Şahin Alpay'ın senaryosuna göre AKP ya kapatılacak ya kapatılacak. Ancak süreçten karlı çıkacak; zira bir dahaki seçimden oylarını artırarak çıkacak, AİHM'de parti kapatmanın örgütlenme özgürlüğüne aykırı olduğunu tescil ettirecek ve Erdoğan da bağımsız olarak zaten Meclis'e girecek..
Akşam Gazetesi'nden Nagehan Alçı'nın Şahin Alpay'la yaptığı röportaj:
Türkiye karmaşık günler yaşıyor ama siz yazılarınızda iyimserliği elden bırakmıyorsunuz. İçinde bulunduğumuz krizden fırsat çıkabilir diyorsunuz. Krizi fırsata nasıl çevireceğiz?
Esas ümidim Anayasa Mahkemesi'nin bu haksız davayı reddetmesiydi. Ama AKP ağzıyla kuş tutsa da kapatılacak ve mal varlığına el konacak. Yerine kurulacak partinin kuracağı hükümet, reformları savsaklamayacak ve seçimlerde daha fazla oy ile iktidarını pekiştirecek. AKP, AİHM'e başvuracak. Hakkında açılan kapatma davasının örgütlenme özgürlüğünün ihlali olduğu tescil edilecek. Böylece parti yeniden açılacak. Türkiye de krizden güçlenmiş olarak çıkacak.
ERDOĞAN BAĞIMSIZ GİRER
Evet. Askeri darbe zaten uzak ihtimaldir. Eğer Türkiye, bırakın AB'yi, Avrupa Konseyi dışına itilmeyecekse... AKP kapatılsa bile yerine yeni bir parti kurulacak. 40 milletvekili yasaklansa da Meclis'ten güvenoyu alabilir. Hatta siyaseten yasaklanması istenen Erdoğan ve diğerleri bağımsız olarak seçimlere girebilir.
Anayasa Mahkemesi'nin siyasetten yasakladığı kişiler partilere üye, partilerden aday olamıyorlar. Ama yasaklı olduğu halde 22 Temmuz seçimlerinde milletvekili seçilen Hamit Geylani örneğinde olduğu gibi, bağımsız olarak milletvekili seçilebiliyorlar.
AB Komisyon Başkanı Barroso'nun ziyaretinin zamanlaması çok yerinde oldu. Türkiye'de AB'yi model alma eğilimi zayıfladı. Bunda AB'nin 1999'da 'Türkiye diğer adaylarla eşit koşullarda aday olacak' dedikten sonra 2005'te 'Kalıcı kısıtlamalar getirilebilir' demesi, imtiyazlı ortaklıktan söz edilmeye başlamasının rolü oldu.
Tabii birkaç neden var. AB'nin yaklaşımı çok olumsuz etkiledi. CHP'den, MHP'den AB'ye muhalif sesler yükseldi. PKK da saldırılarını tırmandırdı. Bütün bunlar AKP hükümetinde kurulu düzenle anlaşma, reformları una serme eğilimini güçlendirdi.
AKP İÇİNDE AB MUHALEFETİ VAR
İşine gelmediğini düşünmüyorum. Türkiye AB'ye ne kadar yaklaşırsa siyasi ve iktisadi istikrarını koruması o kadar kolaylaşır. Bu da AKP'nin iktidarını güçlendirmesine yarar. Ama bence AB reformlarının duraksamasında AKP'nin kendi saflarındaki muhalefetin de rolü oldu. Tüm partinin AB üyeliğini destekleyen kişilerden oluştuğunu söyleyemeyiz.
Bence AB de Türkiye'ye sırt çevirmenin yanlış olduğunu görmeye başladı. Barroso'nun ziyaretini demokrasiye ve reformlara desteğin bir ifadesi olarak görüyorum.
'O zihniyet' hâlâ orduda var
Bu Genelkurmay olayı gibi görünmüyor. Anladığım kadarıyla 2006'da bir subay tarafından hazırlanan ve Genelkurmay 2. Başkanlığı'na verilen bir rapor söz konusu. Yani 1999'da ortaya çıkan andıça benzemiyor.
O Genelkurmay tarafından hazırlanmıştı ve ağır suçlamalar içeriyordu. Burada istihbarat notu gibi bir rapor var. Genelkurmay böyle bir raporun varlığını inkar etmedi, ama buna istinaden eyleme geçildiğini de görmedik. Türkiye'nin dünya ile bütünleşme sürecini kavrayamayan bir zihniyet, maalesef ordu içinde hâlâ var. Ve bu da o zihniyetin ürünü.
Ben bunu ciddiye almıyorum. Hâlâ ordunun içinde böyle bir zihniyet olmasını üzülerek karşıladım, ama bence bu zihniyet gittikçe marjinalleşiyor. Bu listede Türkiye'nin dünyaya entegre olmasını, AB'ye üye olmasını, Kıbrıs sorununun çözülmesini isteyen insanlar adeta vatan haini olarak gösteriliyor.
Atatürk'ün istediği buydu
Mustafa Kemal Türkiye'yi Avrupalı bir ülke yapmak istiyordu. Ve bunun için de o gün geçerli olan modernlik anlayışı çerçevesinde bazı politikalara önayak oldu. Ancak şimdi çok farklı bir dünyada ve Türkiye'de yaşıyoruz. Bugünün modernlik anlayışını AB temsil ediyor. Bugün Türkiye ve Avrupa arasındaki ilşki tamamen eşitler arasındaki ilişkidir. Kimse bizi AB'ye girmeye zorlamıyor. Hiçbir AB ülkesinin bugüne kadar demokratik ya da ekonomik olarak geri gittiği görülmedi. Aksine örneğin İspanya, Portekiz ve Yunanistan gibi ülkeler büyük ölçüde kalkındılar, demokrasilerini sağlamlaştırdılar.
Demokratik laiklik nedir
Demokratik bir rejim kaçınılmaz olarak laikliği içerir. Çünkü demokratik rejimin en temel prensiplerinden biri ifade özgürlüğüdür: Fikir ve inançları serbestçe ifade özgürlüğü. Dolayısıyla demokrasi ve laiklik arasında bir çelişki yoktur. Fakat maalesef Türkiye'de ikisi çelişirmiş, laiklik öncelikliymiş gibi bir hava yaratılıyor.
Fark şurada: AB üyesi ülkelerde vazgeçilmez olan, bütün dini inançlara özgürlüktür. Dinsel inançların ifadesi laikliğe aykırı görülmez.
YEREL SEÇİMLE ERKEN SEÇİM
- Tabii. Yerel seçimlerle birlikte 2009'da erken seçim yapabilir. Öyle olursa AKP'nin yerine kurulan parti büyük ihtimalle AKP'den de fazla oy alacaktır ve maruz kaldığı müdahaleler yüzünden belki artık Türkiye'nin yeni ve demokratik bir anayasaya kavuşması yolunda çok daha kararlı adımlar atacaktır.
Entelektüel Bakış
ŞAHİN ALPAY 1944 Ayvalık doğumlu. Robert Kolej ve Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu. Stockholm Üniversitesi'nde doktora yaptıktan sonra 1982'de Cumhuriyet'te editör ve yazarlığa başladı. Bir dönem Sabah'ta çalıştı. 1994-2001 yıllarında Milliyet'te yazdı ve 'Entellektüel Bakış' sayfasını yönetti. CNN Türk'te de aynı adlı programı yaptı. '2020 Yılında Türkiye' adlı bir kitabı bulunan Alpay, 2001'den beri Bahçeşehir Üniversitesi'nde ders veriyor, Zaman gazetesinde köşe yazıyor.
Geçen hafta Taraf gazetesi Genelkurmay için 2006'da hazırlanan ikinci bir andıç listesi olduğunu ortaya çıkardı. Bu listede kimler yoktu ki... Rahmi Koç'tan Oktay Ekşi'ye, TESEV'den Robert Kolej'e kadar yurtdışı bağlantılı birçok kurum, vakıf ve kişi aralarındaki ilişkileri gösteren şemalarla resmedilmişti. Andıçta yer alan isimlerden biri de Bahçeşehir Üniversitesi'nde siyaset bilimi ve Türk Siyasi Hayatı dersleri veren Zaman gazetesi köşe yazarı Dr. Şahin Alpay'dı.