Akdeniz'de Türkiye ile Fransa arasındaki keskin mücadeleyi, restleşmeyi, jeopolitik çatışmayı ne kadar görebiliyoruz? Libya'dan Türkiye'ye yönelen sert ifadeleri, Suriye'den yükselip Türkiye kamuoyunda ciddi yansıma bulan itham edici, sorgulayıcı çağrıları nasıl anlamalıyız?
Türkiye, son beş yılda bütün bu bölgede hiç olmadığı kadar popüler oldu, etkinliğini artırdı. Başbakan Tayyip Erdoğan, Arap sokaklarının kahramanı oldu. Sınırda nöbet bekleyen askerlerden siyasilere ya da sokakta her kesimden insana verdiğiniz selam Türkiye ve Erdoğan olarak karşılık buluyor.
Ancak, Tunus'ta başlayıp bütün bölgeyi saran dalga ile beraber, ısrarlı sinsi bir Türkiye karşıtlığının da işlendiğini, birilerinin bu etkiyi silmeye çalıştığını hatta öfkeye dönüştürmeye niyetlendiğini görebiliyor muyuz? Türkiye'yi de, Erdoğan'ı da bu ülkelerden, sokaklardan silmek istiyorlar. Başarabilirler mi, göreceğiz.
Libya'da Türkiye Konsolosluğu'na yönelik protestoları, muhalif liderlerin Türkiye karşıtı sert açıklamaları ya da Suriye'den yükselen seslerin arkasında kimlerin olduğuna biraz bakmak zorunda değil miyiz? Türkiye'nin Libya ya da Suriye'deki gelişmelere yönelik tutumunu bunun gerekçesi olarak göstermek çok sağlıklı ya da yeterli görünmüyor.
Erdoğan'ın, AKPM'deki konuşmasında; "Biz Kuzey Afrika'da çıkar peşinde değiliz. Bizim tavrımız birileri gibi 'ganimet önünde harami tavrı' değildir. Şahsi hırsları için, seçimler için bölgenin kaderiyle oynayanlar tarih karşısında sorumlu olurlar" şeklinde ifadeleri, hepimiz biliyoruz ki, Fransa'yı işaret ediyor. Aslında bu cümleler, Libya'dan Suriye'ye kadar ekilen Türkiye karşıtlığının arkasındaki adreslere de işaret ediyor.
Bugüne kadar olanlara bakalım ve "Oyun bozucu" ve "Rol çalmaya çalışan uyanıklar"ı görelim.
Türkiye, Suriye, Irak, İran'dan Körfez ülkelerine, Lübnan'a hatta Orta Afrika'ya kadar "Ortadoğu'nun 21. Yüzyılı"nı başlatan cazibe merkezi oluşurken, ekonomiden siyasi ortaklıklara, güvenlik stratejilerinden ortak kültürel zenginliğe referansta bulunan ulus üstü ortaklıklar, entegrasyon projeleri hararetli tartışmalara neden olurken, birilerinin bu "yeni düzeni" bozmak için düğmeye bastığını, yakında seslerinin daha yüksek çıkacağını hep yazdık. "Türkiye'yi nasıl durduracaklar" sorusunun cevabını aradık.
Türkiye'yi Avrupa'dan dışlamaya, Ortadoğu'dan dışlamaya, Akdeniz'de yok etmeye ve Anadolu'ya hapsetmeye ayarlı bir uğraştı bu. Amaç, Basra Körfezi ile Kızıldeniz arasında hatta Kuzey Afrika'da bölgesel yakınlaşmayı, entegrasyonu, serbest bölge oluşumunu, askeri güvenlik stratejilerindeki yakınlaşmayı sabote etmekti.
Fransa bu işin önderliğini yapıyordu. İtalya, Fransa ile birlikte rol almaya çalışıyordu. Fransa-Almanya ortaklığı, Türkiye'yi hem AB'den uzak tutup hem Akdeniz'de etkisizleştirmek için inanılmaz bir çaba harcıyordu. Nicolas Sarkozy ve Angela Merkel'in: İsrail, Kıbrıs Rum Kesimi ve Yunanistan üçgenindeki mekik diplomasisini ne yazık ki dikkatle izlemedik. İsrail-Suriye arasında arabuluculukta yine Fransa ve İtalya'nın rol çalma arayışlarını izledik. Bölgenin on üç ülkesine nükleer teknoloji transfer edenler yine aynı ülkelerdi. Mesela:
Fas, Nükleer çalışmalara başladı. "Sivil" nükleer çalışmalar için hangi ülkeyle anlaştı? Fransa! Libya: Nükleer çalışmaları nedeniyle ambargolar, siyasi baskılar yaşadı. 2003 yılında çalışmalarına son verdi. İç savaştan önce tekrar başladı. "Sivil" nükleer çalışmalar için kiminle anlaştı? Fransa! Mısır: Büyük değişimin arefesinde nükleer çalışmalara başlıyor. Kimlerle işbirliği yaptı? ABD ve Fransa! Suudi Arabistan: ABD ile anlaşmalar yaptı, tabii Fransa da var. Birleşik Arap Emirlikleri: Nükleer teknolojiye geçiyor. Hangi ülkeyle anlaşma yaptı? Fransa! Cezayir: Nükleer çalışmalara başladı. Hangi ülkeyle anlaşma yaptı? Elbette Fransa ile.
Devam etmeye gerek var mı?
Aynı Fransa; bir taraftan Afrika içlerinde iç savaş ve darbeler planlıyor diğer taraftan Libya'daki hak taleplerini askeri müdahaleye çeviriyor, iç savaşı destekliyor. Yine Suriye'de iç savaş ve uluslararası askeri müdahale için ortam hazırlıyor. Aynı Fransa, bütün bu bölgelerde etkin bir Türkiye aleyhtarlığına yatırım yapıyor, etkili olduğu grupları Türkiye'nin elini zayıflatmak için hoyratça kullanıyor.
Göreceksiniz, bölgedeki hak taleplerine dayalı gerilim, ülke ülke derinleştikçe Fransa öncülüğündeki "oyun bozucular" kartlarını büyük oranda Türkiye'yi bölgeden silmek için kullanmaya çalışacaklar. Şu an yapmaya çalıştıkları şey, Türkiye'yi Avrupa'dan uzaklaştırmakla sınırlı değil, bütün bölgeden silmek..
Çünkü; Türkiye'nin yapıp ettikleri, onların yüz yıl yönettikleri bu topraklarda elini zayıflatıyor, gücünü sınırlıyordu. Yeni bir aktör, bölge ülkeleriyle ortak bir gelecek inşa ediyordu. Onlara sormadan, onları katmadan, onları bölgeden dışlayacak şekilde...
Yakında Suriye'de Türkiye karşıtı gösteriler görürseniz şaşırmayın. Hatta bu ülkelerde Türkiye'nin siyasi, diplomatik ve ekonomik varlıklarını tehdit edici gelişmeler görebiliriz. Umarız bu noktaya gelmez. Ama gelirse, suçluların kim olduğunu şimdiden ilan etmiş olalım.
Kuzey Afrika'da ve Ortadoğu'da değişim zorunludur. Ancak değişimi kontrollü, temkinli ve kalıcı hale getirecek süreç şu an sabote ediliyor. Edenler yine o ülkeler.
İzlediğimiz dalga, çok ciddi güvenlik boşlukları oluşturuyor ve şiddetli güç mücadelelerini başlatacak nitelikte. Şu an Akdeniz çevresinde olanlardan bir tanesi de Türkiye ile Fransa arasında müthiş bir hesaplaşmanın yaşanmasıdır. Bu bir gelecek savaşıdır. Fransa'nın ne yapacağı pek kestirilemeyen lideri Sarkozy bir şekilde Avrupa'ya öncülük ediyor. Ancak bu gidiş kötü. Klavuz Sarkozy olacaksa çok daha kötü.
Yakında hesaplaşmanın başka çarpıcı örneklerini de göreceğiz...
yenişafak