“Bizimle karşılaşacaklarını ummayanlar ve dünya hayatıyla hoşnut olup mutmain olanlar, ayetlerimizden gafil olanlar var ya, yaptıklarının karşılığı olarak onların yeri cehennemdir.” (10/7-8)
Müminler olarak biz adımızı bildiğimiz gibi, Allah Teâlâ ile bir gün karşılaşacağımızı da biliriz. Çünkü bu bizim imanımızın olmazsa olmazıdır.
Fakat ne yazık ki bunu çoğu zaman aklımızdan çıkarırız, gündemimizden çıkarırız, hatırımıza çok az getiririz.
Ya bir cenazede, ya tanıdık birinin geçirdiği kazada hatırlarız Allah'ı ve ölümü.
Söylediğim gibi öyle her kaza ve cenazede de değil, bize yakın birilerinin cenazesinde, hastalığında, kazasında.
Bir de ne zaman hatırlarız Allah Teâlâ'yı ve ölümü biliyor musunuz?
Bizzat kendimiz ölümle burun buruna geldiğimizde, ölümden kıl payı döndüğümüzde, otomobilimizin, uçağımızın atlattığı tehlikelerde hatırlarız. Hem de müthiş bir şekilde hatırlarız.
Hani Kur'an'da sıkça verilen misal var ya, fırtınaya yakalanan gemidekilerin derhal Allah Teâlâ'yı ve ahireti hatırladıkları gibi.
Peki, böyle mi olmalıdır, bu kadarcık mı olmalıdır müminin Allah'ı ve ahireti hatırlaması?
Münafıkların ve mücrimlerin hatırlayışından daha farklı olmalı değil midir müminlerin Allah'ı ve ahireti hatırlaması?
Resûlü Ekrem (s.a.v) Efendimiz ashabına önemli bir uyarı veya tavsiyede bulunacağı zaman "men kâne yü'min billahi velyevmil âhir - Kim Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsa- ..." diye sözüne başladığını unutmayalım.
Demek ki müminler Allah'ı ve ölümü gündemlerinden hiç mi hiç düşürmemeli, her an hatırlarında tutmalıdırlar.
Bir de hayatın en aktif ve diri noktalarında hatırlanmalıdır, akıldan çıkarılmamalıdır.
Mesela Allah ve ahiret, alış veriş esnasında hatırlanmalıdır, terazinin başında hatırlanmalıdır, ölçerken tartarken hatırlanmalıdır.
Allah ve ahiret, başkalarının hakkında konuşulurken akıldan çıkarılmamalıdır.
Müminler hakkında rastgele hükümler verilirken, müminler pervasızca eleştirilirken, tekfir edilirken akıldan çıkarılmamalıdır.
Yani insanlarla ilişkilerimiz esnasında Allah ve ölüm hemen gündemimizde yerini almalıdır.
Ve bundan dolayı susulması gereken yerlerde susmalıyız.
Duruma göre bazen de konuşulması gereken yerlerde, hakkın hakikatin gizlenmemesi gereken yerlerde de Allah'ı hatırlayarak, ölümün yakınlığını hatırlayarak konuşmalıyız.
Hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadığımız meselelerde cahilce ve cesurca yaptığımız konuşmalarımız esnasında Allah'ı ve ahireti hatırlamalıyız. Gözümüzü açıp görmemiz gerektiği halde gözümüzü kapadığımız, gözümüzü yummamız gerektiği halde ısrarla görmeye çalıştığımız pozisyonlarda Allah'ı hatırlamalıyız, ölümü hatırlamalıyız.
Peki, Allah Teâla'yı ve ölümü en çok kimler hatırlamalıdır? Elbette mümin olan herkes hatırlamalı, hatırından çıkarmamalı diyeceksiniz.
Gönül ister ki bu hatırlama işini sadece her şeyden elini eteğini çekmiş emekliler değil, camilere çekilmiş ihtiyarlar değil, eline tesbihini almış evin köşesinde oturan anneler değil, yaşanmakta olan hayatın en aktif noktalarında bulunanlar yapmalıdır.
Ümmetin, insanlığın emanetini yüklenenler Allah'ı ve ölümü daha çok hatırlamalıdırlar.
Komuta konumunda olanlar, insanların malları ve canları bir anlamda kendilerine teslim edilenler daha çok hatırlamalıdırlar.
Parayı, sermayeyi ellerinde bulunduranlar daha çok Allah'ı ve ahireti akıllarından çıkarmamalıdırlar.
Ne ilginçtir, Bakara Suresindeki faizi yasaklayan ayetler grubu nasıl sona eriyor biliyor musunuz? “Öyle bir günden korkunuz ki o gün Allah'a döndürüleceksiniz ve herkes yaptığının hesabını verecektir.”
doğruhaber