Akaid, fıkıh, Covid vs..

Abdurrahman Dilipak

Her şey Allah’ın iradesi içindedir. Öldüren ve dirilten O’dur. Hayır ve şer O’nun iradesi içindedir. Müslümanlar O’nun rızasını ararlar. Bizler, Allah’a ve ahiret gününe inanan insanlarız.

Birileri bizi yaşatmaya, birileri de öldürmeye çalışıyor. Ama bilelim ki, kadere, rızga ve ecele hükmeden bir Allah var. Herkesin bir planı var, Allah’ınsa bir hükmü var. Geleceği yalnız Allah bilir.

Şunu görelim, bilelim, anlayalım; kimse ecelinden önce ya da sonra ölmeyecek. Rızgından az ya da çok yemeyecek, kaderimizden başka bir kader de yok. O zaman bu korku ve telaş niye?

Herkes için yaptığının bir karşılığı vardır. Kuşkusuz herkes yaptığının karşılığını görecektir ve  biz bir sözü ya da işi yapmadan Allah onu görmekte, duymakta ve bilmektedir.

Allah bir şeyi yaratmayı murat etmişse, onun sebebini de halkeder. Bizim fiillerimiz de bir başka şeyin sebebi olacaktır. Her sebeb bir sonuç içindir ve her sonuç kendinden sonraki fiilin sebebi olacaktır.

 

 

Biz yapıp yapmadıklarımızla, söyleyip söylemediklerimizle aslında imtihan oluyoruz. Sonuçtan bağımsız olarak herkes yaptığının karşılığını eksiksiz görecektir.

Tedbir takdire mani değildir. Tedbir isabet ederse sebeb olur, isabet etmese de kişinin iradi sorumluluğunu yerine getirdiği için bu dünyada ve / veya ahirette bir karşılığı olacaktır.

Bakın, eğer Covid vesilesi ile yüz binlerce insanın ölmesi gerekiyorsa, o ölecektir. Birileri bu işin sorumlusu olduğu için, birileri bunlara destek verdiği, bir başka topluluk da bunlar karşısında sessiz kaldıkları için belki bu dünyada ya da öbür dünyada ağır bir ceza ile cezalandırılacaktır. Belki ölen insanların bir kısmı bu zalimlere yardım ettiği için Allah bunları onların başına musallat etmiş olabilir. (En’am 129), (Zuhruf 36). Başka bir ayette “Zalimlere yardım etmeyin, sonra ateş size de dokunur” denmiştir. (Hud 113). Bir kısmı, hiçbir sorumluluğu olmadığı halde bir cinayetin hedefi olmuştur. Ona cinayetin cezası verilecek, hedefindeki kişi için ise bağışlanma sözkonusu olacaktır. Direnenler ve kayba uğrayanlara ise kaybettiklerinin karşılığı on katı, yüz katı, hatta 700 katı ile geri verilecektir. Onlar mahzun da olmayacaklar. (Zuhruf 68), (Araf 49)

Kaldı ki, hemen karar da vermemek gerek. Bazı durumlarda bize hayır gibi gelen şeylerde şer olabileceği gibi, şer gibi gelen şeylerde hayır da olabilir.

İbrahim Hakkı hazretleri bu konuda şöyle der: Hak şerleri hayreyler / Sen sanma ki gayreyler / Arif anı seyreyler / Görelim Mevlam neyler / Neylerse güzel eyler”.

 

Allah cahillere ve zalimlere yardım etmeyecek. Akıllarını kullanmayanların üstlerine pislik yağdıracak ve işlerini sarp dağlara sardıracak. (Müdessir 17), (Yunus 100). Aklımızı kiraya vermeyelim. İstişare ve şûradan ayrılmayalım.  Sokrat’ı asanlar yargıçlardı, onun yargılanmasını isteyenler politikacılar ve o zamanın diplomalı kişilerdi. Gerçekten ilminin haysiyetine sahip insanlar olduğu gibi, “Ebu Cehil” karakterli, “Kitap yüklü eşeklere benzetilen”ler de var aralarında. (Cum’a 5). Ebu Leheb’ler, Ebu Cehiller ölmedi, daha doğrusu onların şeytani mirasçıları aramızdalar ve kıtalar dolaşıyorlar! Onları ne “Gender”, ne “Birey”, ne “toplumsal cinsiyet”, “Cinsel yönetim ve cinsel tercih” ilgilendiriyor. Ne de ne “yeni Malthus’çular”, “Great Reset”, “Yeni normal” dönem ilgilendiriyor.

Onlar, “biz ıslah edicileriz diyorlar. İyi bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir”. (Bakara 12). Ve kınayanların kınamalarına aldırmadan, “ayağa kalk ve uyar” emrine uyacağız. (Maide 54), (Müdessir 2). Allah’tan korkacağız, zalimlerden değil!(Ali İmran 175). Evet, evet, Kafirleri veli edinmeyeceğiz. (Maide 51), (Nisa 144).Yani onların “norm”ları, bizim kendi nassımızın üstünde bağlayıcı olmayacak.

Ey insanlar Şeytanın adımlarının peşinden uygun adım gitmeyin. Muhakkak ki o, sizin için apaçık bir düşmandır. O kötülüğü, fuhşiyatı haksızlığı, kendi nefsinize ve başkalarına zulmü emreder. Kurtuluşa ermek istiyorsanız, Şeytanın adımlarına tabi olmayın. Şeytanın memnun olduğu kişiler, sözler ve işlerden uzaklaşın. Muhakkak o Şeytan ve onun dostları, sizin için apaçık bir düşmandır. O taşlanmış olan Şeytan, size, kendi peşinden giderseniz zenginliği, Allah yoluna giderseniz güçlüklerden söz ediyor ve zarara uğrayacağınızı söz ediyor. O size, kolay yoldan, bol para kazanmayı, eğlenceli bir hayatı ve fuhşiyatı teklif ediyor.. Allah, bize bu dünyada onurlu bir hayat, ikram edilen kolaylık ve bolluk vaad ediyor. Unutmamak gerekir ki, ALLAH’IN KOLAYLAŞTIRDIĞINDAN DAHA KOLAY VE ZORLAŞTIRDIĞINDAN DAHA ZOR BİR İŞ YOKTUR. Şüphesiz şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Mü’minlere gelince onlar O kadir-i mutlak ve bir olan, “ol” diyince olduran, “öl” deyince öldüren Rablerinin davetine kulak verirler ve O’nun rızasından ve ikramından, korumasından uzaklaşmaktan korkarlar. 

Yerle gök arasında kuru ya da yaş bir şey olsun da kitab’da onun hakkında bir hüküm olmasın. Olmakta olanlar karşında bir mü’min havf ile reca arasında (Korku ile umud arasında) bir yerde durur. Korkumuz, nefsimize, heva ve heveslerimize uyup Allah’ın rızasından uzaklaşmakla sınırlıdır. Her oluş karşısında bir  şahidlik görevi vardır ve o şahid olduğu şey onun için bir imtihandadır. Ve o çaresiz değildir. Çünkü o Allah’ın rızasının tecellisinin vesilesi olmaya adaydır. Zira Allah onların elleri ile zalimleri cezalandırmak ve mazlumlara yardım etmek istemektedir. (Tevbe 14)

Bizlere gelince Hakkın ve halkın gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, haykıran sesi olacağız. 

 

Sahi, bütün bu işler böyle olmasa, birileri nasıl cennete, ya da cehenneme gidecek. Şeytan tatile çıkmadı, fazla mesai yapıyor, peki ya biz! Ötekiler keler deliğinden girse bizimkiler de peşinden gidecekler sanki!

Artık dileyen, dileyenin yanında dursun. Kim kimlerle haşrolmak istiyorsa onlarla birlikte olsun. Allah bizleri siyasi emellerini ve şahsi çıkarlarını insanlara karşı İlahlık ve Rablik taslayan müstekbirlerin emelleri ve çıkarları ile tevhid edenlerin vay hallerine. Ve burada alıntılamaya çalıştığım ayetlerin hayatımıza yansımasından ve bize yüklediği sorumluluklardan gafil olanların da vay hallerine. Bu dünyada tartışıp durduğumuz konularda hakikatin ne olduğunun bize gösterileceği bir gün var. Selâm ve dua ile.