Akif bugünleri yaşasaydı

Abdurrahman Dilipak

Bizim ARDEV Vakfının kurucusu Ali Rıza Demircan’ın yazılarına bakarken, ondan evvel o kürsünün sahiblerinden Mehmet Akif’in “Süleymaniye Kürsüsünden” isimli şiirine bir bakayım dedim. Tamamı çok uzun olduğu için Linkini veriyorum:

( https://safahat.diyanet.gov.tr/PoemDetail.aspx?bID=7&pID=53 )

Bu şiiri okurken, bugünkü İslam dünyasını düşünün, ülemayı, ümerayı, ahaliyi düşünün. Ve o yolun sonunu hatırlayın. O bu şiiri 28 Ağustos 1912’de yazmış. Sahi dünden bugüne ne değişti. Fuzuli (Vefatı 1556) Kanuninin Bağdat seferi (533-1535) yılları sonrasında yazdı “Şikayetname”sini. Orada “Selam verdim rüşvet değildur deyu almadılar” diyordu, vakıf idaresindekilerle ilgili olarak. Tarihten ibret dersi almıyoruz. Övgü ve sövgü ile gidiyoruz. Oysa tarih, övgü ya da sövgü kitabı değildir. Bir toplumun ortak hafızası, tecrübeler birikimidir. İbret almadığımız için tarihten tekerrür etmeye devam ediyor. Birilerinin gözleri var görmüyor, kulakları var duymuyor, kalpleri var hissetmiyor. Gazze ve Kudüs burnumuzun dibinde.

Necip Fazıl, halimizi nasıl özetlemişti dün ve bugün nereye geldik:

“Üc katli ahsap evin her katı ayrı alem!
Üst kat: Elinde tespih, ağlıyor babaannem,
Orta kat: (Mavs) oynayan annem ve aşıkları,
Alt kat: Kız kardeşimin (Tamtam) da çığlıkları”

Daha beteri de var, Kur’an kursundan gelen bir masumeyi öldürüp, cesedini suya atıp üzerine taş koyup, gelip abdest alıp, kirli ellerini yıkayıp namaza durabiliyor! O kirli ellerin sahibinin namazı da, duası da kabul olmaz. Onlara destek verenleri, gerçeği bilip gizleyenlerin de. Az zamanda büyük yol katedmişiz! Dünü eleştirirken, güzel hayallerimiz vardı. Bugünse, kandillerimizle birlikte “hayallerimize katran döktü geceler”!?. Artık yerli ve milli AGARTHA şenliklerimiz var. 2024’te KARNAVAL’la başlayan “Kültür Yolu Festivali” için Kültür Bakanlığı 800 milyon TL harcama yapmış. Bu para kimlere ve neye harcandı? Ramazan bayramından hemen sonra Cuma günü açılış töreni yapılacak Karnaval üstü Festival’in 2025 bütçesi ne kadar?.

Evet, “Bir hisli yürek”, Mehmet Akif “Süleymaniye Kürsüsünden” bugüne sesleniyor, tam 112 yıl öncesinden. “Şarkın en sevgili sultanının” dostu, “ey bîçâre Şark’ın, Şark’a küsmüş evlâdı”nın dostu, bugün köşemin sultanı sen ol, sesim ol!

(…) “Yıkılır bir gün olur mahkemeler, ma’bedler;
En temiz yerleri en kirli ayaklar çiğner;
Beşeriyyet yeni bir din tanıyıp ilhâdı,
Beşerin hâfızasından silinir Hakk’ın adı;” (…)

(…) “Sığmıyor en büyük endâzeye işler artık;
Saltanat nâmına, din nâmına bin maskaralık…
Ne felâket, ne rezâletti o devrin hâli!
Başta bir kukla, bütün milletin istikbâli,
İki üç kuklacının keyfine mahkûm olmuş:
Bir siyâset ki didiklerdi, emînim, Karakuş!
Nerde bir maskara sivrilse, hayâsızlara pîr,
Haydi Mâbeyn-i Hümâyûn’a !.. Ya bâlâ, ya vezîr!
Ümmetin hâline baktım ki: Yürekler yarası!
Ne bir ekmek yedirir iş; ne de ekmek parası.
Kışla yok, dâire yok, medrese yok, mektep yok;
Ne kılıç var, ne kalem… Her ne sorarsan, hep yok!
Kalmamış terbiye askerde. Nasıl kalsın ki?
Birinin ömrü mülâzımlıkta geçerken öteki,
Daha mektepte iken tayy-ı merâtible ferîk!
Bir müşirlik mi var? Allâhu veliyyü’t-tevfîk!
Hele ilmiyye bayâğdan da aşağ bir turşu!
Bâb-ı Fetvâ denilen dâire ümmî koğuşu.
Ana karnından icâzetlidir, ecdâda çeker;
Yürüsün, bir de sarık, al sana kâdîasker !
Vükelâ neydi ya? Curnalcı, müzevvir , âdî;
Ne Hudâ korkusu bilmiş, ne utanmış ebedî,
Güç okur, hiç yazamaz bir sürü hırsız çetesi…
Hani, can sağlığıdır doğrusu bundan ötesi!
Belki üç beş kişi olsun bulur irşâd ederim,
Diye etrafa bakındımsa da, endîşelerim
İnkılâb eyledi bir nâmütenâhî ye’se,
Görünüp sûret-i haktan kimi söylettimse.
Ekseriyyet kafasız; varsa biraz beyni olan:
“Bu hükûmet şu ahâlîye biçilmiş kaftan!
Kime dert anlatacaksın? Hadi anlat şimdi…
Ben mi kaldım, neme lâzım!” diyerek yan çizdi.
Hüsn-i zanneylediğim bir iki fâzıl hocanın,
İstedim fikrini açmak; dedim: “Artık uyanın!
Memleket mahvoluyor, din de berâber gidiyor;
Size Kur’an “Bakınız sâde uzaktan!” mı diyor?”
– Memleket mahvolacak, olmayacak… Baştakiler,
Düşünürler, ona mevcûd ise bir çâre eğer.
Gelelim dîne: Ne mümkün çalışıp kurtarmak?
“Bede’e’d-dînu garîben…” sözü elbet çıacak.
Dediler. Yoklayayım şimdi avâmın da biraz,
Nedir efkârı, dedim. Hey gidi vurdum duymaz!
Öyle dalgın ki, meğer sûrunu İsrâfîl’in,
İşitip, yattığı yerden azıcık silkinsin!” (…)

Gelin, şimdi, övünmeyi-dövünmeyi bırakıp, Akif’in duasına Amin diyelim:

(…) “Ya İlâhî bize tevfîkini gönder…” -AMİN!..
Doğru yol hangisidir, millete göster… -AMİN!..
Rûh-i İslâm’ı şedâid sıkıyor, öldürecek.
Zulmü te’dîb ise maksûd-i mehîbin, gerçek,
Nâra yansın mı berâber bu kadar mazlûmîn?
Bî-günâhız çoğumuz… Yakma İlâhî! -AMİN!..
Boğuyor âlem-i İslâm’ı bir azgın fitne,
Kıt’alar kaynayarak gitti o girdâb içine!
Mahvolan âileler bir sürü ma’sûmundur,
Kalan âvârelerin hâli de ma’lûmundur.
Nasıl olmaz ki? Tezelzül veriyor Arş’a enîn!
Dinsin artık bu hazin velvele yâ Râb! -AMİN!..
Müslüman mülkünü her yerde felâket vurdu…
Bir bu toprak kalıyor dînimizin son yurdu!

Bu da çiğnendi mi, çiğnendi demek Şer’-i mübîn;

Hâk-sâr eyleme yâ Rab, onu olsun… -AMİN!..

Ve’l-hamdu li’llâhi Rabbi’l-âlemîn…” 15 Ramazan 1330 / 28 Ağustos 1912

Bülbül” şiirinde de Akif’in hıçkırıklarını duyarsınız. “Teselliden nasibim yok.. hazan ağlar baharımda../ Bugün bir hânumansız serseriyim öz diyarımda!” der. Öyle ya “öz yurdunda garip, öz vatanında parya” olan bir nesilden söz ediyoruz./ “Ne hüsrandır ki: Şark’ın ben vefasız, kansız evlâdı, / Serâpâ Garb’a çiğnettim de çıktım hâk-i ecdâdı! / Hayâlimden geçerken şimdi fikrim herc ü merc oldu, / Salahaddin-i Eyyubi’lerin, Fatih’lerin yurdu. / Ne zillettir ki: Nâkûs inlesin beyninde Osman’ın; / Ezan sussun, fezalardan silinsin yâdı Mevlâ’nın! / Ne hicrandır ki en şevketli bir mâzi serab olsun;/ O kudretler, o satvetler harab olsun, turab olsun! / Çökük bir kubbe kalsın ma’bedinden Yıldırım Han’ın; / Şenaatlerle çiğnensin muazzam kabri Orhan’ın;/ Ne heybettir ki, vahdetgahı dinin devrilip, taş taş, / Sürünsün şimdi milyonlarla mevasız kalan dindaş! / Hesabsız bî-günah işkenceler altında kıvransın; / Serilmiş gövdeler, binlerce, yüz binlerce doğransın;/ Dolaşsın sonra İslâm’ın haremgâhında nâ-mahrem! / Benim hakkım.. sus ey bülbül!.. Senin hakkın değil matem”.

Sahi, Akif bugünleri yaşasaydı. Gazze’de yaşananları görseydi, Fuhşiyatı, Uyuşturucuyu, Kumarları, rüşveti, adaletin halini, torpili, israfı, Müslümanlar olarak halimizi görseydi, ne düşünürdü? Yarın, din gününde, Peygamberin önünde, günahlarımız döküldüğünde ne diyeceğiz, ne yapacağız, hiç düşündünüz mü?

Bugünlük de bu kadar. Selam ve dua ile.

mirat haber