“Allah ile aldatılmak” aldatmacası

İbrahim Küçük

 

 

Şimdilerde yeni bir kitap daha reklâm edilemeye başladı. Kitap, malum Ergenekon"un sohbet hocasından(!) "Tam zamanında çıktı" söylemi ile de müellifi tarafından kartel ekranlarında tanıtımı bolca yapılıyor. Ana fikir; tarih boyu birilerinin özellikle Türkiye"de toplumu Allah ile aldatarak dinin rantını yemiş olmaları ve Kur"an"ın da konuyla ilgili uyarımları. Kurgu ve konu gayet güzel. Ancak, ne söylendiği kadar kimin ne söylediğine bakmak, sözü anlamlı kılma noktasında daha esaslı bir dinleme ve anlama metodur. Özellikle son zamanlarda iyice ifşa olan "Ulusalcı İslam" tarzı din anlayışına yeni boyutlar kazandırma çabasında yol kat etmeye çalışıyor. "Başörtüsü Kur"an"da yok" söylemi ile tepki ve şöhret toplayan  "Ulusalcı İslam" anlayışının da sahneye çıkması ile artık ülkemizde üç ana ekolde "İslam" anlayışı  olmuş oldu. Elbette bunlardan biri anlayıştan öte, vahiy çizgisinde var olan tevhid esaslı İslam dinidir. Diğer ikisi ise klasik değimle "Saltanat İslam"ı" veya "Siyaset İslam"ı" tarzının tarihteki çeşitlerinden müteşekkil bir suni olgudur. Yaşadığımız coğrafya üzerinden konuşursak; yüzyıllarca süren "Saltanat İslam"ı" anlayışı cumhuriyet ile birlikte yerini "Diyanet İslam"ı"na bırakmıştır. "Diyanet İslam"ı"nın tekâmül süreci de "Ulusal İslam"ı"n doğmasını kaçınılmaz kıldı.

 

 Vahiy dinini dillendirmenin yasak olduğu ortamda iş o haddeye vardı ki "Diyanet İslam"ı" ile "Ulusalcı İslam" çatışır hale geldi. Çatışmanın sebebi ise; vahyin hangi alanla sınırlı kalacağının sınırlarını belirleme konusudur. Zira Vahiy Dini"nde Kitap ve sünnet, dört ana alanda hukuksal olarak varlık gösterir ve beşinci alanda söz konusu değildir. Bu dört alan;

 

1-) İmani konular( Akaid)

2-) İbadi konular( Namaz, oruç, zekât v.s.)

3-) Muamelat hukuku( Ticaret, miras, nikah, vakıflar v.s.)

4-) Ukubat hukuku( Ağır ceza gerektiren hırsızlık, cinayet, gasp v.s. suçların vahiyde belirtilen müeyyideleri ve uygulanması)

 

Vahiy İslamı"nın varlığını hükümsüz kılmak, yokluğunu hissettirmemek ve laiklik-din entegrasyonunu sağlamak için var edilen "Diyanet İslam"ı" muamelat ve ukubat hukuku olmaksızın "iman" ve "ibadet" alanlarında musade edildiği oranda söz sahibi oldu. Mutlak bir değer ifade eden İslam hukuku "54 Farz" hukukuna dönüştürüldü. Bu gevşekliğin halk nezdinde kabulü muamelat ve ukubat ile birlikte ibadet hukukunu da rafa kaldırmaya kalkışan "Ulusalcı İslam" anlayışına cesaret verdi. Güncel bir konuyla misallendirisek; Hacc ibadetini ictimai, iktisadi, siyasi, askeri, ahlaki v.s. değerler silsilesi olarak bilgi, bilinç ve ihlâs çerçevesinde şekillendiren vahiy dinine karşılık diğer iki sözde "İslam"ın Hacc ibadeti anlayışı ve uygulaması çok daha farklıdır. "Diyanet İslam"ı" neredeyse ihrama bile bayrak dikerek umum Arafat duasında kendi kafilesini kenara ayırarak "Allah devlete zeval vermesin" temennileri ile görevini ifa eder. "Ulusalcı İslam" ise "Boş ver Hacca"a gitmeyi Araplara para kaptırma" anlayışı ile zaten kırpıla kırpıla kuşa çevrilmiş ibadet olmaktan daha çok turistik seyahate dönüştürülmeye çalışılmış, ismen ibadete dahi tahammül gösteremez olmuştur.

 

"Ulusal İslam"cıların Kur"an"da başörtüsü yoktur iftirasına karşılık Diyanet"in vakit geçirmeksizin "Vardır" açıklmasının temelinde de bahsede geldiğimiz vahiy sınırının belirlemesi kavgası vardır. Yoksa Kitap ve sünnet eksenli ve her alanda hukuk belirleyen İslam Hukuku"nu savunmak, İlahi emir ve nehiyleri belirlemek ya da "Bu Kur"an"da var mıdır yok mudur?" gibi hikmeti arayıp bulma münazarası değildir. Çünkü öyle olsaydı İslam"da emri veya nehyinin varlığı kesin olduğu halde yanından dahi geçilmeyen yüzlerce binlerce hüküm vardır. Burada asıl olan mesele bürokrasi saltanatının ya da ulusalcılık hanedanlığının işine uygun "İslam" türetmektir.

 

Hal böyle olunca hiçbir muvahhid Müslüman kendisini İslam"ın bir kısmından mesul bir kısmından da beri görmemiştir. Hiçbir zaman ne kendisini ne de çevresini Allah ile aldatmış değildir. Bunu ancak münafık ve fasık zümre meslek edinmiştir. Her ehl-i Tevhid namazlarında "Hamd Alemler"in Rabbi"ne mahsustur" derken her alanın rabbinin Allah(c.c.) olduğunun şuuru ile hareket eder. Binaen aleyh halkı Allah ile aldatanlar; mescidin rabbi ile sokağın rabbini bir birinden ayıranlardır. Her alana özgü rabb icat edenlerdir. "Rap rap" seslerine göre rabb uyduranlardır. Bulmak istemediği bir meseleyi "Kur"an"da yok" ifadesi ile cevaplarken bulmak istediğinde ise mevzu hadisleri dahi hüccet kabul edip "Emir böyle" diyenlerdir. Resmi ideolojinin halk üzerindeki otoritesini sağlamlaştırmak isterken cengâver gibi konuşan, sıra halkın hakkını almaya gelince en bayağı manastır mensubu  pasif bir rahip edası ile sufi pozlara bürünenlerdir. Halkı Allah(c.c.) ile aldatanlar, ahireti yok saydıkları halde, Kitabı ve sünneti (Haşa) işe yararlılık ve yaramazlık olarak paramparça ettikleri halde kendi iktidarlarının ve entrikalarının devamiyeti için şehidlik, gazilik, ezan gibi kavramları canlarının istediği gibi kullananlardır. Peygamber cübbesinin içerisinde Ebu Cehli zihniyetini gizleyenlerdir.

 

Velhasıl, ilk ve son sözün sahibine kulak verecek olursak ;" Gerçekten sizden olduklarına dair Allah adına yemin ederler. Oysa onlar sizden değildirler. Ancak onlar ödleri kopan bir topluluktur." Tevbe(56)

 

vuslat dergisi