Psikiyatri seansları, bir ülkenin problemli ruh durumunun yansıdığı platformlardır.
Türkiye televizyonlarında şu sıralar, psikiyatri seanslarından senaryolaştırılmış diziler seyrediliyor. Bir dizi, doğrudan psikiyatri seanslarının senaryolaştırılmasından oluşuyor. Çünkü her olay bir filme konu olacak gerilim ihtiva ediyor.
Bu senaryoların içinden çıktığı psikiyatri ekolü, çocuklukta yaşanan travmaların kişinin bütün hayatını etkilediği görüşünü benimsediği için, hikayeler geri dönüşlerle işleniyor ve seansa problem taşıyan kişinin çocukluk dünyasından sunulan kesitler derin kişilik yaralarının altındaki kanamayı ortaya çıkarıyor.
"Delikanlı Sadi" diye bir dizi fenomeni var. Panik ataklarda yaşadığı ölüm korkusu ile psikiyatriste gelen bir kabadayı o. "Ruh cerrahı" diye nitelediği psikiyatristin odasında çocukluk dünyasına gidiliyor, anne – baba, üvey anne, üvey kardeşler, sokağa atılış, sokak hayatı ve bütün bu gelişmeler içinde kendisi de "Ruh cerrahı" olmuş bir kabadayı "Delikanlı Sadi."
Ailede yaşanan sancı, sonunda belki merhameti de öğrenen ama panik ataklar halinde ölüm korkusu yaşayan bir kabadayıyı ortaya çıkarıyor.
Sancının başka boyutları ailenin devam ettiği ama ömür boyu süren mutsuzluklar, şiddet, cinayetler, boşanmalar, çocuklara yansıyan travmalar, cinsel suçlar, sapmalar, kürtaj, çocukların eğitim problemleri…. daha sayamayacağınız görüntüler halinde ortaya çıkıyor.
İşin yargıya yansıyan safhası, sancıyı ortadan kaldırmıyor, bir başka safhaya taşıyor sadece.
"Ailede sancı" dünyada çok önce başlamış, şimdilerde battı balık yan gider başıboşluğuna terkedilmiş, bir tür ümitsiz vaka durumunda.
Bizde de gelenekler dünyasında kol kırılır yen içinde kalır usulüyle yürüyen daha çok tahammülün problemsizlik zannedildiği aile düzeni, bugün artık "Sancı" diye nitelenecek boyutlarda gündemi işgal ediyor. Hakim kadın hareketinde problemler yok mu? İstanbul Sözleşmesinin, sözleşme ile bağlantılı yasal düzenlemelerin doğurduğu problemler yok mu? Konuya "Sözde namus" söylemiyle bakmanın doğurduğu, LGBT bağlantılı tartışmaların her şeyi bürümesinin doğurduğu problemler yok mu? Erken yaşta cinsel uyarılmanın, buna karşılık evlenme yaşının çok ilerilere taşınmasının doğurduğu problemler yok mu? Nüfus azalması başlı başına -hem de geri döndürülmesi on yılları bulan- problem değil mi?
Dünya kadar problem sayılabilir bu alanda.
Bir ara ben "Ailede sancı ve mutluluk arayışı" başlıklı konferansları verirken, "Bir Müslüman toplum olarak Peygamberimizin tarif ettiği sevgi - rahmet ortamı niteliğindeki İslam ailesini gerçekleştirebilseydik, bu alanda derin sancılar yaşayan dünya, gelip bizim aile yapımızı örnek olarak incelerdi" demiştim. Diyor ki Peygamberimiz: "Eşler birbirinin gözlerine şefkatle bakarsa Allah da onlara rahmet nazarıyla bakar. Eşler birbirinin elini sevgi ile sıkarlarsa, elleri ayrıldığında günahları, buruklukları, öfkeleri, kalbi yükleri dağılır gider." Evet, öyle olsaydı öyle olurdu. Ama şimdi biz "Ailedeki sancı"yı konuşuyor olduk.
Muhafazakar bir siyasi kadro, 19 yıllık tek başına bir iktidar sonrasında üstelik yola Aile Bakanlığı kurarak çıkmışken, Eğitim-Aile-Kültür alanında -siz ona Gençliği de ilave edin- yapılamayanlara işaret ediyor ve o alana ağırlık verileceğini vadediyor.
Muhafazakarlık eğer toplumun bazı değerlerini korumak ise, muhafazakar bir siyasi kadronun en fazla duyarlılık göstereceği konunun "Aile" olması gerektiğini düşünmek yanlış olmaz.
Demiş ya şair: Elde var hüzün.
Elde var sancı. Problem.
Ba’de harabi Basra.
Şunu söyleyeyim: Bu iş sadece siyasi kadrolarla halledilecek bir iş değil. Akl-ı selim diye çok güzel bir kavramımız var. Sağduyu diye çevirmişiz onu. Sağ-sol, dindar-laik-ateist, kadın – erkek, baba – anne – çocuklar, Din alimleri – Sosyologlar – Psikologlar, Aile konusunda akl-ı selim ile, kalb-i selim ile, sağduyu ile yaklaşıp çare aramalıyız.
Bir tv dizisinin parolası ile bitirelim: "Aile her şeydir."
***
Ramazana 15 gün kaldı. Gece Berat Kandilini kutladık. Ramazana daha duyarlı, daha kararlı hazırlanmak gerekiyor. Her gün önemli, her an önemli. Yüreklerin farkında olma zamanlarındayız. Bu teyakkuzu kuşananlara ne mutlu.