"Ak Parti Kimi Temsil Ediyor" ?

"Ve AK Parti şu soruya cevap bulmalıdır: AK Parti bugün kimin temsilcisi konumunda ve kimin sesidir?"

Elif Çakır: Karar Gazetesi

İktidar partisi olan Adalet ve Kalkınma Partisi, daha düne kadar “teşkilat sorunlarıyla” değil, Türkiye’nin meselelerini çözmeye yönelik olarak ürettiği politikalarla, yani “demokrasiyi korkulara, barışı çatışmalara, adaleti adaletsizliklere kurban etmeyelim” diyerek açıkladığı reform paketleriyle gündemde olurdu...

İktidar partisi olan Adalet ve Kalkınma Partisi, daha düne “partinin nasıl dizayn edileceği” ile ilgili olarak değil, “AK Parti kadroları olarak bizler, hitabını hak ve özgürlüklerin fiilen uygulanması ve toplumsal olarak içselleştirilmesi amacıyla çaba harcayacağız, hep birlikte insan haklarına dayalı bir devlet anlayışının yerleşmesini sağlayacağız” diyerek devletin sivilleşmesine yönelik olarak açıkladıkları yol haritalarıyla gündemde olurlardı.

Adalet ve Kalkınma Partisi, “yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını zedeleyen unsurlar mevzuatlardan ayıklayacağız” diyerek açıkladıkları yargı reformu paketleriyle, mevzuatlardaki antidemokratik maddelerin yerine önerdikleri demokratik mevzuat paketleriyle gündemde olurdu.

Adalet ve Kalkınma Partisi, daha düne kadar, “bizim iktidarımızda, sizlerden (halk) aldığımız güçle, destekle, düşünce, ifade, inanç özgürlüğünü sınırlayan hükümler, yasalar, evrensel hukuk ve özgürlük anlayışını dikkate alınarak yeniden düzenleyeceğiz” açıklamalarıyla gündeme otururdu.

***

Bugüne kadar bir kez bile “parti içi meseleleriyle, tartışmalarıyla” gündemde olmadılar. 15 yıllık parti geçmiş tarihlerinde, bir iki ufak haber haricinde hiçbir parti kongrelerinde ne patırtı sesi yükseldi, ne medyaya yaşanan gerilim kulisleri yansıdı.

Zira, AK Parti yıllarca tam da bu sebeple, yani “kongrelerinde yaşanan gerginlikler, kavgalar ve tartışmalar” nedeniyle CHP’yi “parti içi sorunlarını halledememiş bir CHP’nin ülkeye ne tür bir faydasının” olacağı ve “penceresinden kavga sesi yükselenin, dışarıya nasıl bir fayda sağlayacağı” argümanlarıyla küçümsedi.

Bugün AK Parti, ülkenin sorunlarına yönelik çözüm öneriyle değil, yıllardır rutin olarak gerçekleştirdiği oldukça sıradan bir teşkilat değişimi olmasına rağmen, ilk kez anormal bir şekilde “teşkilatlarının değişimiyle” gündemde!

Ve iki gündür kongrelerini yapan teşkilatlardan peş peşe tartışma ve karşılıklı birbirini suçlama sesleri yükseldiği haberleri yansıyor haberlere. 15 yıllık AK Parti için hiçte alışkın olunan bir durum değil.

Belli ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AK Parti Genel Başkanı olduğu günden bu yana partisine, teşkilatlarına yönelik yaptığı sert eleştiriler teşkilatlarda da bir gerginliğe sebebiyet vermiş. Kaldı ki Erdoğan’ın ‘teşkilatlara yönelik’ yaptığı sert sözlerin teşkilatlarda gerilime sebebiyet vermemesi mümkün değil.

Zira, AK Parti teşkilatlarında bayrağı “halefine” teslim edecek olan “selef” bayrağı “hasbi değil hesabi”, dinamik değil “metal yorgunu”, “dava adamı olmadığı”, “üzerinde yolsuzluk şaibesi”, “kutlu yürüyüşe engel”, “millete hizmette laubali” ya da “kripto FETÖ’cü” olduğu için teslim etmiş olacak. Bütün bu zanlarla görevi teslim ediyor olmak elbette ki, bugüne kadar AK Parti’nin bütün yükünü gece gündüz, kış kıyamet omuzlarında sırtlandığına inanan teşkilatlar açısından kolay değil.

Zira, Adalet ve Kalkınma Partisinin heybesinde Türkiye’nin meselelerine yönelik çözüm önerileri, ülkenin kalkınmasına yönelik politikalar vardı. AK Parti demek, Türkiye’nin meselelerinin çözümü için siyaset üretilen ‘mutfak’ demekti. AK Parti demek, Türkiye’yi kalkındıracak parti demekti. AK Parti demek, ülke sorunlarının Ankara’nın dehlizlerinde boğulmaması demekti. AK Parti, liyakat, ehliyet sahibi kadrolar demekti.

AK Parti demek halk demekti.

***

Bakınız. AK Parti kurulduğu tarihten bu yana AK Parti lideri Erdoğan’ın ağzından bugüne kadar bir kez olsun “halka ulaşacağız, halkımızla temas halinde olacağız, halktan kopmayacağız, mesafeyi kapatacağız, halkımızla aramızda gönül köprüleri kuracağız, milletimizle temas halinde olacağız” gibi sözler duydunuz mu?

AK Parti demek zaten halkın içinden kadrolar demekti. Halkın içindeydi. Halkın temsilcisiydi. Zaten halkın içinde olan bir partinin neden “halka ulaşmak, temas halinde” olmak gibi bir derdi olsun. AK Parti yoksulların sesi, yoksulların Ankara’daki temsilcisiydi. AK Parti rozetli görevliler evlere ziyaretlere giderdi. Hala gidiyor. AK Parti’nin sorunu şu: AK Parti dün vatandaşına samimiyetle, severek, dokunarak ziyarete gidiyordu. Vatandaşın yüreğine dokunuyordu. Gözleriyle temas kuruyordu, sorunlarını dinliyordu. Halk evlerine gelen AK Partilileri, milletvekillerini, bakanları kendilerinden görüyorlardı. Yabancılık hissetmiyordu.

Şimdi yine gidiyor AK Parti vatandaşın evine, ofisine. Sokakta gördüğü zaman yine tokalaşıyor. Ancak bir farkla: Dün samimiyetle yapıyordu bugün bu ziyaretler bir formaliteye dönüşmüş durumda.

Dün vatandaşın evine gittiğinde, bir dostunun evine, akrabasının evine, ana baba ocağına gitmiş gibi gidiyordu, bağdaş kurup oturuyordu, sıkılmıyordu, bugün bağdaş kurmakta zorlanıyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “hasbilikten hesabiliğe savrulduk” sözleri özeleştiri olduğu kadar sorunun tesbiti açısından da önemlidir. Ancak bunun gereği yapılması kaydıyla.

Gereğinin yapılması ise, yine Erdoğan’ın sözleriyle söyleyelim, AK Parti’nin etrafına “ticari olarak” odaklanan “canda olsa” gereğinin yapılmasıdır. AK Parti’nin ticari şirket görüntüsünden kurtarılmasıdır.

Ve AK Parti şu soruya cevap bulmalıdır: AK Parti bugün kimin temsilcisi konumunda ve kimin sesidir?

Medya-Makale Haberleri

Abdurrahman Dilipak: Pizza sever misiniz?
Abdurrahman Dilipak: Siyonistler suçüstü oldu!
Abdurrahman Dilipak: Kurbağa haşlaması sever misiniz?
Abdurrahman Dilipak: Bize yalan Söylediler
Mücahit Gültekin: Suriye Tartışmaları, "Kökü Dışarıda Olmak" Söylemi ve Politik Hafıza Üzerine