü nihâyet?
Yâ Rab, bu ne hüsrandır, İlâhi, bu ne zillet?
(…)
Câni geziyor dipdiri...
Can vermede mâsûm
Suç başkasınındır da niçin başkası mahkûm?”

Yazık!
Gözlerimiz var görmüyoruz, kulaklarımız var duymuyoruz, kalplerimiz var hissetmiyoruz.
Tefrikaya düştük.
Dini bıraktık mezhep, tarikat, siyaset, meşrep, kabile, fırka peşinde koşuyoruz. Edeb, haya alay konusu, merhamet yok topluluklar arasında.
“El emin” değiliz artık övünüp duruyor, sonra da dövünüyoruz...
Evet evet;
“Eyvâh! Beş on kâfirin îman’ına kandık;
Bir uykuya daldık ki: cehennemde uyandık”

Akif,
“Mâdem ki, ey adl-i İlâhi yakacaktın...
Yaksaydın a mel'unları...
Tuttun bizi yaktın
Küfrün o sefil elleri âyâtını sildi
Binlerce cevâmi' yıkılıp hâke serildi
Kalmışsa eğer bir iki mâbed, o da mürted
Göğsündeki haç, küfrüne fetvâ-yı müeyyed!
Dul kaldı kadınlar, babasız kaldı çocuklar
Bir giryede bin ailenin mâtemi çağlar!”

der de, o da bilir ki, cahillerden, zalimlerden olduk. Haksızlıklar karşısında sustuk. Allah da onları başımıza musallat etti.
Nice masum da enkaz altında kaldı. Onların vebali kimin?
O yapıların müteahhidleri değil sadece, ona ruhsat verenler, inşaatın malzemesinden çalanlar da o cinayetin suç ortaklarıdır. O rezidansları överek satanlar da bu cinayetin suç ortağı değil mi? Ya o lüks ve israf, haram para ile yapılan işlerden siz hayır mı bekliyordunuz.

Ben bu afetten sonra da hala ders almadığımızı görüyorum ve gelecek günlerin geçen günleri aratmasından endişe ediyorum.
Mendillerinizi hazırlayın!
“Ağlayın su yükselsin, belki kurtulur gemi...”
Ne olur, bu yardım kampanyalarını Reality Show’a çevirmeyelim.
Kanserli çocuklar için açık artırmada kürk satar gibi yardım toplamak özellikle bir devlet orgnizasyonu için hoş olmayabilir.
Allahım! Kadere, Rızga ve Ecele hükmeden sensin. Hayır da şer de senin İRADEn içindedir. Biz RIZA’na talibiiz. GAZAB’ından RAHMET’ine sığınmak için TEVBE ediyoruz! (inşallah). Bize Hakk'ı Hak, batılı batıl göster, Hak’ta toplanmamızı nasib et. Bizi nimet verdiklerinin yoluna ilet, gazabına değil.

Selam ve dua ile.