Tayland Krallığı'nın işgali altında çığlığına kulak kapatılan, görmezden gelinilen mustazaf coğrafya Patani. Patani halkı yaşanan katliam ve zulmün dinmesi için yardım beklerken, yapılan denge ve çıkar hesapları yaşanan zulmü frenleyemiyor.
Bir Güney Asya ülkesi olan Patani halkının Müslümanlıkla tanışması nasıl gerçekleşti, bundan bize bahseder misiniz?
Tarihî bilgilere göre; Patani halkının İslâm'la tanışması on ikinci yüzyılda Müslüman tüccarlar vasıtasıyla olmuştur. Yemen'den oraya giden Müslüman tüccarlar bölge halkının İslâm'ı tanımasına ve benimsemesine vesile olmuşlardır. İslâm'ın dünyanın uzak bölgelerindeki halklara götürülmesinde tüccarların ve sufilerin önemli bir yerinin olduğu bilinmektedir. Uzak Doğu ve Güney Asya ülkelerine götürülmesinde tüccarların, Afrika ülkelerine götürülmesinde de sufilerin daha çok öne çıktığını görürüz. Patani halkı etnik olarak Malay kökenlidir. Yani Malezya ve Endonezya halklarıyla aynı etnik kökene dayanır. Endonezyalılar bu etnik unsurun Bahasa kolunu, Malezyalılar ve Patanililer ise Malay kolunu oluşturur. Dilleri de ortaktır. Patani'de İslâm öncesinde de bir krallık mevcuttu ve Hindu anlayışına sahipti. 1500 yıllarında Müslüman olan Kral Antira, kendi adını Muzaffer Şah İsmail devletinin adını da Patani İslâm Krallığı olarak değiştirmiştir.
Patani tarihini irdelediğimizde Patani'de kurulan bir İslam devleti ile karşılaşıyoruz. Patani İslam krallığı ve Patani İslam krallığının işgali nasıl gerçekleşti?
Mevcut Tayland Krallığı'nın geçmişindeki Siyam Krallığı'nın Patani'ye göz diktiğini ve topraklarını ele geçirmek için muhtelif saldırılar düzenlediğini tarihi kaynaklardan biliyoruz.
Osmanlı Devleti'nin güçlü olduğu dönemlerde Siyam Krallığı bu cesareti pek gösterememişti. Buradan anlıyoruz ki her ne şekilde olursa olsun ümmetin birlik ve bütünlüğünü temsil eden, onun hukukuna sahip çıkan, bileği güçlü bir otoritenin, hilafetin korunması durumunda ümmetin küçük parçalarını hedef almaya kalkışanlar pek cüretkâr olamamışlardır.
Patani İslâm Krallığı normalde müstakil bir devletti ve bir Osmanlı vilayeti konumunda değildi. Ama onun adına hutbe okutuyor ve ona bağlılığını ilan ediyordu. Bu, çevredeki kurtların gözünü korkutuyordu ve saldırmaktan çekiniyorlardı. Osmanlı otoritesi zayıflamaya başlayınca Siyam yani Tay kurtları 17. yüzyıldan itibaren saldırıları başlattılar. Sonrasında İngiliz sömürgeciler, birtakım menfaatler karşılığında onlara destek verdiler ve 1902'de Patani topraklarını tamamen işgal etmelerine yardımcı oldular.
2. Dünya Savaşı'nda bölge Japonlar tarafından işgal edildi. Onların savaşta yenilmesi üzerine Patani yeniden bağımsız oldu. Ama İngilizlerin tekrar Tayland'a destek vermesi üzerine bu krallık işgali gerçekleştirdi. Hâlen de askerî şiddet ve baskı yoluyla sürdürüyor.
Patani eğitiminde Pondok medreselerinin önemli bir yeri var. Bize bu medreselerin işleyiş ve sıkıntılarından bahseder misiniz?
Ben şahsen Tayland'ı birçok kez ziyaret ettim ve orada halkın krallık rejimine bağımlı kılınmasında, kraliyetin her ne şekilde olursa olsun sorgulamaya tabi tutulmamasında Budizmin müthiş bir şekilde değerlendirildiğine şahit oldum. Tayland Budizmi bölgedeki diğer Budist toplumların dinî anlayışlarından tamamen farklıdır. Çünkü Tayland Budizmi kralın kutsallaştırılması ve ilahlaştırılması prensibine dayanır.
Krala bir yandan Budizme göre bir yandan da resmî ideoloji açısından üstünlük ve saygınlık tanınıyor. Birincisi Budistler için özel anlamda dinî açıdan, ikincisi ise tüm ülke vatandaşları için vatandaşlık açısından bağlayıcıdır ve bu Müslümanları da ilgilendirir.
Patani Müslümanları ise Tayland Krallığı'nın ülkelerinde haksız bir şekilde işgalci olduğundan başındaki kralın da kendi açılarından bu saygınlığı hak etmediğini düşünürler.
Patani halkının dinî ve ulusal kimliğini korumasında İslâmî bilincini canlı tutmasının önemli rolü olduğu bilinmektedir. Eğer ki İslâmî bilinci canlı tutmasaydı belki asimile edilmesi ve Tay toplumu içinde eriyip gitmesi mümkün olacaktı.
İslâmî bilincin korunması tabii ki önce ailede sonra da geleneksel olarak yaşatılan Pondok medreselerinde verilen eğitimle oluyor. Devletin resmî okullarının amacı yetişen nesli asimile edip kralı kutsallaştıran anlayışa çekmek olduğundan alternatif eğitime büyük görev düşüyor. Ama bu eğitim tamamen halkın kendi imkânlarıyla ve işgalci gücün askerî tehdidi altında yürütüldüğünden büyük zorluklarla karşı karşıya.
Patani Devleti Güney Asya'nın Filistin'i olarak adlandırılıyor. Bu benzetmenin temelinde ne yatmaktadır?
En önemli benzerlikleri her ikisinin de gayri meşru işgal altında bulunmalarıdır. Bu işgal her iki ülkede de askerî şiddet ve tehdidin sınırsız bir şekilde kullanılması suretiyle sürdürülüyor. Şiddetin sınırsız bir biçimde ve insan haklarıyla ilgili uluslararası anlaşmalara hiçbir şekilde riayet edilmemesi suretiyle kullanılması sebebiyle her iki beldede de mağduriyetler azami düzeydedir. Bir diğer önemli benzerlik de ülkeleri işgal edilen, toprakları gasp edilen toplumlar açısındandır. Her iki tarafta da söz konusu toplumlar işgali reddetmekte, meşru tanımamakta ve yeniden ülkelerinin bağımsızlığına kavuşması gerektiği inançlarını nesilden nesile muhafaza etmektedirler.
Bir diğer benzerlik ise her iki tarafta da işgalin son bulması için fiili bir mücadelenin devam ediyor olmasıdır. Tabii bu arada Siyonist işgal devletiyle Tayland hükümeti arasındaki askerî, ticarî ve turistik işbirliğinin de neredeyse iki kardeş devlet düzeyinde olduğunu da hatırlatmakta yarar var. Bangkok'ta turizm alanında hizmet veren büroların hepsinin camlarına İsrail'in EL AL firmasının etiketlerinin diğer tüm etiketleri gölgede bırakacak şekilde yapıştırıldığı dikkatlerden kaçmaz. Daha birçok alanda İsrail firmalarına bir bakıma VIP farklılığının tanındığını gözlemlersiniz.
Ancak farklı yönleri de var tabii ki. Özellikle iki hususa temas etmek istiyorum ki bunlardan birinde Filistin'in, diğerinde de Patani'nin daha fazla zorlukla karşı karşıya olduğunu söylememiz gerekir. Patani'de Tayland işgalinin ana hedefi Müslüman halkın özel mülklerini ellerinden alıp yerlerine başka bir halkı yerleştirmek değil yurtları üzerinde bir otorite kurmak ve kaynaklarını sömürmek olduğu için onları ülkelerinden çıkarmayı amaçlayan bir stratejiye öncelik verilmemiştir. Gerçi işgalci geçmiş dönemlerde karşı direnişi kırmak amacıyla insanların bazılarını zorla ayaklarına pranga vurarak Bangkok'a ve ülkenin kuzey bölgelerine sürdü. Yine güneyde nüfus dengesini Budist Tayların lehine değiştirmek amacıyla kuzeyden göçmen getirdi. Ama Müslüman halkı göçe zorlayıp yerlerini Taylara verme gibi bir hedefi olmadığı için toprakları üzerinde bir manda yönetimi kurdu.
Siyonist işgal yönetiminin amacı ise Filistinlileri yurtlarından çıkarıp onlardan zorla alacağı toprakları dünyanın değişik beldelerinden getirteceği Yahudilere vermekti. Bu amacı için de göçe zorlama politikasını altmış üç yıldan beri uyguluyor. O sebeple yaklaşık dokuz milyon yani yurtlarında yaşayabilenin üç katı kadar Filistinli ülkeleri dışında mülteci hayatı yaşıyor.
Bir diğer farklı cihet de şudur: Siyonist işgalcilere uluslararası emperyalizm bütün unsurlarıyla destek vermekle birlikte dünya Müslümanları da Filistin davasını artık sahiplenmiştir ve önemsemektedir. Arap ülkelerindeki yönetimler çok samimi olmasalar da Filistin davasını bir ulusal dava olarak görme zorunluluğu duyuyorlar. Kudüs ve Filistin bilinci gittikçe yayılıyor. Patani davasında bu duyarlılık kendi ulusal çevrelerinde bile mevcut değildir. Malezya hükümeti Tayland ile arasına bir sorun girmesini istemediğinden Patani meselesini bir ulusal dava olarak sahiplenmekten bile oldukça uzak durmaya, Patani'deki direniş gruplarının açıktan faaliyet yürütmelerine müsaade etmemeye özen gösteriyor.
Patani halkına İşgalci Budist Tayland devletinin reva görmediği zulüm yok gibi. Ülkede binlerce dul bırakılmış kadın ve yetim çocuk var. Patani halkının mustazaflık tablosunu, karşılaştıkları zorlukları bize tasvir edebilir misiniz?
Hatırlanacağı üzere bir zamanlar Bulgaristan'da Theodor Jivkov adlı diktatörün oradaki Müslümanların adlarını değiştirmeye başlaması üzerine Müslümanlar Türkiye'ye göç etmeye başlamışlardı ve büyük bir çalkantı yaşanmıştı. Bugün genelde Tayland'da, özelde Patani'de Müslümanlar resmî kayıtlarda Müslüman adlarını kullanmaktan bile çekiniyorlar. Kendisini Harun diye tanıdığım bir arkadaşımla Bangkok'ta görüştüğümde bana irtibat için aklımda tutmamın mümkün olmadığı bir isim vermesi üzerine şaşırmıştım. Meğer ki onun resmî kayıtlardaki adı öyleymiş. Bu, tam anlamıyla bir asimilasyon politikası ve amaç Müslüman kimliklerini yok etmek.
Sadece silahın değil tüm baskı politikalarının hedefi durumundalar. Kralın kutsanması ve yüceltilmesi uygulamalarında Müslüman olmalarından dolayı onlara bir ayrıcalık tanınmıyor. Devlet kademelerinde bir görev almaları durumunda bu uygulamalara mutlaka katılmaya ve kralın karşısına çıkmaları halinde saygı secdesi yapmaya mecbur bırakılıyorlar. Bu, genelde Müslümanların maruz kaldığı mağduriyetlerden ve zulüm uygulamalarından birkaç örnek
Patani'deki Müslümanlar ise işgalden kaynaklanan ilave ve çok şiddetli zulümlere, haksızlıklara maruz kalıyorlar. Evleri basılıyor, direnişe katılsa da katılmasa da destek vermesinden şüphelenilen aile fertleri kaçırılıyor, işkenceye maruz bırakılıyorlar. Camilerine baskın düzenleniyor. İnsanları topluca katlediliyor.
Patani'de işgalci Budist Tayland askerlerine karşı direnen Patanili Mücahit direnişçiler var. Bize bu oluşumun ortaya çıkışından ve gayesinden bahseder misiniz?
Az önce ifade ettiğimiz üzere Patani halkı Budist işgali kabul etmediği için 2. Dünya Savaşı sonra başlayan Tayland işgaline karşı 1948'de bağımsızlık hareketi başlattı. O tarihten bu yana direniş sürüyor. Bugünkü direniş büyük ölçüde İslâmî çizgidedir ve Budist Tay işgaline karşı bağımsız bir İslâmî Patani yönetimi kurmayı amaçlıyor. Mevcut direniş örgütlerinin başında da Patani Kurtuluş Örgütü yer alıyor. Bunun dışında da muhtelif direniş örgütleri var. Patani Kurtuluş Örgütü hepsiyle koordinasyon oluşturmaya çalışıyor.
Patani denilince insanlığın büyük kesimi bu ülkeye yabancı. İnsanlık Patani'den neden habersiz?
Bizim gördüğümüz kadarıyla en önemli sebep medya faaliyetlerinin yetersiz olması. Medya faaliyetleri sivil toplum kuruluşları açısından da yönlendirici bir etken oluyor. Patani'deki direnişin sahipsiz olmasının da önemli payı var. Dediğimiz gibi Patani direnişinin arkasında yer alması gereken en önemli ülke durumundaki Malezya bile el altından dahi olsa arka çıkmaktan, seslerini dünyaya duyurmak için bağımsız sivil toplum kuruluşlarını harekete geçirmekten çekiniyor. Benzer bir faaliyeti normalde Tayland'la çok fazla menfaat ilişkisi içinde olma ihtiyacı duymayan Endonezya'da da göremiyoruz.
Tayland Krallığı'nın, İngiltere, ABD ve Siyonist işgal devletiyle menfaat ilişkilerini çok iyi değerlendirdiğinden uluslararası kuruluşların da Patani'deki zulüm uygulamalarına bigane kalmalarını sağladığını söyleyebiliriz. İslâm âleminde ise büyük ölçüde cehaletten, bilgi yetersizliğinden kaynaklanan ilgisizlik var. Bu ilgisizliğin son bulması için bilgilendirme çalışmalarına ağırlık verilmesi gerekiyor.
(Ayetullah Turgut - İLKHA)