Derin Gerçekler
Bu soruda bir yanlış yok mu?
Allah zaten Müslümanlara yardım etmek ister, yeryüzünün varisi kılmak ister bizi, bize yeryüzünü mescid kılmak ister de, (haşa) gücü mü yetmiyor yoksa. Biz hutbelerde, namazlarda dua ediyoruz ediyoruz olmuyor işte. Hani “İsteyin icabet edeyim” diyordu!?
Ne oluyor, nerede yanlış yapıyoruz, eksik bıraktığımız şey ne! Sahi, CHP iktidar olursa, bu “kader” olmaz mı? Her kötülüğe “Kader” deyip geçiyorsa birileri, iyilikleri, kazandıkları, başarıları kendilerinin aklının, zekâsının, cesaretinin, çabasının eseri oluyorsa ve yolunda gitmeyen işler için “Kader” diyorsak, CHP’nin iktidar olmasını da “Kader” diye yorumlayabilir miyiz?
Allah zaten bize yardım etmese, halimiz harap. Aslı soru şöyle olmamalı mı idi: Müslümanlar neden Allah’ın rızası için, Allah’ın kullarına yardım etmiyorlar. Ayet öyle demiyor mu idi, “Allah sizin ellerinizle zalimleri cezalandırmak ve mazlumlara yardım etmek ister”. Biz bu yolda bir bedel ödersek, Allah o şeyin karşılığını bize on katı, yüz katı, hatta 700 katı ile geri vermeyecek mi idi!
Ve tabi Allah, cahillere ve zalimlere yardım etmeyeceğini söylüyordu. Aksine onların işlerini sarp dağlara sardırmak ve üstlerine pislik yağdırmakla tehdit ediyordu. Haksızlıklar karşısında susanların dilsiz şeytanlar olduğunu söylüyorduk hani. “İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helak eder misin Allah’ım” diye soruyorduk. Hani bir yetimlere, dullara, yolda kalmışlara, yurtlarından çıkartılanlara, miskinlere, karşılıksız yardım edecektik. Kimsesizlerin “Kimse”si olacaktık. Çaresizlerin “Çare”si olacaktık. Biz onlara yardım edersek Allah da bize yardım edecekti.
Bizim “zamane Müslümanları”, “kendine Müslüman”, kendi Allahlarından (!?) kendileri için yardım istiyorlar. Hak’tan alıp halka dağıtmak için değil sanki!
“Ya Rab bize bir daha böyle afat verme” diye dua ediyorlar. Allah ise “sizi mallarınızdan, canlarınızdan, sevdiklerinizden kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edeceğim” diyor. Eğer yeryüzünde fesat çıkartırsak, bozgunculuk yaparsak, fıtratı bozarsak, insanların mallarına, canlarına, namuslarına, akıllarına, inançlarına, nesillerine karşı eylem yapanlara karşı, mallarımız, canlarımıza, sevdiklerimizle cihad etmezsek, şirke saparsak, yalan söylersek, fuhuş işlersek, cinayet işlersek, insanlara işkence yaparsak, bunlara yapanlara yardım edersek, onların zulmüne karşı sessiz kalırsa, Allah, gazabının onları vuracağını söylüyor ve “siz kendinizi değiştirmeden Allah sizin hakkınızdaki hükmünü değiştirmeyecektir” diyor.
Allah (cc) haber vermedi mi, bizim başımıza bir takım zalimleri musallat eder, ta ki, iman edenler ve etmeyenler belli olsun, onların safları ayrışsın da, “Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana zalimlere karşı müminler birlik olarak eyleme geçsinler de Allah onların eli ile zalimleri cezalandırsın ve mazlumlara yardım etsin.” Ve de, bütün bunlar olurken ve olduktan sonra Müslümanlar Allah korkusu ile ve Ona verdikleri söz gereği, “Bir kavme olan düşmanlıkları, onların kendi aleyhine olacak olsa bile, onları, ötekilere karşı adaletsizliğe sevk etmesin”.
Siz böyle Müslümanlardan mısınız? Mezhep, tarikat, siyaset, ticaret, futbol taraftarlığınıza rağmen (!?), bunu başarabilecek misiniz! Günümüzde siyasi taraftarların birbirilerine yaptıklarına bakar mısınız? Hani “Güzel söz ve hikmetle Hakkı tebliğ edecektiniz!”..
Sanırım bizim “İnni küntü minezzalimin” dememiz, “yeniden Müslüman olmamız” gerekiyor. Yoksa çocuklarımız bize bakıp, “Cemaat”in haline bakıp Müslümanlıktan soğuyacak, kimi Deist olacak, kimi Ateist, kimi Agnostik, kimi Mürted olacak, ya da intihara, alkol-uyuşturucuya yönelecek! Ya da kafayı yiyecek!
''Allah, bizim dualarımızı kabul eder mi?'’ Ellerimiz, aklımız, kalbimiz ve elbisemiz, elbisemizin cebindeki cüzdanımız, banka hesaplarımız, evimiz, arabamız, elde ettiğimiz makam ve unvanlar temiz mi? Mesela sadece “Necasetten tahir” olmak değil, “Hades” ten de “tahir” olmak gerek. Ve hepsinden önce gerçekten Tevbe etmek gerek. Haram servetiniz varsa, ihaleye fesat karıştırarak ya da rüşvetle, torpille sahip olduklarınızın yıkılan binadan çalınan çimento ve demirden farksızdır. Ve Tevbe ediyorsanız, önce o haram malı sahibine, o belli değilse kamuya iade etmeniz gerek. Yoksa adınız “Tahir” de olsa, Tahir değilsiniz demektir.
İlginç, bu felakete sebeb olan işler sonucu, içimizdeki beyinsizlerin hile hurdaları yüzünden ortaya çıkan felaket sebebi ile ortaya çıkan trajedi karşısında bu sonuçtan sorumlu olanlar, müteahhidi, belediyecisi, bürokratı, siyasetçisi, kontrolü yapanlar ne yapacaklarını bilmiyorlar. O ölenler, yaralananların, hak kaybına uğrayanlara sebep olanları İlahi gazab bir gün onları ansızın yakalayacak. Onların servetleri, güçleri, itibarları onlara fayda vermeyecek. Bu dünya etme-bulma dünyasıdır. Allah’ın gazabı onları bulacak. Öte yandan Cehennem azabı daha bu dünyadakinden de büyük olacak ve verdikleri acı ve korkunun, sebeb oldukları hak kaybının karşılığı onlara verilecektir..
Sahi, hani adil şahidler olacaktık. Seçim, siyasi partiler yasasını, benim kazanmama göre değil, kendi aleyhime de olsa, Adil bir şekilde oluşturacak, seçime ilişkin verileri, kamuoyu araştırmalarını doğru usul, esaslara göre yapacak ve sonuçlarını adil şahidliğin gerektirdiği gibi açıklayacaktık. İman ettik dersek, aslında böyle yapmaya söz vermiş olmuyor mu idik.
“Harp hiledir” mantığı ile seçimi harb mantığı gibi görüp, bu yola tevessül edenleri Şeytan Allah’la aldatmış olmuyor mu? Harp hilesini meşru anlamda, fıkhı temelde, tehdit karşısında Takiye mantığı ile anlamak gerek, yoksa Takiyecilik, hilekârlığın maskesi olabilir. “Şeytan sizi-bizi Allah’la aldatmasın”. Bu anlamda ölçüyü, tartıyı doğru tutacaktık. Para değeri, istatistiki veriler, açıklanan rakamlar bu anlamda bu verileri hazırlayanları ve açıklayanları bağlar. Ben modern dünyada bu işlerin böyle yapıldığını düşünüyorum. Modern çağın zamane “tanrı kral”ları, bu değerleri işlerine geldiği gibi değiştirebiliyorlar. Buna da toplum mühendisliği diyorlar. Evet, “Allah servet ve iktidarı halklar ve ülkeler arasında evirir çevirir”
Başımıza, istemediklerimizde gelebilir ve bizde onların haksızlıklarına karşı direniriz. Bu işler de biraz toplumun liyakatine göredir. Sonunda tencere yuvarlanır kapağını bulur. Seçimleri Kılıçdaroğlu ve partisi de kazansa, ya da kaybetse bu da kaderdir... Sonuçta zalimler için yaşasın Cehennem!
Depremde ölenler de eceli ile öldü. Elbette onların içinde azizler, şehidler, adil şahidler de vardı, nice masum da. Onların kaderleri de böyleymiş. Nice çocuklar, anneleri, yaşlı insanlar hastalar, hatta hafızlar, masum insanlar enkaz altında kaldı. Bunların ölümü, yaralanması, sakat kalmaları, mallarını, yakınlarını kaybetmeleri de kaderlerinin bir parçası. Bu hercümerç içinde, herkes yaptığının karşılığını görecek. Bu şekilde o masumların ölümlerinden hak kayıplarından sorumlu olanlar cehenneme gidecek, sabredip direnenler de cennete. Bunların ölümünden sorumlu olan, haşa “Kader” diyerek bu cinayetin sorumluluğundan sıyrılamazlar. Cahilliğimizin ve zalimce davranış ve ihtiraslarımızın sebep olduğu yıkımların sorumluluğu Kader diye Allaha yükleyemeyiz. Allah bizim hayrımızı istemektedir ve her türlü beşeri hesaplardan münezzehtir. Kader, hayır da olsa, şer de olsa Allah’ın ezeli bilgi, yaratışı ve iradesini beyan eder. Şeytan da Allah’ın iradesi içindedir ve Şeytanın varlığı günah işlememizin, bu cinayetin bahanesi, gerekçesi olamaz. Bizden istenen Allah’ın rızasına tabi olmamızdır.
O viran olan şehirde, bu ölümlerin sebebi olanlara gelince “Sâffât,177” “Fakat azabımız onların yurtlarına indiğinde, o uyarılmış olanların sabahı ne kötü olur!”. (Hac,48) “Zalim oldukları hâlde, mühlet verdiğim, sonra da kendilerini azabımla yakaladığım nice memleket halkları vardır. Dönüş yalnız banadır.” Hüküm böyle! Allahtan korkun bu beladan hayatta kalanlar!. Yıkımın sebebi yanlışın sahiplerine gelince, bekleyin size sıra da gelecek. Keşke tevbe edenlerden olsanız.
Şimdi, seçim için tarih ve kurallar belirlenecek. Siyaset ve YSK bunun asıl sorumlusu. Şunun ya da bunun kazanmasına göre değil, adil şekilde, hukuka uygun bir karar verin. Takdiriniz Adalet’ten yana olsun. Adil şehidlik emri bu yöndedir. Unutmayın hukuka uygun olmayan yasa suç aletidir. Zulüm, adaletin yokluğudur. Zalimlerden olmayın, sonra ateş size de dokunur. Haksız şekilde elde ettiğiniz oy, makam ve unvanın size hayrı olmaz. Allah o işin bereketini giderir ve işleri tersine çevirir. Bunu yapanlar aslında kaçtıkları şeye doğru koşmuş olurlar. İhtirasla istedikleri şey onlar için acıklı bir imtihana, gazab vesilesi bir belaya dönüşür. Allah yapıp ettiklerinizi, gizli haberleşmelerinizi, aklınızdan ve kalbinizden geçenleri bilmektedir. Allah’ın indinde makamınızı görmek istiyorsanız, sizi neyle meşgul ettiğine bakın. Bu süreçte yapıp yapmadıklarınız, söyleyip söylemediklerinizle, ya kendi cennetinize sırtınızda tuğla, ya da kendi cehenneminize sırtınızda odun taşıyor olacaksınız. “İman ettik” demekle, yakanızın bırakılıvermeyeceğini bilelim! Karar sizin, karar bizim!
Selam ve dua ile.
Not: Müslümanlar, Alemlere rahmet olarak gönderilen ahir zaman peygamberinin ümmetidirler. Onlar, kendi aralarında saflarını sık ve doğru tutarak, Allah'ın ayetlerini dillerine geçirerek birbirleri ile dinleri hususunda tartışmaya girmesinler, dinlerini Allah'a, Resulüne, kitaba has kılsınlar, Allah'ın kendilerine verdiklerinden Allah'ın yarattığı kullarına yardım etsinler, onları cehennem ateşinden korumak için onlara güzel ve hikmetle Hakkı tavsiye ve tebliğ etsinler ki, Allah da onlara yardım etsin!