Doksan bir yıllık cumhuriyetin en büyük ürünü nedir diye sorulsa hiç tereddüt etmeden PKK’dir, derim.
Kemalist rejim kurulduğu günden bu yana birçok sapkınlığın yanı sıra Türkçülük dayatması neticesinde PKK’yi üretmiştir ve son otuz beş yıldır kendi ürettiği bu frankeştayn ile boğuşmaktadır.
Bu boğuşmada en azından kırk beş bine yakın insan ölmüş, ülke insanının alın terinden beş yüz milyardolar bu boğuşmaya harcanmıştır, üstelik emperyalizmin silah sanayi yararına.
Söyleyin, cumhuriyet rejiminin PKK’den daha büyük bir üretimi, daha büyük bir meyvesi var mıdır, varsa nedir?
Onun için diyoruz ki, alın başınıza çalın cumhuriyetinizi!
Peki, bütün bunlardan sonra akıllanmış mıdır bu ülkenin insanı? Hiç de zannetmiyorum.
Kemalizm’le kirlenmenin boyutları öylesine derinlere nüfuz etmiştir ki, insanımızın bu kirden arınması kolay bir şey değildir, belki nesillerin değişmesiyle olabilir.
Mesela elinize bir mikrofon alın orta Anadolu’ya, batıya gidin ve PKK kimdir, nedir diye sorun;
“Vatan haini, bölücü, askerimizin katili, polisimizin katili…” cevabını alacaksınız.
Kemalist rejimin bakın dediği yerden bakanlar ancak bunları görebiliyorlar.
PKK’nin devlete ve rejime dokunan yönlerini görebiliyorlar, devletin ve rejimin temsilcilerine verdiği zararı görebiliyorlar.
PKK’nin bölgeye dayattığı dinsizlikten, kozmopolitlikten, uyuşturucudan, Marksizm’den, bölge insanını haraca bağlamaktan, kendince vergilendirmesinden, kendilerine itaat etmeyenleri sürmesinden, öldürmesinden hiç söz etmiyorlar.
Özellikle Müslümanlara yaptıklarından hiç mi hiç haberdar değiller.
Çünkü ülkenin batısındakiler için PKK’nin rejime, devlete, rejimin görevlilerine yaptığı saldırılar önemlidir.
Çünkü onlara göre PKK’nin katlettiği veya katline sebep olduğu siviller adam değildir. Hele hele Müslümanlar hiç adam değildir.
Gelelim işin daha da acı yönüne.
Bütün bu kötü gidişatı gördüğünü ve bunu sona erdireceğini zannettiğimiz bugünkü muhafazakâr iktidarın da bu kirlenmeden nasibini almış olmasıdır.
Haklarını yemeyelim, değiştirebildikleri kadar değiştirdiler, rejimin bazı sivri uçlarını birazcık olsun törpülediler. Fakat baktılar olmuyor, bu defa kendileri değişiverdiler.
Şimdi onlara göre de önemli olan devletin, rejimin kendisidir, onlara göre de önemli olan askerdir, polistir, heykeldir ve bayraktır.
Bunlar bir saldırıya uğramaya görsün, derhal en ciddi operasyonlar yapılır, failleri en kısa zamanda bulunur, bazen yerinde infaz edilir.
Son zamanlarda, özellikle çözüm süreci boyunca rejimin kolluk kuvvetlerine yapılan saldırıların hiç birinin faili meçhul kalmamıştır.
Ya bölgede Müslümanlara yapılanlar? Hangi şehidimizin katili bulundu? Bırakın bulmayı hangi cinayete operasyon yapıldı, hangisi için bir soruşturma başlatıldı? Yüzlerce dernek ve şube yakılırken, yıkılırken ve bu belalar önceden geliyorum dediği halde hangisi için tedbir alındı, hangi binamız koruma altına alındı?
Öyle ya, Kemalist cumhuriyetin kitabında böyle şeyler yazmaz, onun için önemli olan rejimin kendisidir.
Onun için bir daha söylüyoruz, doksan birinci yılını kutladığınız bu cumhuriyet başınıza çalınsın!
Ve gelelim yarınki büyük tehlikeye.
Kobani bahanesiyle 1 Kasım Cumartesi günü sokağa inme kararı alan ve bunu ilan eden HDP/PKK/KCK karşısında iktidarın sessizliği, suskunluğu ve eli kolu bağlı duruşu sizi ürkütmüyor mu?
Bu nasıl bir acziyet, bu nasıl bir vurdumduymazlık?
6/7 Ekim’de ülkenin önemli bir bölümünü savaş alanına çevirenler, Müslüman gençleri hunharca ve alçakça katledenler bölgeyi bir daha cehenneme çevirmek için meydanlara ineceklerini ilan ettiler.
Söyle ey iktidar, hangi hazırlıkları yaptın? Özellikle bölgedeki Müslümanların canlarını ve mallarını korumak için hangi tedbirleri aldın?
Yoksa, benim için önemli olan askerdir, polistir, heykeldir, bayraktır mı diyorsun?
Karakolları, resmi binaları, heykelleri ve birkaç bayrak direğini polis kordonuyla güvenceye alırsam tamamdır, ben görevimi yapmışımdır mı diyorsun?
Öyleyse alın başınıza çalın cumhuriyetinizi!
doğruhaber