Sadece günlük polemik beyan ve atışmalarda değil, hemen her konuda, iktidar hırsı içinde, her şeyi tahrip etmeye hazır, hırçın ve gözü dönmüş şekilde yapılan muhalefet..
Böylesi her yerde görülmez..
Ama onları da mazur görmek olabilir. Çünkü o taife, kuruluşlarından, temelden öyleler...
600 yıllık bir Osmanlı’yı yıkan emperial güçlerin ve onlardan ‘aferin’ler almak için çırpınanların nasıl yöntemler geliştirdikleri, Ortadoğu’daki son 100 yıllık tablolardan da anlaşılabilir.
Nitekim Osmanlı’nın enkazı üzerinde kurulan onlarca devletçiğin her birisinin entrika yönetimleri hâlâ da saltanatlarını sürdürüyor.
Bizdeki övgücü başları Fâlih Rıfkı, Yakub Kadri vs. gibi en candaş kalemlerin hâtıraları bile bu alanda yeteri bilgileri verir.
Siyasî ıstılahta 1789- Fransız İhtilali döneminin ‘jacobenist’ metodunu benimseyen ‘İttihad- Terakkî’ döneminin komitacı, ‘tepeden inmeci, oldu-bitti’ yöntemleriyle, karşılaştıkları her muhalefeti, hemen, ‘İhtimal ki bazı kelleler koparılacaktır..’ tehditleriyle bertaraf etmeyi asıl şiar edinmiş bir anlayıştır bu.. Onlar için iktidara götüren her yöntem ‘meşrû’dur.
***
27 Mayıs 1960 Askerî Darbesi’nin arkasında manevî desteğini vargücüyle gösteren İsmet İnönü’den, 28 Şubat 1997 Darbesi’ni, ‘TSK görüşünü demokratik olarak açıklamıştır..’ diye alkışlayan D. Baykal’a kadar neler neler..
Adnan Menderes döneminin en seçkin bakanlarından rahmetli Tevfik İleri, ‘Allah böyle muhalefeti bu ülkeye bir daha gösteremesin..’ demişti, 27 Mayıs İhtilalcilerinin Yassıada’daki düzmece mahkemesinde..
***
Kılıçdaroğlu’nun geçen hafta partisinin Meclis Grubu’nda yaptığı konuşma, geçmişin o en kirli entrikalarının üzerine ‘tüy’ diken son bir örnekti. Çünkü, KK’ya göre, Erdoğan, ‘meşru yolla seçilmiş bir Cumhurbaşkanı değil’ idi; ‘Seni Cumhurbaşkanı olarak kabul etmiyorum..’ diyordu. (Meşrû’luk / meşruiyyet, ‘şeriate uygunluk’ mânâsında bir kelime ise de, o bunu kanunîlik/ legalitémânâsında kullandığından, asıl mânâsı üzerinde durmayacağız.)
***
Sen, Erdoğan tarafından kenara konulmuş ya da ilgi görmemiş kimler varsa, ‘Benim partimde böyle kalifiye elemanlar yok.. N’apayım..’ dercesine onlara tutun ve hattâ vazifesini / fonksiyonunu bitirmiş A. Gül gibi isimlerle yanyana gözükmekten meded um ve kendin de ancak halkın yüzde 25 kadarının oyunu alabilmişken; Erdoğan’ın, halkın yüzde 52’sinin oyuyla Başkanlığa seçildiğini görmezlikten gel ve reddet! Ve hattâ, umutsuzluk içinde, ‘taraftarlarını sokak eylemleri’ne çağırmakla sergileyen bir tükenmişlikilâmı..
Bu, idrak körelmesidir.
Hem, millet hâkimiyetinden söz edeceksin, hem de milletin 25 yıldır, yapılan her seçimde desteklediği -ve kendi partisinin içindeki Muharrem İnce’nin deyimiyle, ‘Seçime girmişsin yenmiş, girmişsin yenmiş, girmişsin yenmiş..’- bir rakibinin durumunu kabullenmeyeceksin!
Bu, tam bir ‘akıl tutulması’dır.
***
Nitekim, Erdoğan da, 27 Aralık günü yaptığı konuşmada, ‘Ana muhalefetin başındaki zat önceki gün çıkmış, şahsımı bu göreve meşrû’ bir şekilde gelmemekle itham ediyor ve benim Cumhurbaşkanım değilsin diyor. Senin cumhurbaşkanın olmaya meraklı değilim. Ben milletimin cumhurbaşkanı olarak seçildim.
Yüzde 52.6 oyu kim verdi?
(…) Aslında bu zat ağzından çıkan sözün ne anlama geldiğini bilmiyor. (…) Siyasî iktidarın gücünün asıl sınırlarını halka karşı duyduğu sorumluluk belirler. Siyasî iktidarın meşruiyeti, yönettiği toplumdan aldığı desteği ifade eder’ diye değiniyordu bu konuya..
***
Evet, böyle bir muhalefet ve liderliği, bu ülke için talihsizliktir. KK., başkalarına ‘İstersen, ruh hekimini de al, öyle çık karşıma!.’ diye tafra satıyor ya; galiba, onu aynada gördüğüne söylüyor.
Böyle bir muhalefet anlayışı ve hareketinin, milletin ve ülkenin kaderi üzerindeki gölgesinin kaybolması temennisiyle..