Nereden başlayayım, nasıl başlayayım, bilemiyorum. 1979 tarihi, asırlardan beri hasret kaldığımız bir sese şahit oluyordu: İran İslam Cumhuriyeti...
Ülkemizden yazarlar, âlimler, sivil toplum kuruluşları akın akın gidiyordu Tahran"a, Kum kentine. Geri ülkemize döndüklerinde, bir kısmı İran İslam Cumhuriyetini semalara çıkarıyor, bir kısmı ise yerin dibine sokuyordu. Vasat ümmetin yazarları, ilim adamları ifrat ve tefrite bulaşmıştı.
Hızımızı alamayarak biz de üç kişi olarak gitmiştik. İmam Humeyni vefat etmişti tabii. Tahran"da Lale Oteline yerleştiğimizde, müthiş bir haber geldi: Kaldığınız otelin geliri, savaşta şehit olanların dul hanımlarına maaş olarak veriliyor...
Kum Kentine giderken, yolumuzun üzerinde Tuz Gölü olduğunu söyleyen rehberler, Şah, mollaları, Ayetullahları çuvala koydutturuyor, helikopterle Tuz Gölünün ortasına geldiğinde, patır patır aşağıya attırıyordu, haberini söylüyordu.
Çok heyecanlanmıştık... İmam Humeyni"nin Fevziye Medresesini görmek için sabırsızlanıyorduk. Ayetullahları ziyarete başladık. Birçoğunun masasının üzerinde 1982 yılında yayın hayatına başlayan Ribat Dergisi gördük. Daha sonra emekli Yargıtay başkanı Abbas Musavi Erdebili isimli zatı ziyarete gitmiştik. Bir kardeşimiz: Efendim, Şia ve Şiilik ile alakalı ne dersiniz? Deyince, Osmanlı tokatı gibi bir cevap vermişti. Hiç unutamadığım bir cevap: İran halkını Allah, Şialıktan hesaba çekecek. Türkiye halkını ise Laiklikten. İyi düşünün, demişti.
Uzatmayayım. 1980 askeri darbesinde biz de cezaevinde idik. O zaman İran İslam Cumhuriyetinin sesi olarak radyoyu gizli gizli dinlerdik. Hatta anarşik eylemlere katılıp, cezaevinde hidayete eren bir kardeşle birlikte bir marş yazmıştık. Onun bir kıtası şöyleydi:
Tüm dünya olacak İslam"a vatan,
İşte İran, Afganistan, Pakistan,
Bir selam da bizden Anadolu"dan,
Her yanım İslam"la çarpıyor şimdi.
Daha sonra, Batı İran"a göz dikmiş ve Körfez savaşları başlamıştı. Ülke halkımız ve Devlet ve Hükümet hep sizi savundu, Körfez"e geçit yok, dercesine yiğit tavrını gösterdi. Yani Batıya, Amerika"ya karşı sizi hep savundu ve savunduk.
Derken Arap Baharı devreye girdi. Tunus, Libya, Mısır hep İran"dan alkış alıyor ve destek görüyordu. Ne zamana kadar, Suriye"ye gelen Arap Baharına kadar. Din ile iman ile Şiilikle hiçbir bağlantısı ve derdi olmayan Nusayri ve katil Esed"e İran"ın verdiği destek, tüm İslam Dünyasını şoke etti. Baba katilin 40 bin Müslümanı katlettiği acı gerçeğine ilaveten, oğul katilin onbinin üzerinde katlettiği Müslüman kardeşlerimizi düşününce, dost gördüğümüz İran"ın Rusya ve Çin"in fotoğrafının ortasında bulunması, 30 senelik İran"a bakışımızı altüst etti.
1985 yılında İran bağlantılı Şahadet Dergisinin kapağını, Ribat Dergisine kapak yapmıştık. İnanır mısınız, 57 gün hapiste tutuklu kaldım. Binlerce gencimiz İrancı, Humeynici sözleriyle dayak yedi, zulüm gördü. Dini, dinimizden, Kitabı Kitabımızdan, Peygamberi, Peygamberimizden olan Suriye"deki din ve iman kardeşlerimiz her çeşit katliama maruzken, İran, görmemezlikten geliyor ve katil Esed"e destek veriyor. Aklımı koru Ya Rabbi...
Ah İran ah... Dostunuzu üzdünüz. Binlerce, onbinlerce değil, milyonlarca Müslüman insan Suriye"ye olan anlam veremediğimiz tavrınıza karşı adeta kanı donmuş. Sayın Recep Tayyip Erdoğan"ın elinden tutarak "Kardeşim" dediğiniz kardeşlik bu mudur? Ah İran ah... Sana bu kadar güvenmeseydim. Mahcup ettin, din düşmanlarına karşı mahcup oldum...
yeniakit