Çünkü, görülmeyecek gibi değil... Gazetelerin hemen hepsi, o fotoğrafı "sürmanşet"ten yayınlamış... Fenerbahçe, geçtiğimiz Pazar günü Galatasaray"ı 3-1 yenmenin ve "10"da 10" yapmanın keyfini çıkarmak için, Pazartesi günkü antrenmanda, saha ortasına bir "platform" kurmuş... Platformun en üst basamağına, başına "padişah kavuğu" geçirilen Alex oturtulmuş!.. İki yanına da, ellerine "şeker kâsesi" ve "kaval" verilen Güiza ve Roberto Carlos oturtulmuş!.. Futbolcular, sıraya geçip bu üçlüyü kutlarlarken; Selçuk"un, Carlos"un elini öpmesi, Vederson"un da "Padişahım çok yaşa" diyerek "padişahın (!) önünde diz çökmesi" herkesi kahkahaya boğmuş!..
Gazeteler, bu olayı; "Padişahım çok yaşa!.. Sultan 1"inci Alex... Fener Sultanı 1. Alex... Alex"e secde" başlıklarıyla vermişler!..
Hayır, hiç yadırgamadım... Nihayetinde bir "oyun"dur, bir "tiyatro gösterisi"dir, bir "mizah"tır... Hem, bu ülkede, sadece "Alex önünde secde"(!)ye kapanılmadı ki!.. Yıllar önce, bu ülkeye "büyük reklâmlar"la ve de büyük ihtimalle "vinç"le getirilip, bir koltuğa oturtulan "çam yarması" Hintli Shiri Mataji önünde de "diz çökenler" ve hatta "önünde yere kapananlar" olmadı mı?..
Meselem; Alex ya da Mataji önünde "secde"(!)ye kapananlar değil!.. Kimi "oyun olsun" diye kapanır secdeye, kimi de "yoga" için!..
İLLA GÂVUR MU OLMALI?
Dedim ya; bunlar umurumda değil!..
Ama, "gazetelerin tavrı" umurumda!..
Düşünüyorum da;
"Alex önündeki secde"(!)ye, bir "tiyatro gösterisi" gibi bakan ve moda tabiriyle bunu "olumlayan" gazeteler, meselâ, hızla "fiyasko"ya doğru yol alan TRT-1"deki "Ayrılık" dizisinin ilk bölümüne niye ateş püskürdüler acaba?.. O dizideki sahneler de, nihayetinde bir "sanat", bir "gösteri" değil miydi?..
İşte gördünüz; "Savaş"ı konu alan dizi, "İsrail ağzı" kullanan medyadan gelen tepkiler üzerine "tornistan" eyleyip, "aşk"a dönüşüverdi.
Ama, gazeteler ne yaptı; filmin devamını beklemeden "dizinin İsrail"de travmaya yol açtığını" yazdı!..
Peki; "Alex"li görüntüler" de Galatasaray taraftarlarında travmaya yol açmadı mı?..
Onu da geçelim... "Alex"e secde"(!) fotoğrafları sürmanşetlerden "olumlanarak" verilirken, İstanbul"da "Cuma Namazı"na giden öğrencilerin, Uğur Dündar tarafından adeta "suçlu" imiş gibi gösterilmesi, acaba "nasıl bir kafa" ürünüdür!..
Ne yani; bu ülkede "Alex"e secde"(!) etmek suç değildir de, "Allah"a secde" etmek mi suçtur?..
Ya da, şöyle soralım:
Bu ülkede önünde "secde"(!) edilmek için, illâ Alex, ya da Mataji gibi "yabancı" olmak mı lâzım?..
Dahası;
Başına "kavuk" geçirilip de "Padişah" yapılan kişi, Alex değil de, meselâ bir "AK Partili" olsaydı, gazeteler aynı anlayışı yine gösterirler miydi acaba?.. Yoksa, "Osmanlı"yı ihya etmeye çalışıyorlar" ya da "irtica hortladı" deyip, "darbecilere malzeme" mi verirlerdi?..
VER MALZEMEYİ, DARBE YAPSINLAR!
Bunları dediğime bakıp da, bir "mizansen"den çok geniş anlamlar çıkardığımı zannetmeyin!.. En başta dediğim gibi; herkes gibi, ben de bunun "mizahî bir gösteri" olduğunu düşünüyor, üzerinde durmayı bile gereksiz buluyorum... Ama, bu vesileyle "ülke gerçekleri"ne değinmeden de geçemedim!..
Özellikle de, böyle durumlarda derhal devreye giriveren "İslâm düşmanlığı" gerçeğine!..
Biliyorsunuz, "İslâm düşmanlığı kokan haberler", yazıldığı yerde kalmıyor... Bu haberleri okuyan birileri, hemen "durumdan vazife çıkarmaya" soyunuyor ve başlıyorlar "darbe plânları" hazırlamaya!..
Gördünüz işte;
Albay Dursun Çiçek tarafından hazırlanan "kirli plân"ın altındaki "imza"nın "ıslak" mı, "kuru" mu, yoksa "nemli" veya "sulu" mu olduğunu aylarca tartıştık... İmzanın "ıslak" olduğunun "Adlî Tıp" tarafından tesbit edilmesi, yani "kâğıt parçası"nın "resmî belge"ye dönüşmesi üzerine, "gereğinin yapılması"nı beklerken, bir de gördük ki; Genelkurmay, "Genelkurmay" olmaktan çıkmış "Belgekurmay" oluvermiş!..
Belge üstüne belge!..
Plân üzerine plân!..
Taktik üzerine taktik!..
Akıl üzerine akıl!..
Geçenlerde de yazdım ya;
Bu askerler, acaba ne zaman "askerlik" yapıyor, ne zaman "terörle mücadele" ediyor ve ne zaman "yurt savunması"nda bulunuyor?..
İşleri güçleri "darbe plânı" yapmak!..
İşleri güçleri "düşman" üretmek!..
BU DA MI KÂĞIT PARÇASI?
Şu hâle bakın;
"AK Parti"yi devirme, Gülen cemaatini bitirme" plânından önce, meğer "bir plân daha" yapılmış!..
Hem de;
"Genelkurmay Başkanı"nın emriyle!"
Harekât Başkanı Korgeneral Nusret Taşdeler imzasıyla "Eylül 2007"de" hazırlanan plânda deniliyor ki;
"22 Temmuz 2007 seçimleri ılımlı İslâm"ın bir zaferi olmuştur!.. Batı"nın, İslâmist dediği bir iktidara destek vermesi şaşırtıcı olmuştur!.. Milliyetçi politikaların darbe alması, ılımlı İslâm"ın zafer kazanması karşısında, TSK yeni politikalar belirlemelidir!..
Irak"ın Kuzeyi"ndeki desteği kesmek için bölge halkını terörle mücadele bağlamında rahatsız etmek ve bunun devam edeceği mesajını vermek gerekir.
Tüm telkinlere rağmen Abdullah Gül, Cumhurbaşkanı seçilmiştir!.. Kamuoyu ve medya, Cumhurbaşkanı"nın eşinin türbanlı olmasında beis görmüyor...
Ancak, türbana gösterilecek tepki, alt kademeler için emsal teşkil edebilir!..
Türkiye"deki güvenlik, ekonomi, siyaset ve sosyal hayatla ilgili gelişmelerde AB ve ABD"nin önemli rol oynadığı şüphesizdir!.. O halde, her ikisi ile de diyalog kurulmalı ve AB çevrelerinde hükümete karşı oluşmaya başlayan tavır, istismar edilmelidir!"
Bu plân, "yazıldığı yerde" kalsa, hiç dert değil!..
Nihayetinde, bir "think tank" veya "fikir cimnastiği" der geçersiniz!..
Ama, bunlar yazıldığı yerlerde kalmayıp, "TSK"nın sinir uçları"na kadar yayılıyor ve "uygulama"ya dönüşüyor!.. Dahası, "TSK bünyesi"nde de kalmayıp, "medyaya servis" ediliyor ve "medyatör"lerin "durumdan vazife çıkarmaları" sağlanıp, Star ekranlarında olduğu gibi, "Okuldan Cuma"ya" ispiyonculuklarına dönüşüyor!..
Artık, "rollerini oynamaya" dünden hazır "piyon"ları saymıyorum!.. O "piyon"ların, 28 Şubat Süreci"nde olduğu gibi, medya tarafından nasıl "şampiyon" ilân edildiklerini, sizler zaten biliyorsunuz!..
DOLMABAHÇE"DE ÖYLE, KARARGÂHTA BÖYLE!
"Ortaya çıkan son plân" konusunda benim kafamı kurcalayan husus şu:
"Belge"nin üzerinde de yazıldığı gibi, bu plân "Eylül 2007"de" hazırlanmış!..
Hem de "Genelkurmay Başkanı"nın emri" ile!..
O dönem Genelkurmay Başkanı olan zat, Org. Yaşar Büyükanıt"tır!..
Aynı Yaşar Büyükanıt;
Başbakan Tayyip Erdoğan ile 4 Mayıs 2007"de Dolmabahçe Sarayı"nda görüşmüştür!..
Malûm, o görüşme gazetelere "Dolmabahçe Kriterleri" olarak yansımış ama "görüşmenin muhtevası" bir türlü öğrenilememişti!..
Ki, Başbakan Tayyip Erdoğan, çok çok sonra yöneltilen "Ne konuştunuz" sorularına; "Onlar, benimle birlikte mezara gidecek" mealinde bir cevap vermişti!..
Ama, şimdi...
O görüşmenin muhtevası önem kazanıyor!..
Düşünebiliyor musunuz;
Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt, 4 Mayıs 2007"de Dolmabahçe Sarayı"nda Başbakan Tayyip Erdoğan"la görüşüyor, 5 ay sonra da, hem de "Genelkurmay Başkanı"nın emri" ile "Hükümet"e yönelik plân" hazırlanıyor!..
Merak ediyorum;
O görüşmede Başbakan Erdoğan, "Büyükanıt"ı tatmin edici açıklamalar" mı yapamamıştır, yoksa "hazırlanan plân"dan Büyükanıt"ın haberi mi yoktur?..
Haberinin olmaması, elbette düşünülemez!..
Yoksa o da; "sızdırılmayacağından emin" olduğu, sızdırılsa bile "kâğıt parçası" demeyi düşündüğü için mi sesini çıkarmamıştır!?!..
Elbette bilmem mümkün değil!..
ASIL SİYASALLAŞAN ORDUDUR!
Ama, şunu biliyorum:
Genelkurmay, bu tür çalışmaları öteden beri yapıyor!.. "Gazetecileri andıçlamaları"ndan ya da "dindar insanları fişlemeleri"nden herkesin haberi var... Ama bunlar, "birey"lerle sınırlıydı!..
Şimdi görüyoruz ki; "hedef" daha da büyütülüp, "kişi"lerin ötesinde, "kurum"lar ve "parti"ler hedef alınmış!
Hem de, ne zaman?..
"Yargının siyasallaştığı"nın iddia edildiği, "siyasal kadrolaşma" iddialarının ayyuka çıktığı bir dönemde!..
Ama, görüyoruz ki;
Asıl, "ordu siyasallaşmakta"dır!..
TSK, adeta "siyasal bir parti" gibi davranıp, "rakip"lerini devre dışı bırakacak çözümler üretmekte ve hatta "dayatma"larda bulunmaktadır!..
İşte ispatı:
"Bütün telkinlere rağmen Gül cumhurbaşkanı oldu" demek, bir "siyasal baskı"nın yapıldığının delilidir!..
Bu "telkin"(!)ler kimlere yapılmıştır?..
CHP"ye mi, ANAP"a mı, DYP"ye mi, yoksa Sabih Kanadoğlu"na mı?..
Ya da, Anayasa Mahkemesi"ne mi?..
Lâfı uzatmanın âlemi yok!..
Bütün bu "plân"ların ve "andıç"ların arkasında "medya desteği" vardır!..
Daha doğrusu, "medya kışkırtmaları" vardır!..
Sorarım size;
"Medyadan yüz bulamamış olsalar"dı, "28 Şubat darbecileri" hiç başarılı olabilirler miydi?..
Hani, Çevik Bir diyordu ya;
"Medyanın gazına geldik!"
Söylemeye gerek yok;
Generallerin "medyanın gazı"na gelmesi sonucu, bu ülke "hortumlanan bankalar"ın enkazı altında kaldı, "milyarlarca dolarlık zarar"larını ödemek zorunda bırakıldı!..
Şunu demeye çalışıyorum:
"Medyanın gazı" deyip geçmeyin!..
Medyanın gazı yüzünden bu ülkede ne "irtica"lar hortluyor, ne "şeriat"lar geliyor, ne "laiklik"ler gidiyor elden!..
Medyanın gazı yüzünden;
"Türban" yaygınlaşıyor, "gümüş yüzük" takanlar artıyor ve Türkiye "Şeriat"a kayıyor!!!
Öğrenciler, "okuldan Cuma"ya" gidiyor!..
Ama o medya;
"Alex"e secde" edenleri, "Mataji"nin önünde yere kapananları" kahkahalarla karşılıyor!..
İstedim ki, bu "orostopolluğu" görün!..
Tabiî, Genelkurmay da görsün!..
Görsün de, gaza gelmesin!..
Gaza gelip de "darbe plânı" yapmasın!..
Çünkü, yıpranan "TSK"nın itibarı" oluyor!..
Buna hiç kimsenin hakkı yok!..
Memur mu, patron mu?
Hemen herkes kabul eder ki; "çalışanlar" ikiye ayrılır... Bir "işçi"ler vardır, bir de "memur"lar!.. İşçilerin aldığı paraya, "aylık" veya "ücret" denilir... Memurların aldığı paraya da, "maaş" denilir...
İşçiler, genelde "özel sektör"de çalışırlar, memurlar ise "devletin elemanı"dır ve "maaş"larını da "devlet"ten alırlar!..
Uzatmayalım... Maaşlarını devletten alan insanlara, "devlet memuru" denilir!.. Bir insana "devlet memuru" demek, onu aşağılamak veya ona hakaret etmek anlamına gelmez...
Dahası, "devlet memurluğu"nun utanılacak bir tarafı da yoktur!..
Ama, duydum ki; Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ, kendisine "devlet memuru" diyen bir "yazar" hakkında "hakaret dâvâsı" açmış!.. İnanın abartmıyorum, sırf "devlet memuru" dediği için!..
Acaba niye alınganlık gösterdi?.. Acaba niye hakaret saydı?.. Dedik ya; "devletten maaş alan" herkes "devlet memuru"dur!.. "Müdür" de olsa devlet memurudur, "genel müdür" veya "general" de olsa!..
Bunu bir "aşağılama" olarak kabul ettiğine göre, bana öyle geliyor ki; sayın Başbuğ, kendisini "devletin patronu" veya "devletin sahibi" olarak görüyor!..
Öyle ya; "sahip"ler veya "patron"lar "maaş" almazlar!..
Alex"e secde!.. İrtica niye hortlamadı?
Bir "gazete bayii"nin önünden geçmiş ve gazetelere şöyle bir bakmışsanız, "o fotoğrafı" mutlaka görmüşsünüzdür...