Gençler bilmez. AK Parti bidayette ABD ve AB’ye toz kondurmayan, neoliberal küreselleşme tezgâhını öpüp başının üstüne koyan, “İslam Birliği” deyip duranlara istihza ile bakan bir partiydi.
Amerikan emperyalizminden şikâyet edenleri “bu tür arkaik söylemler”den vazgeçmeye çağırırdı AK Parti. “Medeniyetin kıyısında kalmamak için” Avrupa Birliği’ne üyeliğin şart olduğunu ileri sürerek, medeniyetin yegâne adresi olarak Avrupa’yı görmeyi telkin ederdi. “İslam Ortak Pazarı fikrini doğru bulmuyoruz. Nasıl ki paranın dini-imanı yoksa, ekonominin de dini-imanı yoktur. Bu birliktelikleri … ne dini köken, ne de coğrafyaya bağlı olarak düşünebiliriz. Dünyada artık böyle bir şey kaldı mı?” gibi laflarla Fukuyama’nın ‘Batı paradigması küreselleşti, tarihin sonuna gelindi’ tezine selam çakardı.
Ortadoğu neredeyse sadece “Irak Krizi”nden ibaretti AK Parti için. Afrika zaten yoktu. Hiç unutmam; “Türkiye Somali ile yakından ilgilenmelidir” diye bir yazı yazmıştım da AK Parti’de bile kargalar gülmekten kırılmıştı!
***
O zamanlar AK Parti’den hiç hazzetmezdim. (Şimdi geriye dönüp baktığımda AK Parti’nin o günlerde öyle bir duruş sergilemiş olmasının hakkımızda hayırlı olduğunu görüyorum tabii. Uzun hikâye.)
Derken, Ahmet Davutoğlu etkisi göstermeye başladı kendini. O zamanlar Başbakan Başdanışmanı olan Ahmet Hoca’nın abidevi eseri “Stratejik Derinlik”te yer alan tezler yavaş yavaş AK Parti’nin siyasetine sirayet etti. “Bölgesel entegrasyon”, “Afrika açılımı” gibi şeyler girdi partinin gündemine.
Bu arada, ABD askerinin Türkiye’den geçerek Irak’ı işgal etmesini ve Türkiye’nin de Irak’a asker göndermesini öngören meşhur hükümet tezkeresi Davutoğlu’nun da çabaları sayesinde Meclis’ten döndü (1 Mart 2003) ve “Amerika’ya posta koyan Türkiye” kendini bir anda İslam dünyasının yıldızı olarak buldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan hâlâ “O tezkere geçmeliydi” diyor ama Erdoğan’ı İslam dünyasının 1 numaralı kahramanı mertebesine yükselten sürecin başı da 1 Mart 2003’tür. (Dünya Müslümanları, tezkerenin Erdoğan’a rağmen reddedildiğine inanmadılar. “Erdoğan’ın akıllıca bir oyunu” dediler.)
Ben de AK Parti’de umut aramaya o gün başlamıştım galiba.
Önce “Ahmet Hoca’cı”, zamanla düpedüz AK Parti’li oldum.
***
AK Parti hareketinin ve Yeni Türkiye’nin yegâne lideri Erdoğan’dı, hâlâ da Erdoğan.
Yeni Türkiye resminden Erdoğan’ı çekip alsanız ne milli iradenin askeriye üzerindeki egemenliği kalır, ne Kürt’e iade-i itibar, ne sağlık devrimi, ne yerli savunma sanayii, ne o muhteşem duble yollar, ne de “Stratejik Derinlik”. Yeni Türkiye resmi tamamen silinip gider.
Öte yandan, Davutoğlu’suz bir AK Parti belki de başarılı bir “merkez sağ” partisinden ibaret kalacaktı; çok başarılı, ama nihayet “merkez sağ” partisi.
AK Parti’nin kendini aşıp bizi ve bütün İslam dünyasını heyecanlandıran bir kimlik edinmesinde büyük payı var Davutoğlu’nun.
***
Köprünün altından akan suları yaratan Allah’a şükürler olsun ki; bidayette ‘West Is The Best’ (En İyisi Batı) anlayışında olan AK Parti, bugün Batı’ya ağır eleştiriler yöneltiyor, Afrika’nın ve Güney Amerika’nın en ücra köşelerine kadar uzanan dış siyasetiyle Batı’nın çarkına çomak sokuyor.
Şükürler olsun ki; bidayette medeniyeti Avrupa Birliği’nde gören AK Parti, bugün “Bizim kutlu medeniyetimiz”in altını çiziyor.
Şükürler olsun ki; bidayette ‘Dine ve coğrafyaya dayanan birlik olmaz’ diyen AK Parti, bugün Sykes-Picot sınırlarının yapaylığına dikkat çekerek bölgesel entegrasyonun ve adıyla sanıyla İslam Birliği’nin gereğini vurguluyor.
Şükürler olsun ki; bidayette Somali’nin “S”siyle bile ilgilenmeyen AK Parti bugün Somali’nin başkenti Mogadişu’yu yeniden inşa ediyor.
Bu değişimdeki Davutoğlu etkisini görmezden gelmek, AK Parti’nin olgunlaşma (Adını koyalım: ‘İslamcılaşma’) sürecinde Davutoğlu’nun oynadığı mühim rolü takdir etmemek vefasızlık olur.
Bu rolü elbette Erdoğan’ın cesur liderliği sayesinde (evvelden âhire kadar Allah’ın inayetiyle) oynayabilmiştir Davutoğlu.
28 Şubat suları çekildikçe ve Batılı muhataplarının sahtekârlıklarını gördükçe AK Parti’deki Batı lobisini yavaş yavaş kızağa çeken Erdoğan, milletin maslahatı için bir müddet bastırdığı gerçek siyasi meşrebiyle mütenasip “Stratejik Derinlik” tezlerinin önünü alabildiğine açtı ve “Dünya 5’ten büyüktür” çıkışıyla yeni bir boyuta taşıdı.
Bunu takdir etmemek de vefasızlık olur.
***
Davutoğlu’na yol boyunca layıkıyla itibar eden, onu aktif siyasete kazandıran, dışişleri bakanlığına getiren, sonra partinin ve hükümetin başına geçiren Erdoğan’dan Allah razı olsun.
Harekete katkılarının yüksek niteliği bakımından genel başkanlığa ve başbakanlığa Erdoğan’dan sonra en çok layık olan da zaten Davutoğlu’ydu.
Ne yazık ki Erdoğan bundan böyle Davutoğlu’suz yürümek istiyor.
Davutoğlu’nun başbakanlığına takacak hiçbir kulp bulamadığım, bilakis başbakanlığını göz kamaştırıcı derecede başarılı bulduğum, öte yandan trollerin Davutoğlu aleyhindeki vıdıvıdılarını da ciddiye almadığım için bunu anlamakta müşkülatım var (Dikkat! Tecahül-i Arif) ve bundan müteessirim.
Tesellim: AK Parti hareketinin siyasi ve ideolojik kimliğine öyle sağlam bir damga vurdu ki Davutoğlu, o damga kolay kolay silinmez.
Allah ecrini arttırsın.
***
Nilgün Marmara, bir şiirinde “Üzgün adım, ileri marş!” der; Davutoğlu’na gönül verenlerin yürüyüşü de bu aralar ister istemez “üzgün adım” olacaktır, ama neticede tabii ki Erdoğan ve AK Parti’yle YOLA DEVAM.
karargazete