Ak Parti’nin beslendiği damar

Abdurrahman Dilipak

Gönüllere dokunmak” sözünü çok seviyorum. Bana göre Ak Parti’yi bugünlere taşıyan en önemli hasleti gönüllere dokunmaktır. Halkla, hele hele kendi seçmeninle kavga olmaz. Halkın istemediği bir şeyi zorla hayata geçirmeyeceksin. Kadınların, zulme uğrayanların ve şiddet görenlerin korunması için illa da İstanbul Sözleşmesi’ne gerek yoktu. Aile bu toplumun temel taşıdır, onu yıktığınız zaman ortada bir şey kalmaz. Laikler, liberaller, geyler, lezbiyenler varsın eleştirsinler; Müslüman halkın değerlerine, inanç ve geleneklerine ters olan kanun ve yönetmelikler derhal ilga edilmelidir. İstanbul Sözleşmesi’nden ayrılan hükümet, geç ama doğru bir karar almıştır. Ömrünü başörtüsü, inanç, fikir mücadelesine adamış Dilipak’a “81 il başkanı”nın açtığı dava garabeti geri çekilmelidir. Abdurrahman Dilipak namuslu ve yazdıklarının, konuştuklarının eri bir adamdır. Vesayetin hüküm sürdüğü yıllarda başörtülü kadınların, kızların önünde durup sözcülük yapan bir adam, şimdi kendi iktidarı döneminde onlara kötü bir söz söyler mi yahu! Dilipak’ın yazdıklarını anlamaktan aciz bir tayfa, sosyal medyayı da köpürterek böyle bir haksızlığa alet oldular. Dilipak, bir zihniyete, kimliğe, bu toprakların malı olmayan değerlere atıfta bulundu. Ak Parti içindeki azınlıkta kalan akepeli kadroya neşter salladı. Gözünü iktidar, makam, para, hırs bürüyenlerin dâvâ ile, İslâm ile ne alakası olabilir? Ak Parti’ye çöreklenen o zihniyet, partinin yaslandığı değerleri ve beslendiği damarın nefes borusunu kesiyor. Vîrân olası hânede evlâd u ıyâl var”. Ak Parti sosyolojik arka planını unutursa, Türkiye’ye uzay çağını da yaşatsa muvaffak olamaz.

Gelenekten beslenen, ancak yerli ve milli duruşa da aykırı olmayan yeniliklere açık bir Ak Parti başarılı olabilir. Refah Partisi, geleneğe ters düşmeyen tercüme odaklı eserlerden beslendi. İhlas ve samimiyet ön plandaydı. Ak Parti o küllerden doğdu. İster kabul edelim, ister etmeyelim; CHP, Türk solunu, Kemalizmi dışlayarak, ülke sosyolojisine dönüş yaptı. Aslında CHP’ye bunu öğreten de Ak Parti’nin kendisidir, yıllardır takip ettiği siyasettir. Artık karşımızda geleneklere, inanca savaş açan bir CHP yok. Onlar da dünyanın geldiği değişimi okuyorlar. Herkese ayar veren bir sosyal medya var. Eski dönemler bitti, şimdi yeni şeyler söyleniyor. Tarih, biz yaşarken yazılıyor aslında. İslamcılığı yerli bir çizgide tutamadık. Birçok şey elimizin altından kaybolup gitti. Evdeki çocuklarımıza söz geçiremez olduk. Cafede sigara tüttüren tesettürlü bayanlarla, lüx ciplerde her türlü melaneti işleyenlerle nereye kadar gidebiliriz?

Gönüllere dokunmak dedim ya.. Ak Parti, başörtüsü konusunda bu milletten çok büyük alkış almıştır. Vesayeti, oligarşiyi yıktığı için minnettarız Ak Parti’ye. 90’lı yıllarda askeriyede sivil memur olan kardeşimin oturduğu lojmana eşimle ziyarete bile gidemiyorduk. Neden? Eşim başörtülü olduğu için. Askeri erkan dinden, imandan, dini müesseselerden rahatsızdı. Orduya eleman alırken kırkı kırk yararlardı. Hele bir yönetmelik vardı: “Kendisinin, annesinin, babasının, kardeşlerinin ve velisinin, tutum ve davranışları ile yasadışı, siyasî, yıkıcı, irticaî, bölücü ideolojik görüşleri benimsememiş, bu gibi faaliyetlerde bulunmamış veya bu gibi faaliyetlere karışmamış olması” şartı aranırdı, subay ve astsubay okullarına girilmek istendiğinde. Ak Parti, darbeci, oligarşik damarı kesip attı. Bu yönetmeliği değiştirerek, şu hale getirdi: “Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulu’nca devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti, iltisaklı ya da bunlarla irtibatı olmamak.” 

Ancak emekli askerler bundan bile rahatsız. Adamların bir ayağı çukurda, yarın ebedi aleme göçüp gidecekler. Lakin akılları, fikirleri laiklik ve irticada. Neymiş efendim, bu değişiklikle tarikat ve cemaatlere yol açılmış olurmuş. Kendileri de laik bir cemaat olan bu embesiller, bu coğrafyanın kadim kültür ve değerlerine saygı duymayı bir türlü öğrenemediler. Anlaşılan öğrenmeye de niyetleri yok. Tarihin akışı değişiyor; zaman, çağ her şey kendisini yeniliyor, bizim laikçi cemaat, olduğu yerde sayıyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan: “Birtakım vesayet odaklarının dayattığı anayasalar değil, milletimiz nasıl bir anayasa ile yönetilmek istiyorsa, o anayasayı yapacağız..diyor. Yapmalıdır da. Türkiye’nin hâlâ  Evren’in yaptığı Anayasa ile idare edilmesi akıllara ziyan.

Ak Parti’nin beslendiği damar, bu coğrafyanın milli ve yerli değerleridir, millettir. Hangi düşünceden olursa olsun, Ak Parti kurulduğu yıllarda “ben de bu partide yer alabilirim” diyenlerin adresidir. Ak Parti içerisinde konjonktürel olarak yer alıp da(yönetim kadrosunu kastediyorum) aslında Ak Parti’nin yaslandığı ve beslendiği damarı özümsememiş, çıkarcı-dünyevi marjinal gruplar ayıklanmadıkça, Reisin işi zor. Hâlâ Fetö’nün hükümeti dışarıdan kuşatarak, devletin tüm kılcal damarlarına kadar sızdığından ders almadık. Fetö, Ak Parti ve bu ülke için ne kadar ciddi bir tehditse, konjonktür gereği partide konuşlanıp, onun beslendiği damarı kesmeye çalışanlar da ayın şekilde tehdittirler.

Benim burada yaptığım, sadece dostane bir eleştiridir. Ak Parti eleştiriden azade değildir. Amacım, bunca yıllık birikimlerin heba olmamasıdır. Ak Parti’yi düşmanları ve muhalifleri yıkamaz. Onu ancak kendi içindeki ayrık otları bitirir.

Ak Parti kuruluş ilkelerinden uzaklaşmadı. Sadece bünyesine kattığı kimliklere, yerelde siyaset yapan idarecilerine, bürokratlara dikkat etmelidir. Kendilerini sosyal medyada “Reisçi” diye kodlayan, halka tepeden bakan, davayla uzaktan yakından alakası olmayan kalemşorlara da dikkat etmek gerekiyor. 

Son söz: Her şey olur biter, düzelir. Özgürlükler ve demokratikleşmeden taviz vermeyin. Başta Kürt tabanlı terör devleti olmak üzere, Kuzey Irak’tan Akdeniz’e kadar uzanan koridora sahip çıkmalıyız. Suriye, Libya, Kıbrıs, Doğu Akdeniz konuları çözümlenmelidir. Geçmişte, boş tencere birçok iktidarı devirdi. Ekonomi düzeltilmeli, halkın rahat bir nefes alması sağlanmalıdır.