Ahmet Taşgetiren Karar gazetesinde yayımlanan yazısında seçim sonuçlarını Ak Parti açısından değerlendirdi.
Taşgetiren yazısında “17’inci yıl. 2023’e kadar da düşündüğünüzde 21 yıllık bir iktidar dönemi. Ya da 1994’ten başladığınızda 29 yıl… Şehirler nereye geldi, insan kalitesi nereye geldi, misyon nereye geldi?” dedi.
İşte o yazı:
Yazı da heyecan işidir, konuşma da. İçiniz dolmazsa yazamazsınız, konuşamazsınız. Yazarsınız, konuşursunuz da tat vermez. Sizde oluşmayan elektrik, karşınızdakine de geçmez. Soğuk, buz gibi bir iklim oluşur.
Aynı gün içinde hemen aynı muhtevada birkaç konuşma yapmak da zordur. İlk konuşmadaki heyecanın sonraki yerlerde aynı dozda sürdürülmesi özel çaba gerektirir.
Bunları biliyorum, çünkü yaşadım. Altınoluk dergisinin yıllık okuyucu ile buluşma toplantılarında aynı gün içinde peş peşe birkaç yerde konuşmamız gerekirdi. Ve ben kendi hesabıma her yer için ayrı bir heyecan yüklenme gereği hissederdim.
Bütün bunları neden yazdım? Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yerel seçim sürecinde aynı gün içine sığdırdığı ve süreç boyunca her güne sığdırdığı mitinglerde bitmeyen bir elektrik yükü ile meydanlara, sonra ekranlara çıkabilmesi…
Nasıl sağlanır bu elektrik yükü?
Şüphesiz kendinizi şarj ederek.
O da herhangi bir motivasyon olmadan gerçekleşmez.
Peki o motivasyon ne olabilir?
Tabii ki seçimden başarı ile çıkma arzusu. Bu seçim genel seçim değil, ama ülke iklimini etkileyecek olan seçim. 4.5 yıl daha iktidardasınız, halkın size güven duymasını istersiniz. Daha önemlisi güven sarsılması gibi bir sonuç her şeyi olumsuz etkiler.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir süredir Ak Parti’nin halkla ilişkilerinde sorunlar olduğunu görüyor olmalıdır. O yüzden “metal yorgunluğu” kavramını kendisi ortaya attı ve buradan yola çıkarak, belediye başkanlarını değiştirdi.
Ancak seçimlere girerken, önüne gelen Ak Parti – Halk ilişkisinin çok daha ciddi oranda kalite kaybettiğini görmüş olmanın kaygısı sanırım, onu can havliyle meydanlara taşıyan motivasyon olmuştur.
“İstanbul’a ihanet ettik” sözü söylenmiştir. Ak Parti’nin seçim manifestosu, 25 yılda yapılamayanların belgesi niteliğinde idi. Bilbordlara yazılan “Samimiyet”, “Tevazu” gibi ifadeler ise “samimiyet aşınması” ve “Kibir” görüntülerine yönelik bir yeni sözleşme ilanı.
“Metal yorgunluğu” neyi içeriyordu sorusu, bu ifade gündeme sokulduktan sonra herkesin gündemi olmuştur.
Erdoğan, bunlardan doğan can yangısı ile seçim meydanlarına çıktı, diye düşünüyorum. Bir tür yara sarma, ilişkileri onarma arzusu ile.
Seçim sonuçlandı, hasar var hiç şüphesiz, oy oranlarında büyük değişiklikler olmasa da kaybedilen “Büyük iller” psikolojik bir ukde olarak siyaset gündemine girmiş bulunuyor.
Belli ki Ak Parti’de onarılması gereken pek çok şey var. İktidar, kaçınılmaz olarak en geniş anlamıyla “nimet paylaşımı” gibi bir durum oluşturur. Emrinize tahsis ve emanet edilen bütçe, makam, mevki, tayin yetkisi, hepsi kişisel nimete dönüştürülebilir.
Mesela “Topluma hizmet” için yola çıkanlar bile zaman içinde “statü”yü kutsar hale gelebilir.
“Kader tayini” gibi bir duygu, her safhada küçük ilahçıklar (!) oluşturabilir.
Maddi çıkar alanı ise, insanın yumuşak karnıdır. İçinden bir dürtü, her şeyi “meşrulaştırma”ya sürükleyebilir. Hele o maddi rantlar, “ahlakçılığı” küçümseyen değerli alimlerimizin sunduğu manevi gerekçelerle sarıp sarmalandığında, deve havuduyla birlikte yutulabilir hale gelir.
İslam tarihine baktığımızda en saf günler içinde dahi kişilik yıpranmalarına tanık olunuyor. Zekat toplamak için görevlendirilen “Sahabi” Hazreti Peygamber’e rapor verirken “Şu beytü’lmal’in şu benim” diye tasnif yapıp kendisine verilen hediyeleri sahiplenebiliyor ve Hazreti Peygamber o “sahabi”yi, “Seni oraya görevli olarak göndermeseydim, bunlar sana hediye olarak gelecek miydi?” diye uyarıyor. İnsanoğlu, Hazreti Peygamber’in dizinin dibinde yetişmiş olsa bile statüleri yanlış değerlendirebiliyor.
Daha ileriki günlerde ise, hatırlanması bile insanın içini karartan uygulamalar gerçekleşiyor. Üstelik bunlar “Halife-i müslimîn” diye tanımlanan insanların yönetimi altında oluyor. Mezardan rakip sülaleye ait cesetler çıkarılıp parça parça etmek gibi…
Bir alimimiz bana “İmam-ı Malik’i eşeğe ters bindirip şehir içinde dolaştırdılar ve bunu Halife-i Müslimin’in emriyle yaptılar” dedi.
İslam ikliminde bile iktidar, siyasetnâme kitaplarında durduğu gibi durmuyor.
* * *
Keşke bizzat AK Parti inisiyatifiyle oluşturulan “Etik kurul” denen şeyler sağlıklı işleyebilseydi..
17’inci yıl. 2023’e kadar da düşündüğünüzde 21 yıllık bir iktidar dönemi. Ya da 1994’ten başladığınızda 29 yıl… Şehirler nereye geldi, insan kalitesi nereye geldi, misyon nereye geldi?
Mahşer aydınlığında bakıldığında her birimiz nereye geldik? Ellerimiz, ayaklarımız, yüreklerimiz, dimağımız dile gelip konuştuğunda ne diyecekler?
Bu bir sancıdır, kaygıdır, sorumluluktur… Taşıyabilene, yüklenebilene, sahip çıkana aşk olsun!
Soru, sorunun kuşatılabilir noktada olup olmadığında…